Pazar “Türkiye’ye Marslı gibi bakamadım”

“Türkiye’ye Marslı gibi bakamadım”

02.02.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Gazeteci İsmet Berkan’ın “Seçimi Kazanan İdare Fırkasıdır, Çocuk-Türkiye’de Siyaseti Okuma Kılavuzu” isimli kitabı çıktı. Berkan: “Yola İngilizce okuyan okur için Türkiye siyasetini anlatan bir kitap yazmak üzere çıkmıştım ama olmadı, Türkiye’ye Mars’tan gelen tarafsız bir gözlemci gibi bakamadım”

“Türkiye’ye Marslı gibi bakamadım”

Türkiye’nin bir günlük gündemi, herhangi bir Avrupa ülkesinin bir yıllık gündemine denk gelecek yoğunlukta oluyor çoğu zaman. Arka arkaya patlayan krizleri işin uzmanları bile takip etmekte zorlanıyor. Böyle zamanlarda sizin de ne, neydi diye bir an durup düşünmek istediğiniz zamanlar oluyorsa Hürriyet gazetesi yazarı, gazeteci İsmet Berkan’ın Doğan Kitap’tan çıkan yeni kitabı “Seçimi Kazanan İdare Fırkasıdır, Çocuk-Türkiye’de Siyaseti Okuma Kılavuzu”nu edinmelisiniz. Berkan, oğluyla birlikte çıktığı kayak tatilinde, yeni kitabıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

İngilizce okuyan okur için Türkiye siyasetini anlama rehberi yazmak üzere yola çıkmışsınız. Ne oldu da Türkçe okuyan okura yöneldiniz?

Yazmaya oturduğumda, Türkiye’ye Mars’tan gelen tarafsız bir gözlemci gibi bakamadığımı fark ettim; o yüzden de İngilizce okuyanlar için yazamadım. Şimdi belki bu kitaptan sonra “Political Guide to Understanding Turkey” adıyla Türkiye siyasetini anlatan bir nevi turizm rehberi yazmayı becereceğim.

Haberin Devamı

“17 Aralık süreci geciktirdi”

17 Aralık operasyonları da yer alıyor kitapta. Bekliyor muydunuz böyle bir “son dakika golü” geleceğini?

Beklemiyordum hatta dershane sorunu çıktığında kitaba girmeyi hak edecek bir sorun olarak görmedim onu.
Ama 17 Aralık kitabın çıkışını geciktirmek pahasına bazı ekler yaptırdı. Çünkü bu gelişmeler bence kitabın temel tezlerinden biri olan “siyasetin devleti ele geçirmek için yapılması”nı da destekliyor.

Kitapta bir anekdotla birlikte aktarılan bir tez var; Türkiye’de kazanan her zaman idare fırkasıdır, özellikle de yerel seçimlerde...
Sizin önümüzdeki seçimlerden beklentileriniz neler?


Burada önemli olan, AK Parti’nin kendi açısından başarı çıtasını nereye koyduğu. 2004’te yüzde 42, 2009’da ise yüzde 38.6 oy aldılar. Acaba onlar açısından başarı yüzde 42’nin üzerinde kalmakta mı, yoksa yüzde 38.6’nın üzerinde kalmakta mı? İkincisi İstanbul, Ankara... İstanbul’u CHP alabilir mi? Ankara’da Melih Gökçek’i yakalayabilirler mi? Genelde yüzde 42’nin üzerinde kalsa bile İstanbul’u kaybeden bir AK Parti yenilmiş sayılır. Yerel seçimdeki bir yenilgi algısı, 30 Haziran’da yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine Başbakan Erdoğan’ın aday olarak girmesine engel olabilir veya Başbakan Erdoğan, cumhurbaşkanlığını yüzde 50’nin üzerinde oy gerektiren ilk turda kazanamayabilir ve ikinci turda karşısında dev bir koalisyon oluşabilir. Benim kitabımın bağlamında bakarsanız, seçimleri her zaman devletin kazandığını görürsünüz. Bu Türkiye’de demokrasinin eksik olmasıyla, vesayet rejimiyle ilgili
bir konu. Halkından korkmayan bir devleti el birliğiyle kuramadığımız sürece, seçimleri “idare fırkası” kazanmaya devam eder.

Haberin Devamı

“Eğitim AK Parti’nin görece hiç başarı sağlayamadığı bir alan”

“Daha fazla demokrasi ve özgürlük talebi normalleşme talebidir” diyorsunuz. Sizce Türkiye ne zaman normalleşecek?

Falcı değilim, Türkiye’nin ne zaman normalleşeceğini söyleyemem ama gidiş o yönde. Kimliklere dayalı siyaset kavgası Almanya ve Fransa’da farklı farklı koşullarda ve ansızın sona ermiş. Türkiye de kendi özgün koşullarını yaratacak ve bu kavgayı bitirecek.
Bir gün bizde de “siyaset” yapılacak.

Haberin Devamı

Kitabın en ilgi çekici bölümlerinden biri “AK Parti kendi gerçekleştirdiği dönüşüme uyum sağlayamayabilir” dediğiniz, “AK Parti paradoksu” ile ilgili bölüm. Nedir bu paradoksun etmenleri?

Türkiye’nin ucuz işgücüne dayalı bir uluslararası rekabet avantajıyla gelebileceği refah seviyesinin sınırına ulaştık. Buradan ileriye sıçramak için yeni bir rekabet avantajı gerek; bunu da ancak eğitim yoluyla sağlayabiliriz.
Oysa eğitim AK Parti’nin görece hemen hemen hiçbir başarı sağlayamadığı, sadece mevcut durumu konsolide etmekle yetindiği bir alan. Paradoks burada. Daha iyi eğitimli kitleler yaratmak demek, partinin de o kitlelere daha çok hitap etmesini gerektirir.

Bilimi yakından takip eden biri olarak, Türkiye’yi bu alanda dünyanın ne kadar gerisinde görüyorsunuz?

Yüksek enerji fiziğinde gelişmiş
Batı ile aramızdaki farkın 60 yıl olduğunu söyleyenler var. Teorik fizikte İran bizden çok ileride ve sahiden çok kaliteli fizikçileri var ama biz o farkı gidermeyi düşüneceğimize teorik fizikçilerimizin çalışma mekanlarından biri olan Feza Gürsey Enstitüsü’nü fiilen kapattık. Buna karşılık
mesela kök hücre araştırmaları gibi görece genç bilim dallarında Türkiye
ile Batı arasındaki fark o kadar da açık değil ve biz biraz ekstra destekle bu alanlarda dünya birinci liginde yer alabiliriz aslında.

Haberin Devamı

“AK Parti ile CHP’nin kavgası yalan, anlaşması gerçek”

“CHP ile bugün iktidarda olan AK Parti’nin fazla bir farkı yok. İkisi de halktan korkuyor, korktuğu için halkına temel özgürlükleri fazla görüyor” diyorsunuz bir yerde de. Buradan hareketle bir 2014’ün AK Parti’si ve CHP’si karşılaştırması yapar mısınız?

En güncel örneği vereyim: Hükümetle cemaat arasında çıkan ve Türkiye’de yargı bağımsızlığını açıkça tehdit eden gelişmeler yaşanıyor. Burada CHP krizi bir fırsata çevirmeye çalışabilir, anayasa değişikliğiyle hem kuvvetler ayrılığını hem de yargı bağımsızlığını güvenceye alacak adımlara ön ayak olabilirdi. Ama yapmıyor. AK Parti yapılsın ister gibi davranıyor ama şu an HSYK içinde istediğini yaptırabilir konuma geldiği için mevcut durumdan çok şikayetçi de değil. Yani iki parti bu düzenin böyle kalmaya devam etmesinde zımni bir işbirliği içinde. Hem kavga ediyorlar hem de anlaşıyorlar yani. Bence ettikleri kavga yalan, yaptıkları anlaşma ise gerçek.