21.06.2020 - 03:05 | Son Güncellenme:
Ceyda Ulukaya
1 Haziran itibarıyla başlayan normalleşmeye geçişle birlikte, maske ve mesafeyi hızla unuttuğumuz manzaralar yaşandı. Sahillerde kutlama havasında geçen akşamlar, asker uğurlamaları, geçmiş olsun ziyaretleri derken rakamlar yeniden yükselişe geçti. Sokakta rastladığımız çene altı, kafa üstü maske modası da cabası. Peki, aylar boyunca virüse karşı aldığımız önlemleri nasıl bu kadar çabuk unuttuk? Araştırmalar, sağlık okuryazarlığının koruyucu önlemlerin uygulanmasında kritik rol oynadığını gösteriyor. Türkiye’de ise bu oran oldukça düşük. 2017 yılında Sağlık Bakanlığı bünyesinde yürütülen bir araştırmaya göre, 10 kişiden 7’sinin sağlık okuryazarlığı yetersiz seviyede; yani sağlıkla ilgili bilgiye ulaşmakta, anlamakta ve davranışlarına yansıtmakta zorlanıyorlar. Söz konusu araştırmayı yürüten ekipte de yer alan Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Seçil Özkan’a, salgın sürecinde sağlık okuryazarlığının rolünü sorduk.
Sağlık okuryazarlığı nedir? Hastalıkları önleyici anlamda bir rolü var mı?
Sağlık okuryazarlığını, bireylerin sağlıkla ilgili bilgiye ulaşması, anlaması ve kullanması için gereken bilişsel ve sosyal beceri kapasitesi olarak tanımlayabiliriz. Yani kişilerin sağlıkla ilgili okuduklarını, duyduklarını anlaması ve uygulayabilmesi hatta karar verme sürecine katılabilmesidir. Sağlığımızı korumayı temelde 3 başlıkta tanımlarız ve bu başlıkların hepsinde sağlık okuryazarlığı düzeyi önemlidir. Birincil koruma dediğimiz; hastalanmadan önce hastalıkları önleme aşamasında risk faktörlerini azaltmak için gereklidir. İkincil koruma dediğimiz; hasta olduğumuz ancak belirtileri olmayan dönemde (asemptomatik, kuluçka dönemi vb) erken tedavi amaçlı erken tanı uygulamalarına katılım için gereklidir. Üçüncül korumada ise kişi artık hastadır. Ancak hastalığın ilerlemesine veya başka hastalıklara neden olmayı engelleme ve ölümden korunmak için uygun tedavi alması aşamasında yine önemli bir rolü vardır.
Üç yıl önce yürüttüğünüz bir araştırmaya göre Türkiye’de 10 kişiden 7’sinin sağlık okuryazarlığı düzeyi düşük. Ne demek bu?
Sağlık Bakanlığı Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü ile yaptığımız bu çalışmada, toplumun yaklaşık yüzde 70’inin genel sağlık okuryazarlık düzeyinin yetersiz olduğunu gördük. Koruyucu sağlıkla ilgili okuryazarlık yüzde 71’le yetersiz, tedavi edici sağlıkla ilgili okuryazarlık ise yüzde 58’le yetersiz olarak saptandı. Ayrıntıya baktığımızda, genel sağlık okuryazarlığı konusunda, yüzde 35’in bilgiye ulaşamadığı, yüzde 27’nin bilgiyi anlamadığı, yüzde 27’nin ise davranış değişikliği oluşturamadığını görüyoruz.
Yüzde 58.4
Tedavi edici sağlıkla ilgili okuryazarlık düzeyi yetersiz tespit edilenlerin oranı
Bu oranları salgınla bağlantılı olarak düşünürsek, sağlık okuryazarlığı yüksek ve düşük kişiler nasıl davranıyor?
Bu salgında ve genel olarak salgınlarda, insanların davranışsal tepkilerinin toplumsal sonuçları olduğunu biliyoruz. Bu yüzden toplumdaki sınırlı ve yetersiz sağlık okuryazarlığı aslında bir sessiz salgındır. Çünkü pandemiye karşı koruyucu davranışlar önemli oranda bireyin sorumluluğundadır. Bunları, hijyen davranışları, maske takma, kalabalık ortamlara girmeme veya karantinaya uyum gösterme ve hastalık halinde profesyonellerden yardım almak olarak özetleyebiliriz. Riski ve ciddiyetini algılamanın yanı sıra uygun davranışı göstermede öz yeterlilik için bireylerin sağlık okuryazarlığı düzeyinin yüksek olması gereklidir. Yapılan çalışmalar, sağlıkla ilgili edinilen bilginin güvenilirliğini sorgulama, anlama ve öğrendiklerini uygulamanın sağlık okuryazarlığı düzeyi yüksek kişilerde daha başarılı olduğunu gösteriyor. Bu anlamda Türkiye’deki kısıtlı sağlık okuryazarlığının, toplumu diğer sağlık risklerine olduğu gibi bulaşıcı hastalıklara karşı da daha riskli hale getirdiğini söyleyebiliriz. Bakanlığın sözünü ettiğimiz araştırmasına göre kısıtlı sağlık okuryazarlığı olanlar toplum genelinde her on kişiden yedisine karşılık gelirken yaşlılarda bu, her on kişide dokuza çıkıyor. Koronavirüsün özelikle yaşlılarda daha ağır ya da ölümcül ilerlediği göz önüne alındığında salgın esnasında sağlık okuryazarlığı bakımından dezavantajlı olan toplumsal gruplarla uygun iletişimi sağlayabilmenin önemi daha belirgin hale geliyor.
Yüzde 68.9
Genel sağlık okuryazarlık düzeyi yetersiz tepit edilenlerin oranı
“Kurallara uyanları ödüllendirmek teşvik eder”
Vaka sayılarının arttığı bugünlerde sağlık okuryazarlığını artırmanın yolları neler olabilir?
Sağlık okuryazarlığını etkileyen faktörlere baktığınızda bireylerin yaş, cinsiyet, eğitim ve ekonomik durumları ön plana çıkıyor. Dolayısıyla bu düzeyi yükseltmek için çok paydaşlı bir çalışma gerekiyor. Önemli noktalardan biri, toplumun düzeyine ve kabullendiği iletişim stratejilerine uygun olarak bilgi ve hizmet sunabilmek. Bunun için ülkelerin hazırladığı kapsamlı eylem planları var. Türkiye’de de 2017’de bu düzey ölçülüp stratejik plana dahil edildi. Şimdi acilen yapılması gereken bunun için bir eylem planı hazırlamak ve uygulamak. Bilim Kurulu olarak benim de içinde bulunduğum Toplumda Salgın Yönetimi grubu, topluma ve sektörlere yönelik Kovid-19’dan korunma rehberleri hazırladık örneğin. Yine Bilim Kurulu’nun Dijital/İletişim Materyalleri Tasarım ve Güncellemelerin Paylaşımı grubu da bu alanda toplumla iletişim stratejileri üzerine çalışmalarını sürdürüyor. Bunlar ve bu süreç boyunca Sağlık Bakanlığı’nın bilgilendirme amaçlı tüm çalışmalarının sağlık okuryazarlığının artmasına fayda sağladığını düşünüyorum. Fakat sağlık okuryazarlığı düzeyindeki değişimler maalesef kısa vadede gerçekleşmiyor. O yüzden, vaka sayılarımızın tekrar arttığı bugünlerde toplumun risk algısını yükseltici bilgilendirme çalışmalarına ağırlık vermek ve artık hepimizin bildiği maske, mesafe ve hijyen kurallarına uyumu teşvik etmek için başka neler yapabileceğimizi düşünmek gerekiyor. Önlemlere uyanlara motive edici ödüllendirmeler bunun bir yolu olabilir. Online bilet almada indirim ya da el antiseptiği hediye etme, 2 yaş üstü maske takan ya da elini yıkayan çocuklara balon hediye etme vb.
Yüzde 71.6
Koruyucu sağlıkla ilgili okuryazarlık düzeyi yetersiz tespit edilenlerin oranı
“Riski inkar etmeye neden olur”
Türkiye’de normalleşmeye geçiş süreciyle birlikte, maske ve mesafe kurallarının yok sayıldığı örnekleri görüyoruz. Bu örneklerin yaşanmasında sağlık okuryazarlığı oranının düşük olması etkili mi? Bu oran daha yüksek olsaydı farklı bir tablo olur muydu?
Kesinlikle bu koruyucu önlemlerin uygulanmamasında düşük sağlık okuryazarlığı düzeyi etkilidir; çünkü risk algısının düşük olmasına ve riski inkar etmeye neden olur. Arkasından “Bana bir şey olmaz” söylemleri gelir ve koruyucu davranışlar uygulanmaz. Ayrıca koruyucu davranışları doğru olarak uygulayamamak (örneğin maskeyi burnun, çenenin altında tutma) da yine sağlık okuryazarlığı düzeyinin düşüklüğünden kaynaklanır. Bu düzey yüksek olsaydı koruyucu davranışlar daha yüksek oranda uygulanırdı. Zira Avrupa’da sağlık okuryazarlık düzeyi düşük olanların oranı yüzde 53 ve koruyucu davranışların uygulanma oranı daha yüksek. Dolayısıyla bu düzeyin yüksekliği sağlıkta olumlu ve istenen davranışların uygulanmasında etkili. Bu düzey düşük olduğunda yapmanız gereken, toplumunuza yönelik uygun iletişim stratejileri geliştirerek salgın döneminde doğru davranışları göstermelerini sağlamaktır. Örneğin Japonya’nın sağlık okuryazarlığı düzeyi Avrupa’dan düşük olmasına rağmen salgında kullandıkları iletişim stratejileri ve kültürel yapıları ile Avrupa’ya göre daha yüksek olumlu davranışlar gösterebildiler.