Kültür Sanat "Cep Meşkleri" etrafında

"Cep Meşkleri" etrafında

01.01.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Enis Batur'un "Cep Meşkleri"nin tadı damakta kalıyor. Dizideki Türk yazarlarına hemen başka isimler de katılsa, yazarlarına da okurlarına da hoş "meşk"ler olacak.

Cep Meşkleri etrafında

"ELİNİ AÇIK OYNUYOR ENİS BATUR; OKURU DA ÇAĞIRIYOR BİRLİKTE OYNAMAYA..." Ama hep biraz eksiğiyle, biraz fazlasıyla. "Meşk"te çünkü, salt çağrışım düzleminde olmakla birlikte, biraz musiki vardır, biraz da "aşk"! Bu nedenle, "Cep Meşkleri" adı on ikiden yakalamış Enis Batur'un el kadar bir kitaba sığan metinlerini.Batur'un yüzü aşkın kitabının hepsine ya da yüzde yirmisinden fazlasına aşina olan okurun beklentisi ile, yüzde yirmi barajını aşamayanın beklentisi farklı olacaktır elbet. "Cep Meşkleri"ni, farklı beklentilere farklı karşılıklar sunma potansiyelini gözardı etmeden okumaya özen gösterdim. "Deformasyon profesyonel" nitelemesinin, alafranga tınısından tutun da, "deformasyon" gibi bir özrü "profesyonel" gibi bir böbürlenmeyle yüceltme çabasındaki acıklı kibre kadar, taşıdığı olanca kekre tadı ukala okurun damağında bırakan metinlerdi okuduklarım. Onlara hak ettikleri saf okumayı verdiğimde, benden gerçek tatlarını esirgemediler. Alıştırma, temrin, egzersiz... Bu sözcüklerden biri, yerini tutabilir "meşk" kavramının. Edebiyatın insana iyi gelmesi için, edebiyatlığını bilmesi ve bildirmesi gerekli ve şarttır. Edebiyatın edebiyatlığının içinde de, hiç yabana atılmayacak ögelerden biri olarak 'oyunsuluk' bulunur. Öyle ya, 'kurmaca'nın ta kendisi bir oyun değil midir zaten? "Cep Meşkleri"nde elini açık oynuyor yazar, okuru da çağırıyor birlikte oynamaya. Oyun, yazma işiyle haşır neşir olan her yazar için ("Yazma işiyle haşır neşir olmayan yazar da var mıdır?" derseniz ; Vardır!), bir şeytan çelmesidir . Baştan çıkarıcı, alımlı, iptila yaratıcı... Her zaman teslim olmaz yazar bu "iğva"ya. Kimi yazar hiç olmaz. Çünkü 'oyun'u altını çize çize oynamak, biraz da meydan okumaktır, risk almaktır. Oyunsuluğa edebiyat tadı katan da, yazarın bunun üstesinden gelecek ustalığı gösterebilmesidir.Her 'iş'te olduğu gibi bu işte de ölçüyü tutturmak önemli. Ölçü her an okurun ilgisi ve katılımı ile sınanacağı için ipin ucu hiç kaçmamalı. Tabii her okur da aynı ipin ucunu tutmuyor, bunu da unutmamalı. 'Oyunsuluk' öğesi Kitabın "Dört Düş", "On+Üç", "Beş Anekdot+Beş Kuyruklu Metin" başlıklı bölümlerinde, bizim edebiyatımızda çok sık denenmeyen kısa öykü türüne de girebilecek metinler okuyoruz. "Meşk" ya bu, "meşk" ediyoruz. "Dört Düş" zaman zaman düşlerin yorumu ile birlikte aktarılıyor, gerçeklik duygusu ile gerçekdışı'nın ve / ya da 'gerçeküstü'nün birarada örülmesi fantazmaya meşruiyet kazandırıyor adeta."On+Üç"teki metinler kısa öykü tanımına daha da yakın. Herbirinden ucu görünmeksizin dümdüz uzanan ya da dehlizlere dolanan yollar açılıyor. Yazarın yazdığı öykü kısa, okurun okuduğu hikâye hiç öyle değil. Yazar "Karşılaşma" adlı metninde Paul Auster'dan söz etmeseydi de ben kitap boyunca yer yer, zaman zaman Auster'ı anımsayacaktım. Söz etmediği Borges'i, Kafka'yı da anımsadığım gibi. Görsel bir izdüşüm de, olsa olsa Escher'de bulunabilir mesela. Müzikteki karşılığı bu metinlerin "Variations Enigmatique"de (Elgar) ve fugue'lerde aranabilir. Bütün bunları bir esinlenmeye işaret ettiklerini düşündüğüm için söylemiyorum. Neredeyse tam tersine, okura esinlettikleri arasından seçiyorum. Böylesi oyunlu / oyuncaklı yazıların özümlenmesinde de tehlikeli ve sarp geçitler çıkabilir insanın önüne. Onları çağrışımlarımızın yardımıyla aşabiliriz. Aşamadığımız da olur. "Sis", "Dil","Üçüncü" daha düzayak görünseler de inanılmaz zenginlikler barındıran "meşk"leri "On+Üç" bölümünün. Fantazmaya meşruiyet "Beş Anekdot+Beş Kuyruklu Metin" bölümündeki anekdotlar, anekdot. Kuyruklarda ise "Kadim Dostum Thomas", "450" ve "Öz" benim favorilerim oldu. Tekrar tekrar okudum onları. Bazılarına doyulmuyor hakikaten.Son metin olan "Sopsuz Kaz Oyunu", az önce sözünü ettiğim "ölçü"yü taşırmış gibi geldi bana. Kitabın bütününden alımlanan anlam dengelerini bozan, bozmasa da şaşırtan, 'edebiyat'ı diğerlerine göre yavan kalan bir metin bu. Benzer şekilde ve daha stratejik bir yerde bir "fazla"lık daha gördüm: Cem Akaş'ın Önsöz'ü Enis Batur'un metinlerine ön-nazire gibi, aynı telden çalmanın gerekmediği bir yerde 'la' sesi verir gibi durmuş. Bu oyun iki kişiyle oynanmalıydı.Can Yayınları'nın Cancep dizisinde çok hoş kitaplar var. Enis Batur'un "Cep Meşkleri"nin tadı damakta kalıyor. Dizideki Türk yazarlarına hemen başka isimler de katılsa, yazarlarına da okurlarına da hoş "meşk"ler olacak. "La" sesi verir gibi...