Tuvana Büyükçınar - Röportaj

Istanbul Fashion Week’te hazırladığı showu ve tasarımlarıyla hakkında konuşturan Büyükçınar ile yeni koleksiyonu ve başarılı kariyeri hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik!..

-Moda dünyasına girmeyi çok küçük yaşlardan itibaren hayal ettiğinizi biliyoruz. Peki o yıllardan bu yana, yapmak istediklerinizin ne kadarını gerçekleştirebildiniz?

O yıllardan bu yana yurtdışına açılmak dâhil pek çok hayalimi gerçekleştirdim, Harrod’s da tasarımlarımın satılması da, son yaptığımız Storyteller koleksiyonumun imaj çekimi için sevgili Ayten Alpün ve Hakan Öztürk gibi duayenlerle dev bir kadronun bir araya gelmiş olması da, her sezon bir temadan yola çıkarak hazırladığım koleksiyonlarım da benim bugüne kadar gerçekleştirdiğim ve devamlı kendimi, projelerimi yenileyerek gerçekleştirmeye devam edeceğim hayallerim.

-Moda editörlüğünden, tasarımcılığa geçiş döneminizi bize kısaca anlatabilir misiniz?

Tasarıma karşı eğilimim ve hassasiyetim aslında çocukluğumda şarkıcılık hayalime paralel olarak gelişen sahne kostümlerine duyduğum ilgiyle başladı. Annemle birlikte tüm Vizon dergisi ekibi aracılığıyla da o dünyanın hep içinde oldum. Ama moda sektörüne aktif olarak girmem 1991 yılında çeşitli dergilerde moda editörlüğü yapmaya başlamamla gerçekleşti. Sonrasında sırasıyla mağazacılık, özel siparişler, organizasyon ve tekstil ihracatı geldi. Organizasyon apayrı ve yaratıcılığın sınır tanımadığı büyülü bir dünya. Tuvanam, Tutti ve Tuvanam Baby Couture tekstilde bayrağımızı dünyada da dalgalandırdığımız, kendi yarattığımız markalarımız, gözbebeklerimiz. Kreatif direktörlüğünü yaptığım Dantell firması da benim için yeni bir platform daha oluşturdu. Tüm bunlar benim yorulmak bilmeden hep dörtnala koşmamı gerektiren bir düzeyde tutuyor tasarımın hayatımdaki çok boyutlu yerini.

-1999 yılında açtığınız ve isminizle özdeşleşen A46 markasını yaratım sürecinizden ve ulaşmayı amaçladığınız hedef kitlesi yapısından, kısaca bahsedebilir misiniz?

Benim ilham perilerim her zaman Tuvanam ve Tutti markalarını hayat felsefesi olarak da üzerine giyebilen kadınlar. Sonuçta tasarımlarımda da biraz feminist, biraz maskülen, biraz da romantik ve fantastik, yarı neşeli yarı ciddi şehirli bir kadın profili öne çıkıyor.

-Sizce tasarım yönünden moda dünyasında başarılı ve kalıcı olmak için, sahip olunması gereken özellikler neler?

Tasarımı öncelikle içgüdüsel bir dürtü, bir yetenek olarak görüyorum. Bunun bilincine varan, bu yeteneği kendinde keşfedenlerin ise yapabileceği ilk şey işin tekniğini öğrenmek adına eğitimini almak elbette. Ancak sadece tasarım alanında değil, her meslek dalında eğitim ve tecrübenin kişiye kattıkları çok ayrı. Ancak teorik bilgiyi pratiğe döküp, işin mutfağını, iç yüzünü görebilmek adına, bir tasarım firmasında ya da ofisinde staj benzeri girişimlerde bulunulmasını tavsiye ediyorum. Her hedefte olduğu gibi sabır ve özveri de olmazsa olmazlardan.

-Bebekler için hazırladığınız couture koleksiyonunuzu oluşturmaya nasıl karar verdiniz?

Özel günleri için bana gelen ebeveynler çocukları veya yakınları için de siparişler de bulunmaya başladılar. Kızlar için tuvalet, saç tokası, taytlar yaparken erkek çocuklar için de ceket, yelek, papyon ve kravatlar tasarladım. Kendi yakınlarıma da böyle küçük hediyelerim oldu tabii. İhracat yapmakta olduğum yurtdışı satış noktalarımdan da bu talepler gelmeye başlayınca ekip olarak kolları sıvadık. Uzun zamandır aklımda olan bir proje olmasına rağmen, aceleci davranmaktan kaçındım ve koleksiyon hazırlamadan önce emin adımlarla ilerlemek ve başarılı olmak için önceden ödevimi iyi çalıştım. Her markamda olduğu gibi Tuvanam Baby Couture’ün de üzerine titizlikle eğildiğimi ve ekibimle devamlı yeniliklerin peşinde koştuğumuzu belirtmeliyim.

-Çağla Şikel, Ebru Akel gibi ünlü isimlerin, tasarımlarınızı tercih etmelerinin, markanıza olan katkısı sizce ne boyutta?

Ben bu işe başladığımdan beri hem televizyon hem de dergilerle hep dirsek dirseğe olduk. Bu bir sinerji, tasarımlarım bireysel olarak olumlu bulunup, bu projelerde yer alıp, sonrasında milyonlarla buluştuğu zaman aldığım tepkilerin sıklığını anlatamam. Eskiden sadece mağazalarımıza gelenler, telefon ya da e-mailler üzerinden tepkileri ölçerken, şu an sosyal medyada, Facebook ve Twitter’da da inanılmaz boyutta sıkı takipçilerimiz var. Hatta bazen bizden bile önce reaksiyon gösteriyorlar. Tasarımlarımın taklitlerini bile onlar keşfedip benimle paylaşıyorlar.

-2009 sonbahar/kış döneminden beri İstanbul Fashion Week’te defile sergiliyorsunuz. Organizasyonun gelişimi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bugune kadar birlikte buyuk bir sinerji yaratarak kurumsal olarak birbirimize katki sagladigimizı ve bu organizasyonla ozdeslesmis bir tasarimci oldugum düşüncesindeyim. O yüzden İstanbul Moda Haftası’na da hem ulusal, hem de uluslararası platformda gösterilen ilgiden çok memnunum.

-Sizce İstanbul Moda Hafta’sının, organizasyon kapsamında sergilediğiniz farklı koleksiyonlarınızın tanıtımına hangi boyutlarda katkısı oldu?

Ben zaten Moda Haftası’nda sergilediğim koleksiyonları aynı zamanda dünyada 15 ülkede 100’ün üzerinde satış noktasına ihraç etmekte olan bir tasarımcıyım. Ben ve birçok meslektaşım bu bağlamda İstanbul Moda Haftası’nın da dünyada daha çok ses getirmesi için aracı olmaktayız.

-İstanbul Fashion Week’te koleksiyon sunumuzda ne tarz kumaşlar, renkler ve nasıl bir temayla karşılaz?

Business formlara eğlenceli couture detayların eklendiği “Ciddiyet Parodisi” koleksiyonumda, tüvit, kaşe, flanel, koton, şifon, yün ve ipek dokuları birbiriyle kombinlenerek, bordo, tarçın, lacivert, kiremit ve gri tonları ağırlıklı olarak kullandım.

Görseller Tuvana Büyükçınar Demir'in Istanbul Fashion Week Sonbahar-Kış 2013 Koleksiyonu'na aittir.

Röportaj; Selin Çetinkaya

Fotoğraf; İlknur Şener