Editörün Seçtikleri Güneşin geldiği yer...

Güneşin geldiği yer...

15.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Güneşin geldiği yer...

Güneşin geldiği yer...


Hong Kong 7,5 milyon nüfuslu bir ada


       Ver elini Hong Kong veya elini ver kolunu alama... Siz bazı münafıkların söylediğine inanmayın.
       Uzakdoğu’ya gitmemin Cüneyt Arkın’ın elindeki kılıcı sallaya sallaya beni aramasıyla hiç mi hiç ilgisi yok.
       Naomi Hanımın yanında kısa kaldığım için moralimin düzelmesi amacıyla bu geziyi yaptığım da yalan...
       Taylandlı Bakire filminin etkisinde kaldığım da doğru değil.
       Amacım güneşin geldiği yerleri görmek...
       Gitmişken de Wang Yu’dan bir iki karate dersi almak niyetindeyim.
       Sürprizlerle dolu Uzakdoğu seyahatim daha havaalınında sürprizlerle başladı.
       Sürprizi daha iyi anlamanız için önce size biraz kendimi anlatayım.
       Efendim ben amatör bir pilotum.
       Ama daha da önemlisi sıkı bir simülasyon pilotuyum. Bilgisayarda aynen uçaktaki şartları yaratarak dünyanın her tarafına VFR veya IFR gidebilir (pilot olanlar olmayanlara anlatsın).
       Bu nedenle uçak yolculuklarında genellikle uçuş haritalarımı, uydu sinyalleri aracılığı ile yerimizi belirleyen GPS adlı aletimi alır sanki uçağı ben kullanıyormuş gibi yaparak, aşağıya bakarak giderim.
       Bu kez de öyle olur hayaliyle havaalanına gittiğimde yerimin cam kenarı olmadığını gördüm.
       “Uçağa biner binmez cep telefonumu açar meclisteki tüm milletvekilleriyle onar dakika konuşurum tehdidim işe yaradı ve rehberimiz Uğur iki kurban buldu, yerimi cam kenarı olarak değiştirdi.
       Kurbanlarımın ahı tutmuş olsa gerek uçağa biner binmez suratım bir karış oldu. Koltuğum kanat üstüydü. Pencereden bakınca sadece uçağın motorlarını görüyordum...
       Şansını zorlama oğlum daha on kere uçağa inip bineceksin nasıl olsa bir tanesinde cam kenarı bulursun dedim vurdum kafayı yattım.
       Bir uyandım ki Hong Kong’dayım...

Sevişmeye yer yok!..

       Hong Kong 7,5 milyon nüfuslu bir yer. Büyükada’dan biraz daha büyük bir adada gökdelenlerin içinde güneş yüzü görmeden yaşıyor enayiler.
       Ve böyle yaşamanın getirdiği mutsuzluktan dolayı da kendilerini eğlenceye vermişler.
       En büyük eğlenceleri turist kazıklamak. Hong Kong’da gittiğiniz her yerde kazıklanıyorsunuz.
       Yardım almak için gittiğiniz hayır kurumlarında bile kazıklanma riskiniz yüzde seksen...
       Bunu alışveriş yaparak on katına çıkarmak da mümkün tabii.
       Ben öyle yaptım ve çekik gözlü Parsadan’lardan bir adet objektif almaya karar verdim. Çünkü alacağım şey Nikon marka bir objektifti. Üzerinde markası yazan ambalajlı kutularda satılıyordu.
       Her Türk gibi birkaç dükkan dolaşarak genel fiyatını öğrendikten sonra kazıklanmayacağımı düşünüyordum.
       Öyle de yaptım. Aradığım objektifin 1000 Hong Kong doları olduğunu öğrendikten sonra 800 dolara veren bir yer buldum ve arka cebimden yıldırım hızıyla kredi kartımı çıkartarak uzattım.
       İşte kabus ondan sonra başladı.
       Şebeke elemanlarından Ho Chun Parsadan kredi kartımdan hemen 800 Hong Kong doları çekerken, diğeri bunların Tayvan malı olduğunu halbuki ellerinde aldığımdan daha iyi bir objektif olduğunu söylemeye başladı.
       Sonra aldığım objektifi denememi istedi. “Ben helal olsun ulan adamlara. Aldığım malı denettirmeden vermiyorlar" diye düşünürken objektifimi taktığı makinanın pili olmadığını söyleyerek makinayı ve objektifi dükkanda bulunan başka bir şebeke elemanı olan Chung Yan Parsadan’a verdi. Chung Yan Parsadan üst kata çıkıp pili ve aldığım objektifi değiştirerek aşağıya indi. Makinadan baktığımda objektifin dışarısını katarakt ameliyatı geçirmemiş bir yaşlı adam gibi gösterdiğini anladım. Bu objektifle hiçbir cismi net olarak çekmek mümkün değildi.
       Bana objektifi satan Parsadan’a bunu söylediğimde kırılasıca boynunu bükerek Tayvan mallarının böyle olduğunu, isterse elinde aldığım fiyatın iki katına Japon marka başka bir objektif olduğunu söylemeye başladı.
       Kredi kartı slipimin iptalini istediğimde ise gene kırılasıca ellerini iki yana kaldırarak bunun mümkün olmadığını, objektifi alıp Hong Kong’dan aşşa Kasımpaşa istikametine gitmemi önerdi.
       “Ben fotoğrafçıyım bu objektifi çocuklar bile kullanamaz" dedikçe daha pahalı objektifi göstererek bunu alın o zaman demeye başladı.

Feriştah Çin’de de var

       Ben bu objektifi almam, Cüneyt Arkın’ı çağırırır dükkanlarını yerle bir ederim; slipimi vermezseniz slip donumu dükkanda indirip saatlerce öyle dururum; bu objektifi caddenin ortasında kırarım, şeklindeki bütün parlak önerilerimi reddeden Parsadanlar, Turizm Polisine giderim tehdidim karşısında da acemi bir şovmeni izleyen insanların yüzlerine oturttuğu acı bir gülümseme ile Çince “Feriştahına git" dediler kibarca.
       Plastik bir Nikon objektif alacağıma biraz daha pazarlık yaparak ve muhtemelen gene de iki katı fazlasına aldığımı bilerek önerdikleri objektifi aldım.
       “Çin’deki komünizm inşallah biri iki sene içinde sizin de ananızı ağlatır" diye hayır dua ederek dükkandan çıktım.
       Kötülük olsun diye dükkanın adresini veriyorum. Nathan Road üzerinde Dolphin Camera and Video supplies diye bir batakhane... NO: 56-54
       Hong Kong aslında bir adadan ve adanın karşısındaki Kowloon adlı bölgeden oluşmuş bir şehir devlet.
       Adayı 200 yıllığına Çinlilerden kiralayan İngilizler gittikten sonra ada, batının da baskısıyla kısmen bağımsız olmuş. Çinlilere vergi veriyorlar ama iç işlerinde bağımsızlar.
       Şehrin ada bölgesinde daha çok iş ve alışveriş merkezleri var. Kowloon, oturma bölgelerine açılan kapı. Buradan New Teritorries yani yeni yerleşim bölgelerine metro, tren, otobüs veya hızlı vapurlarla istediğiniz yere ulaşmanız mümkün.
       Şehirde yeşil alanlara yer bırakmak amacı ile her tarafa gökdelenler yapılmış.
       Bunlar öylesine ince ve yüksek binalar ki 3,4 lük bir depremin bile şehri yerle bir edeceği konusunda kuşku duyuyor insan.
       Bu arada ultra modern apartmanların pencerelerinde asılı çamaşırlar şehire post modern bir görüntü veriyordu. Nedenini sorduk:
       “Evleri çok küçük, kurutacak yerleri yok, onun için çamaşırını pencerelerde kurutuyorlar" dedi rehberimiz.
       Şehrin en ilginç köşelerinden biri, gemi evleri. Şehrin belirli bir bölgesine yerleşen balıkçılar teknelerini aynı zamanda ev olarak kullanıyorlar ve şehre yerleşmeyi reddediyorlar.

Sabahın 5’inde manyaklık

       Belediyenin yapacak bi’ şeyi yok. Yüzer evlere 60 Hong Kong dolarına tur yaptırıyorlar hepsi bu...
       Bize bilgisayar satıp bütün gecemizi bilgisayar başında geçirmemizi sağlayan Hong Kong’lular gece 22.00 gibi uyuyor, sabahın köründe uyanıp spor yapıyorlar.
       Bu kadar insanı sabahın kör karanlığında parklarda görünce Hong Kong’luları “Çinliler bize ne yapacak" diye uyku tutmuyor sandım, meğer her sabah yaptıkları bir spormuş bu.
       Sabah saat 05.00 gibi parklarda toplanıyor ve bir müzik eşliğinde yarım saat kadar sabah sporu yapıp sonra işlerine dağılıyor manyaklar.
       Oysa o saatler halkımızın mahrem yerinde pirelerin uçuştuğu zamandır.
       Gezerken Hong Kong’un bir restoran cenneti olduğunu öğrendik. Yaklaşık 30 bin restoran varmış Hong Kong’ta ve hiçbirinde yer bulunmuyormuş.
       Bu kadar kedi ve köpeği nereden buluyorlar şaşırdım doğrusu.
       Akşam olunca Aberdeen bölgesinde Jumbo adlı yüzen bir restorana gittik.
       Bu güne kadar 30 milyon kişinin yemek yediğini yazıyor kapıda.
       Etraf feci kokuyor ama bu kadar sinek yanılamaz deyip daldık içeri. Yemekler koktuğu kadar kötü değildi ama aşçı bir tuhaftı... Yemekten sonra gelip pişirdiği yemekler için para aldı bizden.
       Kardeşim patronundan istesene.
       Biz ona yemeğin parasını veriyoruz, bi’ de sana niye para ödeyelim, desek de bayıldık paraları.
       Gece Hong Kong’un en baba mekanlarından biri olan Peninsula Otel ziyaret edildi.
       Otelin en tepesinde nefis manzaralı bir bar var ve dünyanın en pahalı otellerinden biri olan Peninsula otelin barında içkiler Levent’in ara sokaklarında duvarlara bakan barlardan daha ucuz.
       Otelden çıktığımızda her yerin açık olduğunu gördük.
       Hong Kong’ta dükkanların kapanma saati yok. İsteyen istediği saate kadar açık tutuyor dükkanları.
       Sokaklar gece 02.00 de bile cıvıl cıvıl.
       Yanımızdan saçlarını sarıya boyatmış çirkin erkekler ve onlardan daha çirkin kız arkadaşları geçiyor, ben de uzak doğunun gizemli kızları ile ilgili fantazilerimden vazgeçiyorum.
       Ertesi gün şehire en hakim tepe olan Viktoria Peak’a gidiyoruz.

       Yarın: Bangkok’ta kaç kadın reddettİm...


Yazarlar