Geçen yaz Kadıköy Metrobüs İstasyonu’ndan metrobüse bindim. Sıcak, yanıyor ortalık.

Üzerimde askılı bir elbise var.
Herkesinki kadar ince, herkesinki kadar kalın, herkesinki kadar askılı, herkesinki kadar kısa, herkesinki kadar uzun, herkesinki kadar açık… herkesinki gibi bir elbise.
Metrobüste 30 kişi varsa, 8 tanesinde benzer elbise var. O kadar standart bir haldeyim.

Fikirtepe durağından bir kadın bindi. Siyah, simsiyah çarşaflı.
Hiçbir yeri görünmüyor. Gözleri de görünmüyor çünkü gözlükleri var.
Bravo valla, bu sıcakta, siyah, komple kapalı.
Helal olsun inandığının ardında duruyor, sıcağa rağmen, yaşadığı ortamdaki değişime rağmen.

Haberin Devamı

Ayaktayız, karşılıklı sayılırız. Gözlükleri çıkarttı, bana baktı, baktı, baktı. Sanırım midesinde bir sorun vardı çünkü yüzünde kusmak üzere olduğunu belirten ifadeler oluştu.
Ağzı ile “Tçıkk tçıkkk” tarzında sesler çıkarttı… dudaklarını büzdü ve “tuuüüüü” belimden aşağı hizaya tükürük efekti vererek garip bir hareket yaptı.

O an anladım ki, aşağılanıyorum.
Havaya uygun olarak giydiğim kıyafetimden dolayı yediğim damgayı fısıldamalarını duyunca fark ettim.
Ettim ve görmezden gelmeye kadar verdim.
Ancak siyahlar içindeki kadın devam etmekten çekinmedi, fısıldamaya, tçık tçık tçıklara, hakarete devam etti.

Metrobüsteki bazı kadınlar benim gibi elbise, bazıları şort bluz, bazıları eşarp ince pardesü giymişlerdi.
Farklı olan ben ya da diğer kadınlar değildik ki, oydu.
Ancak kimse ona “Neden böyle giyindin bu sıcakta?” demiyordu.
Kimse ona dönüp bakmıyordu bile…
Herkes kendi halindeydi. Herkes farklı giyim tercihlerine rağmen medeniyet içinde yolculuğuna devam ediyordu.
O’nun dışında.

Dayanamadım artık.
Bir şey yapmam lazımdı.
Sordum.. “Hayırdır? Neden tçık tçık’lıyorsun? Bir şey mi oldu?
Cevap veremedi. Ne diyecekti ki?

Cahilim” mi diyecekti?
Ben istediğimi giyer gezerim ama sen giyemezsin” mi diyecekti?

Ne hakla?
Kendi inancı doğrultusunda giyinen bu kadın aynı hakkı neden bana tanımıyordu?

Haberin Devamı

Bu kadın Ayşegül Terzi’ye tekme atan zihniyet ile aynı zihniyet.
Üstelik bu bir kadın.
Kendi gibi olmayanı dışlayan, ancak herkes gibi olmadığında bunda bir sakınca görmeyen bir canlı.

Abdullah Çakıroğlu gibi.. aynı onun gibi bir canlı…

Otobüse bindi, Ayşegül’ün şortunu gördü, kararı verdi, tekmeyi attı. Neden çünkü karısı, kızı, annesi, komşusu, akrabası gibi giyinmiyordu.
Farklıydı, ona göre.
Şort giyerek, bacaklarını ortada bırakarak bu tekmeyi hak etmişti ona göre.
Bir kadın şort giyiyorsa ölmeliydi, ona göre.

Çünkü Abdullah Çakıroğlu gibi bir yapı; kendi gibi düşünmeyeni, kendi gibi inanmayanı, kendi gibi yaşamayanı kabul edemeyecek bir sığlıkta.

Çünkü Abdullah Çakıroğlu gibi bir canlı; beslenme, üreme, barınma gibi temel ihtiyaçlardan ibaret sanıyor hayatı.

Çünkü Abdullah Çakıroğlu gibi bir mekanizma; doğduğu andan itibaren erkek olmanın ona verdiği rahatlık ile önüne geleni söyleme, yapma, yok etme hakkına sahip olduğunu sanıyor.

Çünkü Abdullah Çakıroğlu gibi bir zihniyet; ne yazık ki toplu taşıma kullanan her kadının yılda ortalama 6-7 defa maruz kaldığı bakışı, sözü, teması normal karşılıyor.

Merak Ediyorum!
Kızım dışarı çıkarken şort giymeye korkarsa ve sorarsa; “Bana bir şey yaparlar mı anne?”
Ne diyeceğim?

Haberin Devamı

PS:
Abdullah Çakıroğlu canlısı gibilerine tepkisiz kalmamalıyız.
Bu tip canlılara kendi gibi olmayanlarla aynı ortamda yaşama medeniyetini öğretmeye çalışmalı, alıştırmak için çaba harcamalı ve evcilleştirmeye katkı sağlamalıyız.

Papatya Somer