Pazar “İnsan ruhu zamana ayak uydurur hep”

“İnsan ruhu zamana ayak uydurur hep”

01.11.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

70’lerde geçen “Analar ve Anneler”de rol alan Nazan Kesal dönem dizisinin zorluklarını anlatırken “10 sene önceki insan ruhuyla şimdiki aynı değil. İnsan ruhu zamana ayak uydurur hep. Bunu yakalamaya çalışıyorum” diyor

“İnsan ruhu zamana ayak uydurur hep”

Televizyon dizisi “Analar ve Anneler” başladı. Sinema filmleri “Delibal”, “Toz Bezi” ve “Kardeşim Benim” ise yolda... Bunların dışında “sürpriz” dediği bir filmi daha var. Oyuncu Nazan Kesal’ı yakında çok sık göreceğiz. Senarist, yazar ve oyuncu eşi Ercan Kesal ile geçtiğimiz hafta bir söyleşi yapmıştım. Nazan Kesal’ın yanına da “Ailenizin muhabiri geldi” diyerek gittim. Hem dizisini hem de sinema ve tiyatro macerasını konuştuk. Söz tabii ki Ercan Kesal’dan da açıldı...

Haberin Devamı

-“Analar ve Anneler”, 1980 öncesinde, Türkiye’nin zor yıllarında geçen bir dizi. Siz dönem dizisinin zorluklarını yaşıyor musunuz?

Oyunculuk anlamında çok fazla zorluk hissetmiyorum. Bu zorluklar daha çok sanat yönetmenlliği, yönetmenlik, kostümlerle ilgili. O döneme ait araç-gereç, ev, dekor, kumaş bulmak belki zordur. Fakat ben çok zorlandıklarını da düşünmüyorum. Çünkü daha önce de dönem dizisi çekmiş bir yapım şirketi Ay Yapım. “Karadayı”da da benzer dönemleri anlattılar. Benim açımdan sadece döneme dair insan psikolojilerinin doğru yansıtılması önemli. İnsan ruhu zamana ayak uydurur hep. Bundan 10 sene önceki insan ruhuyla şimdiki insan ruhu bile aynı değil. Ben bunu yakalamaya çalışıyorum.

Haberin Devamı

-O yıllarda da Türkiye kutuplaşmıştı şimdi de kutuplaşıyor. Bu açıdan bir benzerlik var mı sizce?

İnsanları kimlikleri ve ideolojileriyle ayrıştırmaya dair bir çaba olduğuna hepimiz tanığız. Bunu herkes görüyor. Bu açıdan bir benzerlik var. Fakat ders alınmıyor maalesef. Tarih tekerrürden ibaret galiba.

“Muazzez büyük değişimler geçirecek”

-Dizideki karakterinizden bahsedersek... Önümüzdeki bölümlerde karakterinizin daha da gelişeceğine dair söylentiler var...

İlk kez bir projede 5-6 bölüm boyunca stabil bir rolle başlangıç yaptım. Daha önceki dizilerde ön plandaki başrol ya da ona yakın rolleri üstlenmiştim. Bu bir ilk oldu. Ama öyle işler var ki sizin orada sadece karakter oyuncusu olarak kalmanız bile çok kıymetli hale geliyor.
Bu iş de biraz öyle. Evvela bu işin yazarı Berkun Oya benim hem çok iyi bir arkadaşım hem de çok beğendiğim bir yazar. Yönetmen Mehmet Ada Öztekin’le daha önce “Aşk ve Ceza”da çalışmıştım. Eski ve güçlü bir dostluğumuz var. Ay Yapım’la ilk kez çalışıyorum ama seyirci olarak takip ettiğim dizilerin yapımcısı olan bir şirket. Çok güzel bir buluşma var bu işte. Oyuncu kadrosu da öyle...

-Karakterinizin nasıl gelişeceğinden bahsedebiliyor musunuz?

Muazzez büyük değişimler geçirecek; daha etkin bir karakter olacak.

-Söz konusu bir sinema filmi olunca senaryonun hepsini okuduğunuz için ortaya çıkacak iş konusunda fikir sahibi olabiliyorsunuz. Diziler için aynısını söylemek mümkün mü? Kaç bölümlük bir senaryo geldi size?

Haberin Devamı

Bu dizinin üç bölümlük senaryosu geldi. İstisnadır bu, büyük bir şans. Normalde bu uzunlukta bir metin verilmiyor oyunculara. Bu nedenle çok iyi tasarlanmış bir iş olduğu ortadaydı. Revizeler olur tabii ki ama ben sağlam üç bölüm okudum. Büyük resme dair fikir sahibi olmuştum.

-Çekimler nasıl geçiyor? Siz de çalışma koşullarından, dizi sürelerinden rahatsız mısınız?

Bu konuda iyileşmeler yaşanması için bazı insanların; reklamverenlerin, yapımcıların ve biz oyuncuların bazı şeylerden feragat etmesi gerekiyor. Dizilerdeki birçok sorun süreyle doğru orantılı. Süre kısalırsa çalışma saatleri de koşullar da değişecektir ama kimse
bu kaybı yaşamak istemiyor.

-Siz bir oyuncu olarak fedakarlık yapmaya razı mısınız?

Evet tabii ki. Doğru olan bu çünkü. Her hafta bir sinema filmi uzunluğunda bölüm çekmek zor. Bir sinema filminin çekilmesi 6-7 hafta kadar sürer İyi bir çalışmayla o da... Dizi sektöründe biz yedi haftalık bir işi bir haftada yapıyoruz.

Haberin Devamı

“Tek kişilik bir oyun üzerinde çalışıyorum”

-Yeni bir projeye başladığınız zaman hayatınız nasıl değişiyor? TV projesi yapmadığınız zaman size daha çok zaman kalıyordur...

Bu projede bana zaman bırakan bir rolüm var. Önceki işlerim böyle değildi. Şimdi kendime ve çocuğuma zaman ayırabiliyorum, Bahçeşehir Üniversitesi’nde İleri Oyunculuk dersleri veriyorum. İdeal bir ölçüde çalışıyorum.

-Sizi tekrar tiyatro sahnesinde görecek miyiz?

Yavuz Ekinci’nin “Sessizlik Kulesi” adlı bir öykü kitabı var. 2007’de Yunus Nadi Ödülü kazanan bir kitap. Kitabı okurken çakıldım kaldım. O kadar güzel yazılmış ki... “Bu neden oyun olmasın?” diye düşündüm. 1.5 yıldır bu kitaptaki beş karakterin oyununu yapma sevdası içindeyim. Tek kişilik bir oyun yapacağım. Şu anda çalışıyoruz.

“Ercan ve çocuğumuz denize girerken ben sete gittim”

-Bir yanda dizi bir yanda da sinema filmleri... Bu işler çakışmadı mı?

Hiç çakışmadı. Tatile çıkmak üzereydik “Kardeşim Benim”den teklif geldi. Bugüne kadar hep festivallere katılmış, ödüller almış, bağımsız filmlerin oyuncusu oldum. Kalbim hep onlar için çarptı ama ilk defa iki tane popüler filmin senaryosunu çok sıcak ve sahici buldum. Biri “Kardeşim Benim”... Burak Özçivit ve Murat Boz başrollerini paylaşıyor. Ben de bir anne rolündeydim. Seferihisar’da çekildi. Ercan (Kesal) ve oğlum Poyraz denize, ben de sete gittim. Beş günde bitti.

Haberin Devamı

“Temizlik işçilerinin hayatlarına bakıyor”

-İkincisi de “Delibal” mı?

“Delibal”. Senaryosu Yıldırım Türker’e ait. İyi bir senaryoydu. Güçlü bir oyuncu kadrosuyla çalıştım. Çağatay Ulusoy var başrolde. Ali Bilgin yönetti. Ay Yapım imzalı. 25 Aralık’ta vizyona girecek sanırım. “Delibal”dan sonra bir filmde daha oynadım. O da sürpriz olsun şimdilik.

-Bir de “Toz Bezi” filmi var...

Geçen sene çektiğimiz bir film “Toz Bezi”. Ahu Öztürk’ün ilk filmi. Adana Altın Koza Film Festivali’nde yarıştı. Yurt dışındaki festivallerde de şansını deneyecek. Bir kimlik filmi. İki gündelikçi kadının hikayesi. İstanbul’da, varlıklı ailelerin evinde çalışan iki Kürt temizlik işçisi kadının hayatlarına içeriden bakıyor.İç çatışmaları, yalnızlıkları özlemleri, kederleri... Ben Hatun rolündeyim. Diğer rolü de Asiye Dinçsoy oynadı. Serra Yılmaz, Mehmet Özgül ve birçok oyuncu katkı sağladı filme. İki kadının da paralel kurguda farklı hikayeleri var. Genç olan kocası tarafından terk ediliyor. Benim karakterim evlerine gittiği insanların hayatlarına özeniyor. Kazandığı günlük 100 lira ile Moda’da ev almanın hayalini kuruyor. Çok severek, inanarak çalıştım. Bir ilk film için iyi bir film oldu.

“İnsan ruhu zamana ayak uydurur hep”


2012’de Kesal çifti Milliyet Pazar’a konuşmuştu. Nazan Kesal’ın eşine olan hayranlığı bu fotoğraftan da belli oluyor.

“Ercan, adam gibi bir adam”

-Geçtiğimiz hafta eşiniz Ercan Bey’ le söyleşi yapmıştım. Uzun uzun politika konuştuk; “Politika benim büyük dertlerimden biridir” dedi. Evde de açılıyor mu bu konular? Yaşananlar hayatınızı etkiliyor mu?

Nasıl etkilemesin? Duyduğumuz her ölüm haberi evimizin içine bomba gibi düşüyor, ruhlarımızı talan ediyor. Travma yaşıyoruz her birimiz.Toplumsal olarak nasıl iyileşiriz? İyileşir miyiz? Bilmiyorum. Bu büyük acıları hiç unutmadan, yaşamaya çalışacağız sanırım.

-Ercan Bey sizin sayenizde oyunculuğa başlamış biraz da... Siz oyunculuğunu nasıl buluyorsunuz?

Ben çok beğeniyorum. Türkiye’de o kuşakta, duyguları o kadar iyi hissettirebilen çok az oyuncu var.

-Senaristlik, yazarlık, oyunculuk... Hangisinde daha başarılı sizce?

Adam gibi bir adam olmasında bence. Çünkü bu özelliği diğer tüm özelliklerinin daha üzerinde. Hepsinde çok başarılı buluyorum. Ben tanığım.Çok çalışır, çok okur ve tutkuyla yazar. Yardımcı olduğu genç sinemacılar var. Bir sürü senaryo geliyor. Onları okur, oynamasa da mutlaka notlarını iletir. Uzun bir süredir oynamadığı halde çok filmde oynuyor yanılgısı var. Fazla görünür olması birbiriyle ilintili alanlarda üretiyor olmasından kaynaklanıyor. Bu kadar üretken bir insanın ara sıra görünme ihtimali
var mı? Yazdıklarını ben mi okuyayım sadece?

-Peki ilk siz mi okuyorsunuz?

Evet. Ben okuyorum.