Pazar "O maçın kötü bir rüya olmasını dilersin ama her şey gerçektir"

"O maçın kötü bir rüya olmasını dilersin ama her şey gerçektir"

11.11.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

20 yıl önce İngiltere Milli Takımı'ndan sekiz gol yiyen kaleci Fatih Uraz: "O gece yatamazsın. Yatsan da uyuyamazsın. Belki sabaha karşı gözüne biraz uyku girer. Uyandığında o maçın gerçek değil, bir kabus olmasını dilersin. Ama birkaç dakika sonra anlarsın ki her şey gerçek. Bu maç Beşiktaş'ın peşini asla bırakmayacak. Benim peşimi bırakmadığı gibi"

O maçın kötü bir rüya olmasını dilersin ama her şey gerçektir

axpaz011.jpg 1984 ve 1985'teki maçlarda kalede Yaşar Duran vardı. Futbolu bırakalı yıllar olmasına rağmen hâlâ "Kova Yaşar" olarak anılan eski kaleci hafta boyunca yaptığı röportajlarında Beşiktaş'ın kalecisi Hakan Arıkan'a arka çıktı. 1987'deki 8-0'da ise kalede Fatih Uraz vardı. O da bizim için 20 yıl önceye döndü. Uraz 35 yıldır futbolun içinde. Yıldız takımından A takımına, birinci ligden dördüncü lige... Pek çok takımda oynamış. Kaleci antrenörlüğü, yardımcı teknik direktörlük, teknik direktörlük yaptı.Şimdi Fatih Üniversitesi'nin futbol takımını çalıştırıyor. Dört yıldır, yazları Virginia Üniversitesi'nin kaleci kamplarını yönetiyor. Orada bir futbol okulu var. Ayrıca Zaman gazetesinin köşe yazarlarından biri. Dahası var. Üçüncü kitabını tamamlıyor şu sıralar. "Kalecilikle ilgili en kapsamlı kitap" dediği çalışmasının önümüzdeki aylarda basılacağını söylüyor. Ayrıca Beşiktaş bünyesinde bir kaleci okulu açacakmış: "Beşiktaş'a ve Türk futboluna bu şekilde borcumu ödeyeceğim." Her ne kadar Uraz, "Sen bu röportajı Yaşar'la yapsaydın neler çıkacaktı. Benden bir şey çıkmaz" dese de ben onunla aynı fikirde değilim. İşte Uraz'dan "çıkanlar"... Rekor Beşiktaş'ta. Siyah-beyazlılar geçen haftaki Liverpool maçında Şampiyonlar Ligi'nin de en farklı skorlu yenilgisini aldı: 8-0. Aslında İngilizlerin bizi sekiz gol atarak yenmesine alışığız. Mili takımımız, İngiltere milli takımından 1984'te ve 1987'de sekiz gol yemişti. Araya da 1985'te beş golü ağlarımıza gönderdikleri maçı sıkıştırmışlardı. 45 bin kişilik statta Arıkan'ın halini en iyi anlayan kişi siz olmalısınız.Aynı şeyleri yaşayan bir kaleci olarak adım adım gelen felaketi çok daha iyi gördüm. Hakan'ın zor durumunu çok iyi anladım. Çoğu kişi onu acımasızca eleştirdi. Bense ona kol kanat geren bir yazı yazdım. "Kimse faturayı Hakan'a kesmesin" dedim. Böyle yazınca okuyucularımdan ilk kez tepki aldım. "Bırakın bu kalecinin neyini savunuyorsunuz?" diye e-postalar geldi. Onların bakış açısıyla benim bakış açım tabii ki aynı olamaz. Çünkü bir futbol maçını nasıl tüm takım kazanıyorsa kaybederken de beraberiz. Ama dün de oldu, bugün de oluyor, yarın da olacak bunlar. Türk futbolu bu hezimetleri pek çok kez daha yaşayacak. Liverpool-Beşiktaş maçı sırasında siz de tribündeydiniz. Hakan Arıkan arka arkaya goller yerken ne düşündünüz? Yaklaşık Maçtan önce, iki yıl yardımcılığını yaptığım Benjamin Toshack'la görüştüm. Liverpool'u çok iyi tanıyan Toshack bana "Korkarım ki bu maçta fark olacak" dedi. Ben de ona katıldım. Liverpool'un Beşiktaş'a üç ile beş arasında bir fark atacağını bekliyordum. Ancak sekiz gol çok absürd oldu. Bu açık ara farklar devam edecek. Çünkü Türk futbolcusu bir gol yedikten sonra anormal şekilde demoralize oluyor. Sonra ne oyun gücü ne de motivasyon kalıyor. Hezimetlerimizden ders çıkarmadık, bir arpa boyu yol gitmedik. Mesela Beşiktaş'ın başkanı "Merak etmeyin Sivasspor'u yeneriz. Bu maçı telafi ederiz" diyor. Halbuki bu maçın telafisi yok. Bu maç tarihteki yerini aldı. Hiçbir zaman Beşiktaş'ın peşini bırakmayacak. Türkiye'de bu tip farklı yenilgiler futbolcunun, kalecinin peşini bırakmaz. Beni de 20 yıldır bırakmadığı gibi... Niye? Bunları söylediğinize göre siz Beşiktaş'ın böyle bir skorla yenileceğini tahmin ediyordunuz. "Dönüm noktası dördüncü goldür. Karabasan gibi üzerinize çöker" Evet. O maçta son dakikada kurtardığım gol dünyanın yedinci iyi kurtarışı seçilmişti. 1987'in nisanında aynı takımla 0-0 berabere kaldık, altı ay sonra 14 Ekim'de sekiz gol yedik. İkinci golü yedikten sonra işiniz çok zordur. Böyle maçlarda dönüm noktası dördüncü goldür. Arka arkaya gelen goller karabasan gibidir. Üzerinize çöker. Kendinize gelemezsiniz. Dördüncü golden sonra yenilen takımda aklı selim kimse kalmaz. Herkes rezil oluyorum endişesi taşıdığı için kendini kurtarma derdine düşer. Ama nafile. İlk maçta fark beklerken 0-0 bitti. İkinci maç öncesinde İngiltere Federasyon Dergisi kapağında tam sayfa fotoğrafımı yayınladı. Beni övdü. Kendime aşırı güven gelmişti. İkinci maç öncesinde biri gelip de bana "2-0 yenilmeye razı mısın?" deseydi cevabım "Hayır, değilim" olurdu. Yine 1987'de, İngiltere milli takımıyla oynadığımız ve 0-0 biten maçta da kalede siz vardınız değil mi? Kararlarım doğru değildi. İngiltere gibi güçlü bir takımın karşısına çıktığımda henüz altıncı A milli maçımdı. 26 yaşındaydım. O maça 30-40 tane A milli maçı oynamış bir kaleci olarak çıkabilseydim belki absorbe edebilirdim. Yumruklayayım mı tutayım mı derken yanlış kararlar verdim. Aslında çok soğukkanlı biriyimdir. Ama onun da bir faydası olmadı. Önünüzdeki oyuncuya "Tut" diyorsunuz ama duyuramıyorsunuz. Çünkü herkes maçta kopup gitmiş, abandone olmuştu. Şimdi geriye dönüp bir muhasebe yapmanızı istesem... O sekiz gol nasıl oldu da Türk milli takımının ağlarına gitti? Maç günü İngiltere'de inanılmaz bir fırtına ve yağmur vardı. O kadar ki ertesi gün İngiltere'de olağanüstü hal ilan edilmişti. Fırtına da zorladı bizi. O fırtınanın altında ikinci kazağım olmadığı için 90 dakika tek kazakla oynadım. Ayakkabımı ve eldivenimi evimden getirmiştim. O gün 50 dolar harcırah ödeniyordu bize. O da otelde içtiğimiz kolaları ödeyebilmek için bize verilmedi bile. Oynadığım dönemde dört-beş galibiyet, iki-üç beraberlik yakaladığımız halde toplamda almış olduğum prim 15 bin mark yani 10 bin dolar civarındadır. Biz gönülden oynuyorduk. Paranın lafı geçmiyordu. Oysa 2000 Avrupa Şampiyonası'nda Türkiye finallere giderken futbolculara verilen para o kadar büyüktü ki hiçbir yabancı takım bizim primlerimizin yanına bile yaklaşamadı. Hangi şartlar altında oynadınız o maçı? "Diğer 8 golü yiyen arkadaşımız bu işi hep magazinleştirdi" Altı ay sonra, 1988'de Macaristan'la oynadığımız milli maçta görev aldım. Maçı 1-0 kaybettik. Ama golü ben yemedim. Teknik direktör Tınaz Tırpan, milli olsun diye son dakikada kaleye Okan'ı koydu. Okan da golü yedi. Milli takımdayken Samsunspor'un da kalecisiydim, orada oynamaya devam ettim. Yaşadıklarımı çok çabuk atlattım. Hayat devam ediyordu, ben de hayatıma devam ettim. Hayatım boyunca hakkımda yapılan tezahüratlara kafamı kaldırıp bakmadım. Seyircidir söyler dedim. Birkaç dakika sonra sustular zaten. Diğer sekizi yiyen arkadaşımız işi hep magazinleştirdi. Mizah güzel bir şeydir ama... Onun bu kadar gündeme gelmesinin nedeni sekizin üzerine beş gol daha yemesi. Halbuki ben hep şunu söyledim: Ben korkmadım. Bazı kaleciler sakatım diyerek İngiltere maçında oynamak istemedi. Ben iyi bir şeyler yapmaya gayret ettim. Ama şansım, kapasitem, takımca o günkü halimiz buna elvermedi. Ben yanlış ve kötü bir şey yapmadım. Ben Lev Yashin değildim, Gordon Banks değildim. O sekiz golü yedikten sonra taraftarın karşısına çıktığınızda neler oldu? Olabilir ama o zaman bunu doğrularla yapsın. İkimiz de sekiz gol yedik diye "Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez" diyor, benimle aynı odada kaldığını söylüyor. Bunlar doğru değil ki. O benim oynadığım dönemde bir kez milli takıma gelmiştir. Onda da benimle birlikte kalmamıştır. Yaşar Duran'ın yaptığı esprilerden pek hazzetmediğiniz belli. Belki de o yaşadıklarını kendiyle dalga geçerek atlatıyor. Hanımım. Hanımım eski basketbolcu olduğu için beni çok iyi anladı. Bir de Samsunspor'un hocası Nuri Asan yardımcı oldu. Bütün samimiyetimle söylüyorum, sadece üç hafta boyunca hezimetten bayağı etkilendim. Sonra atlattım. O günlerde yaşadığınız üzüntüyü unutmanıza kim yardımcı oldu? "Hakan'a tanrıdan ve kendisinden başka kimse yardım edemez" Yatamazsınız. Yatarsanız uyuyamazsınız. Sabaha karşı belki gözünüze biraz uyku girer. Uyandığınız zaman onun bir kabus olmasını istersiniz. Ama birkaç dakika sonra anlarsınız ki her şey gerçek. Gerçeği gördükten sonra onunla yaşamayı ve onunla ilgili esprileri kaldırmayı öğrenmelisiniz. Çünkü sokağa çıktığınızda alaycı bakışlarla, sözlerle, taşlamalarla karşılaşırsınız. Rakip takımın taraftarlarının yediğiniz gollerle ilgili ince göndermelerini aşmak zordur. Siz 8-0'lık galibiyetten sonra ne haldeydiniz? Gözünüze uyku girdi mi? Yetenekli bir arkadaş. Yiğidin iyisi attan düşmeyen değil, düşünce tekrar binebilendir demişler. Merakla tekrar ata binip binmeyeceğini bekliyorum. Türkiye'de milli takımlar içinde hezimete uğrayıp da tekrar kaleye dönen ve başarılı olan tek adam benim. 8-0'dan sonra, altı ayın ardından yine kaleye geçtim. Kendimi toparladım. Zafer (Öğer) altı tane yedi, milli takıma bir daha giremedi. Yaşar sekiz üzerine beş tane yedi, bir daha giremedi. Hakan Arıkan'ın kaleciliğini nasıl buluyorsunuz? "O yenilgi değil, trafik kazası hayatımı değiştirdi. Belim kırıldı, sakatlandım" Hayır. Doğru değil. Doğruları söyleyerek espri yapsınlar. Yalanlarla espri yapmasınlar. Ben oynadığım dönemde oyuncularla fazla konuşmayan, kendi halinde bir adamdım. Bunu demiş olsam gam yemem. Asla bu cümleleri sarf etmedim. Kalecilikte olmaz diye bir şey yoktur. Herhangi bir oyuncuyla hayatım boyunca dalga geçmedim. Hem ayıp hem günah. Hem hakkım da yok. O dönemdeki milli takım arkadaşlarınızdan Semih Yuvakuran bir röportajında; bir önceki İngiltere maçında 8 gol yemiş Yaşar Duran'a, "Abi nasıl 8 gol yedin ya, ben olsam yemezdim" dediğinizi, sonra sizin de sekiz gol yediğinizi söylüyor. Böyle talihsiz bir laf çıktı mı ağzınızdan? İşte bu doğru. Lineker topa vurduktan sonra ben de yatmıştım. Ayak tabanı tam göğsüme geldiği için bir müddet yerde kaldım. Savaş'a "Gol mü oldu?" diye sordum. O da "Hangisi gol olmadı ki!" dedi. Savaş'ın espri gücünü takdir ediyorum. Wembley hezimetini sizinle birlikte yaşayan Erhan Önal "İngiltere'deki maçta altıncı golü yedikten sonra kaleci sakatlanıp yerde kaldı. Ne oldu diye başına gittik. Kafasını kaldırıp 'Gol mü oldu?' diye sorunca Büyük Savaş da (Demiral) 'Hangisi gol olmadı ki?' demişti. O an acayip yıkılmıştık gülmekten" diye anlatıyor. Hayır. Çünkü altı ay sonra yeniden milli takımda oynamaya başladım. 1988'e kadar devam ettim. Yani dört yıl kalecilik yaptım milli takımda. Benim hayatımı 1989'da, Samsunspor'dayken takımca geçirdiğimiz trafik kazası değiştirdi. Belim kırıldı, omzum sakatlandı, iç kanama geçirdim. Çok çile çektim. Sahalara bir yıl sonra döndüm. O kazada altı kişi öldü, üç kişi sakat kaldı. Kariyerinizin en kötü anı 8-0'lık maç mıydı? "Mustafa Denizli o zaman gençti. Sonradan çok iyi bir antrenör oldu" Türk milleti balık hafızalıdır. Yaşananları unutur. Senelerce benim 8-0'ımdan bahsedilmedi. Yaşar'ın olayı magazinleştirmesi, tabiri caizse kapı kapı dolaşıp olan olmayan her şeyi anlatıp bunu mizah unsuru haline getirmesi Türk kalecileri açısından iyi olmadı. Düşünebiliyor musunuz, Yaşar bir şov programına çıktığında şovun sunucusu "Şimdi karşınızda kova kaleci Yaşar" diyebiliyor. Bu densizliktir. Buna kimse müsaade etmemeli. Futbol ciddi iştir. Seyircilerin ciddiye almasına gerek yok ama oyuncular ciddiye almalı. Yıllar önce milletçe bizi çok üzen bu maçta yaşananlar yıllar sonra komik anılara dönüşüyor. Espri konusu olabiliyorlar. Ortada bir yenilgi vardı, bunun mimarı hepimizdik. Kimse kimseye ihaleyi bırakmaya çalışmadı. Mustafa (Denizli) hoca o zaman çok gençti. Sonra Türkiye'nin en iyi hocalarından biri oldu. İlerideki günlerde hatalarımızı konuştuk, o kadar. Önümüzde bir enkaz vardı, hepimiz onu kaldırmaya çalıştık. Becerdik de. Ardından Yunanistan'dan, Doğu Almanya'dan, İzlanda'dan puan aldık. Yenilgilerimiz de oldu ama 8-0'dan sonra yaptıklarımız bir anlamda milattı. Bunca yıl defanstaki arkadaşlarımı asla suçlamadım. Kimse de beni suçlamadı. 8-0'lık maçta milli takımın teknik direktörü Mustafa Denizli'ydi. Maç sonrasında size nasıl davrandı? "Böyle sonuçlar eskiden fazla yadırganmıyordu" O dönemde İngiliz futboluyla Türk futbolu arasındaki fark şimdikinden katbekat fazlaydı. Ekonomik açıdan, tesis açısından, futbol yapısı, kapısı açısından... Federasyonun özerk olmaması nedeniyle bütçesi kısıtlıydı. O zaman bu tip sonuçlar fazla yadırganmıyordu. Şimdi şartlar değişti. "22 yaşında, 8-0'lık maçta oynadım. Sonra 15 yıl daha Türk futboluna hizmet ettim" O yıllarda Avrupa takımlarıyla aramızda ciddi güç farkı, uçurum vardı. Maç bitti, hayat devam etti. 22 yaşında, 8-0'lık maçta oynadım. Sonra 15 yıl daha Türk futboluna hizmet ettim. 8-0'lık skorlar 10 yılda bir 20 yılda bir yaşanır. Onların bir tanesi bize denk gelmişti, şimdi de Beşiktaş'a denk geldi. Bu hafta da bir maç 8-0 bitebilir. Ama o iki takım bir yıl sonra oynadığında berabere kalabilir. Veya bu defa yenilen takım yenebilir. Beşiktaş Liverpool'la yarın bir kez daha oynasın, 8-0 yenilmez. Hakan Arıkan iyi bir kaleci ama bu maçta iyi oynamadı. Bu kötü kaleci olduğu anlamına gelmez. Genç bir kaleci, üzerine gitmemek gerek. "Şu ana kadar yaklaşık 500 maç anlattım. En acısı buydu" Çok üzüldüm maçı anlatırken. Ama çaresizce işime devam ettim. Şu ana kadar yaklaşık 500 maç anlattım. En acısı buydu. Beşiktaş mağlubiyetine kadar anlattığım en kötü skorlu maç 3-0'lık Rosenborg-Galatasaray maçıydı. Ama onun rövanşını almıştık. Ben bugüne kadar anlattığım maçlardan ötürü hep "uğurlu spiker" olarak adlandırıldım. Artık bunun uğurla ilgisinin olmadığını herkes görmüştür...Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir derler ya... Sahaya baktığımda gollerin art arda geleceğini herkes gibi ben de gördüm. O yüzden buna hazırladım kendimi. Arkadaşlarım dördüncü, beşinci golden sonra televizyonu kapatmış. Ama ben tüm maçı izlemek durumunda kaldım ne yazık ki. Beşiktaş benim anılarıma Londra'da Chelsea galibiyetiyle muhteşem görüntüler vermişti. Sağ olsunlar, verdikleri borcu faiziyle aldılar.