Kültür Sanat Orhan Pamuk Avrupa'nın gündeminde

Orhan Pamuk Avrupa'nın gündeminde

25.12.1996 - 00:00 | Son Güncellenme:

Orhan Pamuk Avrupa'nın gündeminde

Orhan Pamuk Avrupanın gündeminde

YILBAŞI ve Noel tatiliyle birlikte Batı şehirlerinin kitapçılarını alışveriş eden kalabalıklar doldurdu. Bu okurlara, rehber olsun diye, her yıl olduğu gibi bu yıl da Batı'nın büyük gazeteleri ünlü yazarlara yılın kitaplarını sundular. İngiliz The Times Litterary Supplement, Fransız Liberation, İspanyol El Pais, İsveç gazetesi Dagens Nyheter gibi bir dizi dergi ve gazetede yer olan soruşturmada bu yıl Orhan Pamuk'un da adı geçiyordu. Doris Lessing, Edward Said, Susan Sontag, Michel Tournier, Enzensberger, Patrick Modiano, Antonio Tabucchi gibi yazarların arasında bir seçici olarak ve İspanyol yazar Juan Goytisolo'nun yılın kitabı seçtiği Kara Kitap'ın yazarı olarak, Pamuk'a göre yılın kitabı Nevzat Erkmen'in Ulysses çevirisiydi. Goytisolo'nun ve Pamuk'un The Times Literary Supplement'den aldığımız soruşturma cevapları...

"Orhan Pamuk'un Kara Kitap romanının ortaya çıkması yalnızca Türk yazınında ya da şimdilerde büyük bir gelişme göstermekte olan Türk asıllı yazarlar ortamında - Emine Sevgi Özdamar'ın Almanca yazdığı ve Miguel Sainz'ın İspanyolcaya yetkinlikle çevirdiği güzel ve özgün romanını düşünüyorum - değil, bu yüzyıl sonunun çoğunlukla tutucu ve kansız kalmış Avrupa yazını ortamında da önemli bir olay. Proust, Joyce, Biely, Svevo, Celine, Döblin, Bulkakov, Faulkner, Lowry, Gadda, Arno Schmidt, vb. yazarların dönemi kapandıktan sonra, yenileyici atılım Latin Amerika'dan geldi. Son otuz yılın en özlü ve zengin yapıtlarını Cervantes ve Gongora'nın Borges ve Lezama Lima tarafından gerçekleştirilen modern "okuma"sına borçluyuz; altmışlı ve yetmişli yıllarda roman türünün görkemli serpilişi bunun sonucuydu. Ancak Yeni Dünya'nın genç yazarları ustalarının düzeyini tutturmuşa benzemiyorlar; yaratıcı güç ve canlılık bize şimdi Türk (Orhan Pamuk), Mısırlı (Cemal Ghitani) ve (genellikle İngilizce yazan) Hindistan altkıtası yazarlarından geliyor.
Yüzeyleri cilalanıp parlatılmış kolay tüketim romanlarından farklı olarak, Orhan Pamuk'un asıl başkişisi İstanbul olan romanı, kentin derinliklerine, dokusunun ta içlerine sızıyor, onun peşpeşe çehrelerini, üst üste yığılmış katmanlarını karanlıktan çekip çıkarıyor, modern metropolün temelindeki sönmüş uygarlıkların dehlizlerine, yeraltı sarnıçlarına el atıyor. Bizantion, Buzos, Nova Roma, Constantinopolis. Farklı düzlemlerin yorulmak bilmez okuyucusu olan yazar, o düzlemlerden yararlanarak lağımlara boşaltılmış gerçeği yeniden yapılandırıyor, tarihsel birikim katmanlarının tümüyle örtüşmediğini ve bir değerli mineral gibi, milyonlarca yayının çiğnediği kent yüzeyinde yer yer belirdiğini gösteriyor. Bu karmakarışık, melez kentin imgesini gündelik yaşam çarkının boğamadığı bir görünümün gücüyle yüceltiyor roman: Hazır klişelere karşıt dikilen bir görünümle. Karmakarışık, dört bir yana dal budak saran yapısıyla Kara Kitap, binyılımızın sonuna ve onun sakıncalı dünya tasarımına özgü bir ses çoğulluğu estetiğinin enfes bir örneğini oluşturuyor. Kemalizmin, yoksullaşmış, kansız düşmüş, köle ve bir Avrupa taklidine hükümlü kültürü karşısında, Orhan Pamuk, Gaudi'nin özdeyişini benimsiyor: "Özgünlük öze geri dönüştür."

"En sonunda, Ulysses Türkçede! Son üç haftadır bu hayret ve hayranlık uyandırıcı çeviriyi yeniden yeniden okuyorum. Bazan orijinal metne de bakıyorum ama bu harika çeviri doğru mu, yanlış mı görmek için değil, Joyce'un Türkçe çevirmeni Nevzat Erkmen'in yaratıcılığını kutlamak için yapıyorum bunu. Büyük kitapların en sonunda kendi büyük çevirmenlerini bulmaları seyrek olan bir şey değildir, ama Nevzat Erkmen aynı zamanda Joyce'un tam bir ruh kardeşi de. İlk karısı İrlandalıymış Erkmen'in; yıllardır da Türkiye'nin en büyük gazetelerinden birine çetinliğiyle ünlü bilmece kareleri hazırladığını ve bugünlerde Türk basınına gururla açıkladığı gibi Dünya Zeka Oyunları Şampiyonası'nda Türk takımının kaptanı olduğunu biliyoruz. Erkmen'in, James Joyce'un kelime oyunlarını Türkçede yeniden yaratışı, Osmanlıca ve günlük halk dili kullanımları çevirisini insanın sürekli gülümseyerek okuduğu bir harika yapmış.
Bu yıl, edebi nedenlerden değil de tanık olduğu hayatın acımasızlığı yüzünden elden bırakamadığım bir başka kitap da Kadri Gürsel'in Dağdakiler'i. Türk gazetecisi Kadri Gürsel'in bir başka meslektaşı ile birlikte Kürt gerillaları tarafından rehin alınmıştı. Gürsel'in gerillalarla birlikte dağlarda geçirdiği yirmi altı günün hikayesi Türkiye'de sürüp giden savaş hakkında okuduğum en iyi kitap. Savaş şimdiye kadar Türk - Kürt 20.000 kişinin hayatına, iki milyondan fazla kişinin tahammül edilmiş acılarla göç etmesine ve Türk demokrasisinin neredeyse tahribine mal oldu; hepsi de geçmiş hükümetlerin acımasızlığı ve akılsızlığı yüzünden.
Paul Feyerabend'in otobiyografisi Vakit Öldürmek'i de çok heyecanla okudum bu yıl. Feyerabend'e duyduğum büyük hayranlığın pek çok nedenlerinden biri de onun, "ben aslında her görüşün" doğruluğuna kolaylıkla ikna edilebilirim" diyecek kişilikte biri olması."