Piyanist kapıyı üç kere çalar
Geçen ay hayatımda ilk kez bir festivalin "sanat yönetmenliğini" üstlendim, bahsetmiştim; Antalya’da. Buna belki "festival" bile denemez. Sadece 3 konser yapıldı. Birini kendim çaldım, diğer ikisini Emre ve Toros. Yani biz bizeydik. Ama ilginçtir. Bu 3 konser seyirci ilgisi açısından muazzam iyi sonuç verdi. Özellikle gençler! Konserlerde dikkat ettim de, yaş ortalaması bazen otuzun bile altındaydı. Böyle olmasına özellikle seviniyorum, klasik müzik yaşlıların eğlencesi değil sadece.
Festivali seneye de devam ettireceğim. Ve başka illerimize de benzeri festivaller düşünüyorum. Mesela Bursa, mesela Zonguldak, mesela İzmit, mesela Gaziantep. Biz klasikçiler zaten birkaç kişiyiz. Gidelim oralara da.
Birçok festivale katıldım. İrili ufaklı, zengin - fakir, hepsinin ortak bir özelliği vardır; bir amaca yöneliktirler...
Düşünün ki "cevizöden bahsediyoruz.
Kimisi diyor ki; bu "parlak" bir ceviz, ötekisi diyor ki; bu "büyük" bir ceviz, bir diğeri diyor ki; bu "pahalı" bir ceviz, bir başkası diyor ki; bu "hem parlak hem de iri" bir ceviz.
Önemli olan bunlar değil.
Önemli olan cevizi alacak olan adamın, kırıp tadına bakmış olması. Cevizin ne olduğunu bilmesi.
Benim amacım bu. Antalya’daki ihtiyaç, "milyon dolarlık" bir festival değil ki. Birkaç bin dolara en iyisi gerçekleşir. Gençler gelir çalar. Ne çaldıklarını seyircilere açıklarlar, sohbet ederek paylaşırlar. (Biz böyle yaptık, çok iyi tepki aldı.)
5 - 6 sene sonra belki potansiyel artar, ihtiyaç gelişir, festivale uluslararası isimler taşınmaya başlar. Hem de bizim davet etmemize gerek kalmadan; onlar bize muhtaç kalacağı için...
Benim bu konudaki basit teorim ise şu: Türk insanı, Türk sanatçısını tanımalı. Yani Türk bestecilerine yoğun bir şekilde yer vermek. Yorumcuların kendi bestelerine de...
Mesela Emre, Saygun ve Akses çaldı. Toros, İlhan Baran. Ben Erkin ve kendi eserlerimi.
İkinci bir husus ise, sanatçıların bazı hayallerini gerçekleştireceği bir mekan olması. Farz edelim ki falanca kontrbasçının kafasında bir proje var; kontrbas, kanun ve darbuka üçlüsü yapmak istiyor. Buyursun bizde çalsın.
Niye mi? Sanatçı hayalindeki projeyi severek yapar, sevdiği için de sevdirir...
Festival yöneten birçok dostum oldu. Özellikle Avrupa’daki "açık
hava festivalleri" bana hep ilham kaynağı olmuştur. Sadece sanat yönetmenlerini değil, backstage çalışanlarını, şoförlerini, sekreterlerini bile tanırım. Festival nasıl işler anlamaya başladım. Antalya ilk denememi yapabileceğim bir mekan gibime gelmişti. (Hele yanımda Kadir Dursun olduktan sonra!)
Aspendos ve Faselis’in yakında olması da ilerisi için büyük avantaj.
Bakalım seneye neler olacak? Bağlama konçertosu? Ney konçertosu? Çağdaş müzik olarak "mevlevi ayini"?
Bilmiyorum; imkanlara bakar. Ama Antalya’daki hareket büyüyerek devam edecek, bundan eminim...
PAZAR