Pazar Sabaha kadar dans dans dans

Sabaha kadar dans dans dans

16.07.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Sabaha kadar dans dans dans

tubakyol@yahoo.com "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Yaşam ve Moda" diye bir kitap var, İlbeyi Özer'in. Tanzimat Dönemi, Meşrutiyet Dönemi, İşgal Dönemi ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında İstanbul halkının giyiminden mutfak kültürüne, aile yaşantısından evinde kullandığı eşyalara, kentiçi ulaşımdan eğlence anlayışına kadar geçirdiği değişimleri anlatıyor.Başlıklardan biri de dans.Dans Osmanlı'nın son dönemlerinde geliyor memlekete, Cumhuriyet döneminde de dans salonları açılıyor, bu salonlar dolup taşıyor. Dönemin gazetelerinde yeni danslar tanıtılıyor, dergiler bu yeni dansların figürlerini okuyucuya çizimlerle gösteriyor. Dansla ilgili makaleler falan da çıkıyor tabii. Mesela 1925'te Sevimli Ay'da danstan "son senelerin gerek Avrupa'da gerek şarkta müthiş bir süratle ilerleyen sari bir hastalık" diye bahsediliyor.Sadece İstanbul'da değil yani, o yıllarda Avrupa'da da dans çok yaygın. İstanbul da modaya uymuş.Şehzadebaşı İmperyal Sineması kızlı erkekli öğrencilerin dans yeriymiş. Laleli'de meydanlar açık dans alanları haline getirilmiş. Bazı kaynaklar Cumhuriyet'in ilk yıllarında gece yarısından sonra sokaklarda dans etmeyi bilmeyenlerin erkek erkeğe fokstrot namelerine uymaya çalışarak toz duman içinde tepindiklerini aktarıyor. 1924'te İstanbul şehremini "Türk hanımlarının dans etmesi icabı medeniyedendir" diye açıklama yapıyor.Elbette o yıllarda da bu dans işinden pek hoşlanmayanlar var. En sert muhalefet Resimli Gazete'de, 1923'te: "Kocalarına ihanet eden kadınların ilk bastıkları kademe danstır."* * *Konyalı imam 2006 yılında verdiği vaazı 83 yıl öncenin gazetelerinden derliyor olabilir mi? Konya'da bir imam cuma vaazında "Düğünlerde dans etmek, yataktaki zinanın ayakta yapılmış halidir, günahtır" dedi. Türk Hava Yolları'ndaki kadrolaşma hadisesini biliyorsunuz herhalde. İçki servisi yapmak istemeyen hostesler, kadınlara servis yapmak istemeyen steward'lar...THY'de hostes olan bir arkadaşım geçenlerde uçuşa yetişecek, fakat bin türlü aksilik yüzünden manikür yaptıramamış. "Havaalanındaki kuaförde yaptırırım" diye düşünmüş ama uçuş saati sabahın körü, o saatte kuaförde manikürcü yokmuş. Bizimkinin yanında da oje yokmuş. Kalmış mı tırnakları öyle ojesiz...Bu kadar çırpınmayı önce anlamadım ben. Ne var canım, insan bazen manikürsüz de olabilir, olamaz mı?Hostesler olamaz.Hosteslerin manikürlü olması bir zorunluluk. Gömlekleri, fularları gibi ojeli tırnak da üniformanın parçası.Fakat işte yapacak bir şey yok, uçuş saati gelmiş, arkadaşım da uçağa binmiş. "Biri sorarsa" diye düşünmüş kendi kendine eğlenerek, "şükür namazı kıldım derim."Ona kimse sormamış ama işe yeni giren hosteslerden birine o sormuş: "Aa sende niye oje yok?"Kız cevap vermiş: "Binmeden önce abdest aldım da..."Bizimki hâlâ işin esprisinde. "Tabii tabii, ben de şükür namazı kıldım binmeden önce" derken uyanmış. Karşısındaki kız espri yapmıyor ki, gayet ciddi.Şimdi THY'de çalışanlar yeni işe giren kadınlardan hangisi torpilli, hangisi torpilsiz anlamak için yan gözle tırnak kontrolü yapıyorlarmış. "Abdest aldım" de, manikürden yırt Araya başka şeyler girdi, sonra tatil girdi, size bu mühim havadisi bir türlü veremedim: Sedat Peker bana dava açtı.Duruşmaya çıktım, sanık olarak. Suçlu yeri var ya mahkeme salonlarında, beni öyle oraya soktular, ayakta tuttular bir süre.Mahkeme salonunun adı "salon", kendisi ilkokuldaki sınıfım kadar. Orada dikilip hakimin sorularını yanıtlarken "suçlu çocuklar gibi" diye düşündüm kendi kendime. Biri beni şikayet etmiş, öğretmen de durumu anlamaya çalışıyor.Ben bunları düşünürken Sedat Peker'in avukatı ile göz göze geldik, gülümseyiverdim. Peker'in avukatı "Kurtlar Vadisi"ndeki Elif gibi genç, güzel, azıcık da vamp bir kız. Kız gülümsediğimi görünce bir an şaşkınlıkla baktı, sonra bir hışım başını çevirdi. Bu sefer de ben şaşırdım. Ben bu kıza ne yaptım? Dava hakkında detay veremiyorum. Bir de davayı etkilemekten dava açılmasın hakkımda diye. Hakaret davası değil ama, onu söyleyeyim. "Karaoğlan Kızlar Vadisi'nde" diye bir yazı yazmışım, Peker'in özel hayatına bir şey yapmışım. Dava konusu da mavra membaı gibi yani. Böyle bir şey yüzünden avukatın bana böyle kızgın olması acayip değil mi?Benim de hakkımda dava açan avukata gülümsemem az acayip değil gerçi. Hep şu sınıf benzetmesi, öğretmene şikayet edilen suçlu çocuk komedisi yüzünden. Farkındayım, durum biraz daha ciddi. Şikayet eden Sedat Peker. Sorguya çeken hakim. Ben de zaten çocuk değilim. Umarım suçlu da değilimdir. Ayşegül mahkemede Dansın, tıpkı Avrupa'da olduğu gibi İstanbul'da da yaygınlaşması üzerine 1920'lerde entelektüeller "Türkiye'de dansın yaygınlaşmasının sebebi sadece dans etmek mi, yoksa kadın-erkek ilişkilerinde Batı seviyesini yakalamak mı?" diye tartışıyorlar.Bunca yıl sonra, şu vaazda dansla ilgili söylenenleri de bırakın bir tarafa, kadın-erkek ilişkilerinde ulaşabildiğimiz en ileri seviye galiba şudur: Birkaç gün evvel, kumsalda, üç kadın sohbet ediyorlardı. İki kadın, üçüncüye anlatıyor."Biz de geç kaldık bugün. Yeni geldik kuma" dedi kadınlardan biri. Niye? Bugün kocaları sahilde uzun kalmış.Ne alaka?Kadınların kuma gelmesi için, önce kocalarının eve dönmesi gerekiyormuş. Çünkü bu kadınlar birbirlerinin kocasının yanına mayoyla çıkmıyorlarmış. Kocalar ve karıları böyle dönüşümlü güneşleniyor, denize giriyorlarmış.Neredeyse ben dönüp soracaktım ki, aklıma geleni üçüncü kadın söyleyiverdi: "Burda bir sürü erkek var..."Ve kadınlardan biri, elini bir kıkırdamayı tutmak istermiş gibi bir jestle ağzına kapatıp cevap verdi: "Biz bu adamları tanımıyoruz ki!" Kocalar ve karılarının dönüşümlü kumsal sefası Vakko, Beyoğlu'ndan taşınıyor. Ben bir üzül bunu duyunca, bir üzül, abart hatta, "Biz de taşınalım" diye tuttur. Sanki Vakkolarla, yani Hakkolarla aile dostuyuz, biz ayrılamayız, katiyen birbirimizden uzağa savrulamayız."Ne alakası var?" dedi sevgilim. "Vakko gidiyorsa, Beyoğlu hakikaten bitmiştir" dedim ben. "Sen hiç o Vakko'ya girdin mi?" diye sordu. Yoooo...Vakko'dan hiç alışveriş yapmayan biri de değilim. Peki ben niye hiç İstiklal'deki Vakko'ya girmedim? Arkadaşlara sormaya başladık. Biri "Bazen uğruyordum ben" dedi. Üç kişi birer kez girmiş. Vakko'nun taşınmasına benim kadar üzülen sekiz kişi ise benim gibi "Yoo, hiç girmedim" dedi.Niye üzülüyoruz biz peki?Girmesek de, alışveriş etmesek de o Vakko bizim Vakko'muzdu. E bir de tabii "Vakko'nun yanı, Vakko'nun karşısından gir" diye yol tarif edemeyeceğiz ya artık, biz galiba en çok buna yanıyoruz. Vakkosuz Beyoğlu'na çıkmam abi