Pazar Kalbe özel koruyucu merkez

Kalbe özel koruyucu merkez

17.11.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:

Dünyada birçok örneği olup Türkiye’de ilk kez hayata geçirilen Koruyucu Kardiyoloji Merkezi’nin kurucusu kalp damar hastalıkları uzmanı Dr. Demet Erciyes, “Kalbi bütüncül bir yaklaşımla ve kişiye özel bir programla ele alıyoruz” diyor

Kalbe özel koruyucu merkez

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünyada her yıl 17.9 milyon kişi kalp damar hastalıklarına bağlı olarak hayatını kaybediyor. Bu rakam, dünya çapındaki ölümlerin yüzde 31’ine denk geliyor. Yani her 10 ölümden 3’ü kalp damar hastalıklarından kaynaklanıyor. Türkiye’de ise bu oran yüzde 42 gibi çok daha ciddi seviyelere varıyor. Bu tabloyu değiştirmek aslında mümkün; çünkü kalp damar hastalıkları önlenebilir sınıfından. “Ancak bunun yolu, kalbi bütüncül bir yaklaşımla ve kişiye özel bir programla korumaktan geçiyor” diyor kalp damar hastalıkları uzmanı Dr. Demet Erciyes. Dünyada örnekleri olup Türkiye’de ilk kez Florence Nightingale Hastanesi bünyesinde hayata geçirilen Koruyucu Kardiyoloji Merkezi’nin kurucusu. Aynı zamanda Milliyet Pazar yazarı olan Erciyes’le eylül ayında kapılarını açan bu merkeze neden ihtiyaç olduğunu konuştuk.

Kalbe özel koruyucu merkez



Koruyucu kardiyolojiden ne anlamalıyız?

Kalp damar hastalıkları aslında önlenebilir hastalıklar ama yıllardır Türkiye’de de dünyada da birinci ölüm nedeni. Hem önlenebilir hem vaktinde yakalanırsa tedavi edilebilir. Öyleyse neden hâlâ bu kadar fazla ölüm yaşanıyor? Kalp konusu, risk faktörleriyle birlikte ele alınması gereken bir konu. Örneğin, bunlardan biri şeker hastalığı. Şeker hastaları kalp hastası olmaya namzet çünkü diyabet damarlara da zarar veriyor. Dolayısıyla bize gelen bir hastanın eğer diyabeti varsa, kalp damar hastalıklarından korunması için bir diyabet uzmanının da bu hastayı takip etmesi gerekiyor. Fakat bu süreç tek elden yönetilmediği takdirde bir kopukluk yaşanıyor. Halbuki bu iki branş birbiriyle konuşmalı, hastayı birlikte takip etmeli. Bu merkezin amacı, kişiyi, diğer herhangi bir kardiyoloji servisindeki hizmetten farklı olarak, her tür risk faktörü bakımından ele alması ve devamında da bu sürecin yine tek bir merkezden kontrol altında tutulması.

Bu risk faktörleri neler?

Hipertansiyon, kolesterol... Ya da sigara içiyor diyelim ki hasta ve bırakamıyor. O zaman işin içine sigarayı bırakma merkezleri girmeli. Ya da stresli bir işi var, uykusu bozuluyor. O zaman da belki psikiyatriste gitmesi gerekiyor. Bu merkezde ya da başka bir yerde. Koruyucu kardiyoloji, yurtdışında da, özellikle Stanford gibi Mayo Clinic gibi John Hopkins gibi kardiyolojide önde gelen kurumlarda bulunan bir birim. Halbuki orada da bildiğimiz kardiyoloji birimleri var ama koruyucu kardiyoloji olarak ayrı bir departmana ihtiyaç duyulmuş.

Saydığınız risk faktörleriyle ilgili hangi birimler var bu merkezde?

Burada tabii her branşın mevcut olduğu kompleks bir hastanede olmanın avantajını yaşıyoruz. Dolayısıyla diyelim ki kolestrolü düşüreceğiz, bunun için elbette ben ilaç yazıyorum ama aynı zamanda diyetisyenden de yardım alıyorum. Psikolog mu gerekiyor, ondan randevu alıyorum. Ve bütün bunlar kişinin ihtiyaçları çerçevesinde özel bir program olarak şekilleniyor. Bunların hiçbiri sabit programlar değil, kişinin özel durumuna uygun olarak geliştirdiğimiz programlar çünkü koruyucu kardiyoloji kişiyi birebir ele almayı gerektiriyor. Kişi hangi risk faktörlerini taşıyor, yaşam tarzı nasıl, fiziksel aktivitede bulunuyor mu, beslenme düzeni nasıl vb. Tüm bunların belli bir koordinasyon içinde aynı merkezden yönetilmesi anlayışını getiriyor.

Haberin Devamı

Aynı merkezden yönetilmesinin ne tür faydaları oluyor?

Örneğin uyku apnesi kilolu kişilerde sık görülen bir risk faktörüdür. Diyelim ki bu hastanın ortopedik problemi var. Dizi ağrıyor, bu yüzden de yürüyemiyor. Şimdi bu hasta kardiyologa geldiğinde dizinden bahsetmiyor. Ya da bahsetse de kardiyolog “Tamam, ortopediye gidin” diyor, dinlemiyor. Normali budur çünkü. Ama hastanın kalbini korumak için kilo vermesi gerekiyor, bunun için de yürümesini sağlamak zorundayım. Bu yüzden her şeyiyle ilgileniyorum, ortopedinin tedavisini de takip ediyorum. Bütün dosyası elimizde oluyor. Böylece hastayı bütüncül bir yaklaşımla ele almış oluyoruz.

Bunlar hastayla düzenli seanslar şeklinde görüşmeyi mi gerektiriyor?

Tabii, belirli periyotlarda, kişiye özel sıklıkta. Diyelim ki kolestrolünü yüksek buldum ve ilaç yazdım, 2 ay sonra çağırırım o hastayı. Ama başka bir hastayı, taşıdığı riskin yüküne göre ve yaşam tarzına göre 6 ayda bir çağırabilirim.

Hangi aşamada bir koruyucu kalp programına dahil olmak gerekir?

Öncelikle ailesinde bir kalp damar hastalığı varsa. Sigara içiyorsa. Yaş ilerledikçe risk oranı artıyor ama belli bir yaş limiti de yok. Kiloluysa, özellikle bel çevresi genişse. Düzensiz besleniyorsa. Kolestrolü, tansiyonu varsa. Hiçbir şey olmasa bile acaba kalp riskim var mı diye aklından geçiriyorsa başvurabilir.

Program ortalama ne kadar süreyle devam ediyor?

Sınırlı bir program değil bu, çünkü öyle olduğunda hop sil baştan oluyor. Bu yüzden, kişinin durumuna göre takip periyotları genişleyebilir ama şu kadar sürede bitmeli diyemiyoruz.

Haberin Devamı

Yaşam tarzı çok belirleyici”

Türk Kalp Vakfı verilerine göre Türkiye’de kalp damar hastalıklarından ölüm oranı yüzde 42. Bunda, Türkiye’deki yaygın yaşam tarzı alışkanlıklarının nasıl bir etkisi var?

Evet, yaşam tarzı kalbi korumada çok belirleyici bir konu. Biz biraz Akdeniz insanıyız tabii, tabiatı gereği biraz fevriyiz. Stresi yönetmeyi çoğu zaman beceremiyoruz. Sigara kullanımı bir dönem iyi bir düşüş kaydetmişti, son dönemde yine yükselişte. Bir diğeri tabii ki obezite. Genç kuşakta sağlıksız beslenme çok yaygın. Trans yağlar, kızartmalarda, cipslerde, bisküvilerde, hazır pastalarda, çöreklerde her şeyde var. Bazı sağlıklı beslenme trendleri popüler olsa da henüz tam olarak oturmuş değil maalesef. Obezite artık daha erken yaşlarda başlıyor çünkü bir yandan teknoloji bağımlısı, hareketsiz bir kuşak yetişiyor.