Pazar “Polisiye edebiyat zekayı çalıştırır”

“Polisiye edebiyat zekayı çalıştırır”

06.09.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Ahmet Ümit’in “Agatha’nın Anahtarı” öyküsü bir “odadan kaçış” oyununa dönüştürüldü. Ümit bu işten çok memnun. “Edebiyatın birçok işlevi vardır, doğru. Ama polisiye edebiyat zekayı da çalıştırır” diyor

“Polisiye edebiyat zekayı çalıştırır”

Son zamanlarda İstanbul’daki en popüler etkinlik odadan kaçış oyunları. Artık İstanbul’un her yerinde varlar. Öyle ki oyunlar sürekli değişiyor çünkü bu oyunun hayranları her an yeni bir heyecan arayışında. Bu oyunların başarılı temsilcilerinden, Mecidiyeköy’deki Trump AVM’nin içinde yer alan Escapist, bu akıma yeni bir soluk getirdi. Ünlü yazar Ahmet Ümit’in “Agatha’nın Anahtarı” hikayesinden yola çıkarak ünlü İngiliz polisiye yazarı Agatha Christie’nin de senaryosuna dahil olduğu bir oyun yarattı.

Haberin Devamı

Geçtiğimiz hafta foto muhabirimiz Ercan Arslan’la bu oyunu oynadık. Son aşamaya gelmemize rağmen odadan kaçamadık; zamanımız yetmedi. Fakat çok keyifli 1 saat geçirdik. Oyun bittikten sonra Ahmet Ümit’le yemek yedik. Ümit bize bu projeye nasıl dahil olduğunu, Agatha Christie’nin doğumunun 125’inci yılında düzenlenecek etkinlikleri ve yeni kitabını anlattı.

-Anladığım kadarıyla siz en başından beri bu projenin içindeydiniz...

Oyunları hazırlayan arkadaşlar bana gelip “Sizin bir eserinizden bir kaçış oyunu hazırlamak istiyoruz. Hangi eser uygun olur?” dediler. Ben “Agatha’nın Anahtarı”nın uygun olacağını söyledim. Odanın nasıl düzenleneceğini birlikte konuştuk. Tepebaşı gravürlerinin olması Pera Palas çağrışımı yaptı. Asansör olmasını istemiştim, ona da çok yaratıcı fikirler getirdiler.

Haberin Devamı

“Farklı alanlara sızmak iyidir”

-İstanbul’da kullanılan ilk asansörün, Pera Palas’taki asansörün replikası yapılmış...

Aynen öyle. 1900’lerden önce yapılan bir asansör. Bir de ben bu işlere çok sıcak bakıyorum. Neden? Çünkü bir yazar olarak yazarken, üretirken tek başımayım. Ofiste oturup yazıyorum... Ben bu hikayeyi 1998’de yazdım. Aradan bu kadar zaman geçmişken genç insanların bana bu teklifle gelmesi çok heyecan verici. Bu hikayenin hâlâ yaşadığını gösteriyor. Üstelik bu genç arkadaşlarla dizi, film, tiyatro, müzikal yapmak çok hoşuma gidiyor. Farklı alanlara sızmak, oralarda yer almak çok iyi.

-Bu alanlar sayesinde edebiyattan daha iyi bir şekilde mi ulaşıyorsunuz insanlara?

Daha yaygın olamaz bir kere çünkü edebiyat daha kolay yayılan bir şey. Türkiye’de beni okuyan insanların sayısı sanırım birkaç milyonu buluyor. Bu çok büyük bir rakam. Böyle bir oyunla buna ulaşmak mümkün değil. Fakat bu da başka bir alanı etkiliyor. Hiç dokunamadığım bir algıya hitap ediyor. Bir de interaktif bir şey. İnsanlar geliyor, parçaları bulmaya çalışıyor... Mesele şu: Edebiyatın birçok işlevi vardır, doğru. Ama polisiye edebiyat zekayı da çalıştırır. Tabii ki bir yandan da haz verir.

“Yaratıcılık kendine yeni yollar buluyor”

Haberin Devamı

-Siz daha önce bu tarz oyunların farkında mıydınız; duymuş muydunuz?

Tabii farkındayım. Aslında bunlar bana çok yakın. Geçen yıl Fransız Kültür Merkezi’nde ünlü “Assassin’s Creed” oyununun yaratıcısı Patrice Desilets ile kurgusal bir dünya yaratma üzerine bir seminer verdik. Bunlar aslında yaratıcılıkla ilgili şeyler. Günümüzde de yaratıcılık kendine yeni yollar buluyor.

-Siz de oynamışsınız... Oyun nasıldı sizin için?

Kaçamadım ben de. Zor, bayağı zor. Değişik şeyler var. Kafayı çalıştırmak gerekiyor.

-Bu işin bir diğer önemli yanı da 2015’in Agatha Christie’nin 125’inci doğum yılı olması... Hatta bu nedenle İstanbul’da da etkinlikler düzenlenecek sanırım.

Polisiye tüm dünyada büyük ilgi gören bir tür. Bu ilgi nedeniyle özellikle Avrupa’da Kara Hafta adı verilen polisiye edebiyat festivalleri düzenleniyor. Bizde de yeni yeni canlanıyor. Sadece ben değil, birçok genç arkadaşım polisiye roman yazıyor artık. Bizim de aklımıza böyle bir fikir geldi. Pera Palace Hotel Jumeriah’ın genel müdürü Pınar Kartal Timer’den de destek geldi. Yapmaya karar verdik. Agatha Christie’nin torunu da İstanbul’da olacak. Yabancı yazarlar da gelecek.

Haberin Devamı

“Hayat başka nedir ki?”

-Yeni kitabınız aralık ayında çıkacak. Ne kadardır çalışıyorsunuz üzerinde?

Yaklaşık dört yıl oldu. Araya “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi” girmişti. Bu kitap İttihat ve Terakki hakkında. Yani Osmanlı’nın son dönemi... Ben dört yılda ne yaptım? Paris’teki ilk Jön Türk lokalini buldum. Selanik’e, Manastır’a gittim. Defalarca gittim. Yazmak için görmek lazım. Bu da çok eğlenceli çünkü bir dedektif gibi çalışıyorsun. Hem işini yapıyorsun hem yeni yerler görüyor hem de güzel yemekler yiyorsun. Bunları yaparken de kimseye kötülük yapmıyorsun. Hayat başka nedir ki?

-Yazım süreci nasıldı?

Bu zor bir roman; bir kaybediş hikayesi çünkü. Herkesin kafasında bir İttihat ve Terakki fikri var. Ben bir tarihçi değilim ama bu kitabı okuyanlar artık İttihat ve Terakki’nin genel resmini görebilecekler. Bir de ben iki kere Beyoğlu’nu yazmıştım. Bunda da yazdım ama 1926 Beyoğlu’su...

Haberin Devamı

“Yazmanın kendisi de bir tür direnme, var olma”

-Nasıl sizce Türkiye’deki polisiye edebiyat?

Hâlâ hak ettiği yerde değil. Oysa “Morgue Sokağı Cinayetleri” 1841’de, Ahmet Mithat Efendi’nin “Esrar-ı Cinayet”i 1880’lerde yazılıyor. Sonra nedense duruyor. Fakat şimdi 10’a yakın ilgi gören yazar var. Çok da yetenekli arkadaşlar. Giderek yükselen
bir grafik var.

-Kimleri beğeniyorsunuz?

Genç arkadaşların hepsini beğeniyorum. Emrah Serbes’i de beğeniyorum, Algan Sezgintüredi’yi de, Celil Oker’i de... Şunu söylemek lazım: Hani bizde bir algı var ya, “Batı üstündür” diye. Açıkçası ben genç arkadaşları yabancı yazarlardan daha çok beğeniyorum.

-Yeri gelmişken sormam lazım... Emrah Serbes yazarlığa ara verdi ülke gündemine veryansın edip. Polisiye yazarlarının çok başına gelir mi bu, siz de yazmamayı düşünüyor musunuz?

Yazmaktan yorulduğum zamanlar oluyor. Yazıya başlamakta zorlanıyorum bazen. Bu kadar ölüm, bu kadar nefret, bu kadar hoşgörüsüzlük... Yarın ne olacak kaygısı... “Neden yazıyorum?” diye soruyorum bazen. Sonra yazmanın kendisinin bir tür direnme, bir tür var olma olduğunu hatırlıyorum. Yazmazsam daha kötü karamsarlığa sürekleneceğim. Bundan çıkış yolu ise yine yazmak. Ben Emrah Serbes’i anlıyorum. Böyle bir duyguya kapılabilir bir yazar. İnsanların hak vermesi lazım. Emrah’ın böyle bir hakkı var.