Pazar O ilk kitap, o ilk heyecan

O ilk kitap, o ilk heyecan

19.12.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

İlk kitap yazarın ilk büyük heyecanıdır. Hele çiçeği burnunda bir şair, bir öykücü, bir romancıysa inanılmaz bir umut kaynağıdır

O ilk kitap, o ilk heyecan

Selimin ilk kitabını eczaneden yürütülen parayla bastırdığını bilmiyordum ama Erdalın "Odalarda" romanının yayımlanış serüvenini neredeyse topluca yaşamıştık.İlk kitap, yazarın ilk büyük heyecanıdır. Hele Yahya Kemal gibi, Dıranas gibi durmuş oturmuş, kendini kitap yayımlamadan da kabul ettirmiş bir sanatçı değilse, çiçeği burnunda bir şairse, bir öykücü, bir romancıysa inanılmaz bir umut kaynağıdır. O kitap herkes tarafından okunacak, değerlendirilecek, yazarının eşsiz yeteneğini dosta düşmana kanıtlayacak sanılır.* * * Ben de yaşadım o heyecanı. 45 yıl önce. 1959da.A Dergisini yayımlıyorduk. Derginin yanı sıra kitap da yayımlayalım dedik. Kendi kitaplarımızı elbette. Ama belirli bir sermayemiz olmadığı için, herkes kitabının giderini kendi karşılayacaktı. İki kitap hazırdı. Daha doğrusu, iki kitabın parası. Onat (Kutlar) "İshak"ın kağıt, baskı, cilt giderleri için gerekli parayı bir yerlerden denkleştirmişti. Ben de Yaşar Nabiye yaptığım bir kitap çevirisinden aldığım parayı kendi kitabıma, "Soğuk Otların Altında"ya ayırmıştım.Bir çeviriyi de Şükran Kurdakulun Ataç Yayınevine yapmıştım o sıralar. William Faulknerin "Kırmızı Yapraklar"ı yayımlanmıştı ama Şükran çeviri ücretini ödemekte güçlük çekiyordu. Teknik Üniversitenin karşısında bir kırtasiyeci dükkanı vardı. Bir gün, onu sıkıntıdan kurtarmak için, "İstersen çeviri ücretini kağıt olarak öde" dedim. Zaten alacağım üç-beş kuruştu. Şükranın da işine geldi bu. Dükkandan dünya kadar resim kağıdı aldım, hesabı kapadım.Resim kağıtları doğru Ertuğrul beyin basımevine. Kitabım orada basılıyordu. İlk heves ya, resim kağıtlarına özel baskı yapılacaktı.Unuttum şimdi, 2 bin bastığımız kitabın 100ü mü, 150si mi, o resim kağıtlarına basıldı. Onlar da, büyük umutlarla imzalanıp ünlü yazarlara sunuldu.* * * İlk kitapla ilgili bir başka anım daha var. Vatan gazetesinin başlığının yanında, küçücük bir çerçeve içinde kitap ilanları yayımlanırdı o sıralar. Her ilan 25 lira. Biz de 25 liraya kıyıp kitabın ilanını verdik.Ertesi hafta Anadoludan bir mektup: "Vatan gazetesinin başmakalesinde methedilen Soğuk Otların Altında adlı kitaptan adresime bir adet ödemeli göndermenizi..."* * * Ama ikinci kitabımın anısı daha renkli.1960. Antepteydim. "Gök Onları Yanıltmaz" kitabımı bastıracaktım. Ama o yıllarda Antepte kitap basacak basımevi nerede... El dizgisi, pedal baskısı.Ne edeyim, basımevinin olanaklarını kabullendim, şiirlerin her birini el dizgisiyle harf harf dizdirip ayrı ayrı, küçük birer karton parçasına bastırdım.O arada kitabımın güvenlik görevlisi gibi, basımevinden 10 dakika bile ayrılmadım. Dizgici, "Her şey güzel de, bir eksiğin var" demişti çünkü.Neymiş o eksik?Şiirlerin tarihleri yokmuş altlarında."Her şiirin altında yazıldığı tarihle yer adı olmalı" dedi dizgici.Uzun uzun tartışmaktansa, "Hangisinin ne zaman yazıldığını unuttum" dedim."Sen bana bırak, kardaş. Ben bir şeyler uydururum.""Nasıl yani?"Örnek verdi: "11 Aralık 1959. Efkarlı ve karlı bir kış gecesi, Kavaklık."Ondan sonra kolaysa ayrıl basımevinden.* * * Sonunda kazasız belasız kartları bastırıp İstanbula gittim.İstanbulda Asaf Ertekin de kapağı bastı. Kapakları zarf gibi katlayıp yapıştırdım; içlerine de 13er "kartpostal şiir"i koyup kitapçılara dağıttım.Yıllar sonra sanık olarak yargıç önüne çıkardılar beni. Kitap Derleme Müdürlüğüne gönderilmemiş. Antepteki basımevini mahkemeye vermişler. Basımevinin sahibi, "Ben kartpostal bastım" demiş. Asaf Ertekini mahkemeye vermişler. O da, "Ben sadece kapak bastım" demiş.Sonunda beni çağırdılar. "Bu, yazarın görevi değil, basımevinin görevi, basımevinin sorumluluğu" dedim.Yargıç uzun uzun düşündü. Sonra, "Yaz kızım" dedi katibeye. "Karar: Adı geçen eserin kitap olmadığı anlaşıldığından..." Geçen hafta Milliyet Pazarda, aralarında Erdal Öz, Ataol Behramoğlu, Selim İlerinin de bulunduğu yazarlar, ilk kitaplarının yayımlanış serüvenini anlatıyordu.