Siyaset 'Asker gelmesin işadamı gelsin'

'Asker gelmesin işadamı gelsin'

17.05.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Erbil'de Kürtlerin söyledikleri kulağımda çınladı: "Türkiye büyük komşumuz, bizim için çok önemli bir ülke. Türkiye'den sermaye gelsin, yatırım gelsin, işadamı gelsin ama Türk askeri gelmesin." Araplar da aynı görüşü paylaşıyor

Asker gelmesin işadamı gelsin



Asker gelmesin işadamı gelsin




Kürtçe adı, Hewler. Dünyanın en eski yerleşim birimlerinden biri. Beş bin yıl öncesine gidiyor tarihi. On yıldır ilk kez geliyorum. Çok değişmiş Erbil. Caddeler asfalt, muntazam. İki yanı, ortası ağaçlandırılmış. Trafik lambaları, trafik işaretleri, üniformalı trafik polisleri. Bir örnek taksiler. Askerler, kıyafetleriyle, tıraşlarıyla, duruşlarıyla asker gibi asker...
1992'de, 93'te böyle değildi.
Kocaman bir tabela:
Parlamento'ya gider!
1992'de Kürdistan Başbakanı Dr. Fuat Mahzum'la mülakat yapmıştım bu parlamento binasında. İmar Bakanlığı'nın önünden geçiyoruz. "Şu ilerideki yeni yapı Kürdistan Merkez Bankası... Ama henüz para basmıyor."
Kültür Bakanlığı...
Köşede internet cafe.
Nereden nereye denir ya, öyle. Bütün Erbil ve çevresinde 1992 yılı Ekim ayında üç tane faks telefon vardı. Biri Talabani'nin, biri Barzani'nin, biri de Ahmet Çelebi'nin ofisindeydi. Çelebi'nin faksından, o da başarabilirsek, dakikası on dolara geçerdik yazılarımızı...
Amerika ne yapar?
Tüm heybetiyle Erbil Kalesi.
Anımsıyorum: Kente yukarıdan bakan bu kaleye 1992 yılında kocaman, upuzun bezden bir afiş asmıştı Kürtler:
Demokratik Federal Irak...
O tarihlerde Ankara'da büyük tepkilere yol açan Irak'ta federasyon tezi bugün gerçekleşme yolunda...
Türkçe bir duyuru:
"Çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz."
Büyük bir otelin restorasyon işini almış Türk firması nedense Türkçeyi tercih etmiş...
Burç Oteli, İngilizcesi, Erbil Towers. Temiz bir otel. Resepsiyonun arkasında dünyanın belli başlı yerlerindeki saatler asılmış. En başta Kürdistan, sonra Türkiye, ABD diye devam ediyor.
Rastlantıya bak:
Burç Oteli'nin tam yanında benim 1992 yılında Erbil'e ilk kez geldiğim zaman kaldığım Şirin Palas oteli. O zaman havlu bile yoktu otelde. Havlu yerine rengi koyulaşmış bir çarşaf getirip elime tutuşturmuşlar, ekstra 10 dolarımı da kesmişlerdi.
Otelin lobisinde Türk işadamlarına rastlıyorum. "İş bağlantısı yapsak ne olur? Amerika ne yapar?" diye soruyor biri. Yol yapan, köprü yapan, otel yapan Türk işadamlarını öğreniyoruz.
Çarşı, Türk ürünleriyle dolu...
İkisi de lise öğrencisi, ikisinin ismi de Muhammed. "Türkmen asıllıyız" diyorlar. Sohbet, eğitim ve Erbil'deki okullarla ilgili. İlkokul altı, lise altı yıldan oluşuyor. Eğitim Kürtçe yapılıyor. İlkokullar tamamen Kürtçe...
Üç tane de farklı lise:
(1) Arapça eğitim veren. (2) Daha çok Türkmenlerin tercih ettikleri Türkçe, İngilizce, Arapçanın geçerli olduğu bir okul. (3) Fethullahçıların sahip oldukları Işık Lisesi. Burada eğitim, İngilizce ve Türkçe. "Üç dört yıl öncesine kadar bu okul bedavaydı. Talep fazla olunca paralıya çevirdiler" diyor.
Kürtçe eğitim, Bağdat yönetimi altında Kuzey Irak için geçerli kılınan 1974 yılı Kürt otonomisi ile başlamış. Kürtçe radyolar da o zamandan itibaren açılmış. "Ama o zamanki Kürtçe yayınlar tamamen Baas propagandasıydı" diye ekliyor.
Bugün Kuzey Irak'ta üç tane Kürt üniversitesi var:

Kürtçe TV, Türkçe kaset
Dohuk'ta, Erbil'de, Süleymaniye'de.
Erbil ve Süleymaniye'de Sorani lehçesi geçerli. Dohuk'ta ise Bahdinani lehçesi... Daha çok Türkiye'de konuşulan Kırmançi lehçesi daha farklı. Bunlar konuşulduğunda, her zaman her durumda değilse bile, genellikle birbirlerini anlayabiliyorlar.
Radyo ve televizyon kanalları genellikle Sorani ve Bahdinani lehçesiyle yayın yapıyor. Kanalların sayısı her geçen gün artıyor. Barzani'nin partisi KDP'nin iki gazetesinin yanı sıra iki yerel televizyonu ve bir de uydu TV kanalı var. Talabani'nin partisi KYP'nin de iki yerel televizyonu. Bir uydu TV kanalına sahip.
Tabii hepsi Kürtçe...
Bir kasetçi dükkânı.
İbrahim Tatlıses, Mahsun Kırmızıgül, Sibel Can posterleri... "Türkiye Kürtlerinin kasetlerini ister misiniz?" diye soruyor, "En çok İbo tüketiyoruz."
Mevlit Kandili.
Erbil'de, bütün Kuzey Irak'ta tatil günü. Pırıl pırıl, kocaman kalaylı bir kazan. İçinde koca bir kalıp buz. Dükkânların önünde kandil dolayısıyla bedava şerbet dağıtıyorlar. Bir başkası kola, bir diğeri ekmek dağıtıyor.

600 yıl kaldılar
Kürtçe çıkan günlük Xabat gazetesinin Yazı İşleri Müdürü ve Başyazarı Ferhat Muhammed Hüseyin'le sohbet. "Bugünlerde en çok Türkiye, İran ve Suriye'nin bize, Kürt bölgesine bakışıyla ilgileniyoruz, en önemli konu bu" dedikten sonra ekliyor:
"Türkiye bizim büyük komşumuz, bizim için çok önemli bir ülke. Türkiye'den sermaye gelsin, yatırım gelsin, işadamı gelsin ama Türk askeri gelmesin."
O sözler kulağımda çınlıyor:
"Bir kere geldiler, 600 yıl çıkmadılar. Kıbrıs'a girdiler, çeyrek yüzyıldır çıkmadılar. Allah'tan bu defa Irak'a girmediler. Bu da Amerika sayesinde oldu."
Not etmekte yarar var:
Bu hava yalnız Irak Kürtlerine özgü değil. Aynı zamanda Arapların da duyarlığını yansıtıyor. Tezkereyi reddedip Amerika'nın Kuzey Irak'ta ikinci cephe açmasını engelleyen TBMM kararından her yerde olumlu dille söz ediliyor.
Erbil'de Abu Şahap Kebapçısı.
Sıcak pide, acılı şiş köfte, yanında bir tabak kuru fasulye, bir tabak salçalı bamya, bir tabak patates, bir de koca tabak üzümlü pirinç pilavı... Kürt mutfağının klasik tarzı. Hepsini birbirine karıştırarak yemek de en lezzetlisi... Ahmet Dumanlı gibi iştahın yerindeyse, acılı ciğer şiş de sofraya renk katabilir.
Sohbet Türkiye üzerine.
Diyor ki:
"Saddam Hüseyin gitti, şimdi Irak Kürtlerinin gözündeki tehdit Türkiye mi? Kesinlikle olmamalı. Bu hiçbir şekilde Türkiye'nin, hiçbir kimsenin çıkarına değil. Bu, Türkiye Kürtlerini de huzursuz eder. Önemli olan, Türkiye'den yatırımdır, işadamıdır, sermayedir, iyi komşuluk ilişkileridir."
Ertesi gün Süleymaniye'ye gidilecek.
Diyor ki:
"Erbil'le Süleymaniye'nin farkı nedir bilir misin? Süleymaniye'de iki sevgili sokakta, parkta el ele dolaşabilir. Erbil çok daha muhafazakârdır."
Süleymaniye daha modern, daha gelişmiş. Batı'daki gibi bir kent olmuş...
Süleymaniye Üniversitesi'nin bahçesinde kızlar, erkekler. Biri, Michael Jackson tişörtlü. Saddam Hüseyin sohbeti. Tabii nefret ediyorlar.
Bir köşede koca bir büst:
Şeyh Mahmut Berzenci.
19. yüzyılda yaşamış bir Kürt direnişçiymiş...
Üniversite Rektörü Dr. Kemal H. Khoshnaw ve fen bölümü başkan yardımcısı, psikoloji profesörü Dr. Muhammed Amin'le konuşuyoruz. Fen bölümlerinde öğretim İngilizce. Öteki bölümler önce Arapça başlamış, şimdi Kürtçe ve İngilizce olarak devam ediyor.
Dr. Amin ekliyor:
"Burada bir Türk okulu da var (Fethullahçıların, HC). İngilizce, Türkçe eğitim veriyor. Çok iyi bir okul... Buradaki bazı Kürt okullarında ihtiyari Türkçe dersleri de var."
Süleymaniye Üniversitesi'nin 6300 öğrencisi, 370 öğretim üyesi ve 1000 kadar idari personeli varmış. "Öğrencilerin yüzde 50'si kız, bu bizim iftihar vesilemiz" diyor rektör.

TBMM bizi mutlu etti
Dr. Amin'in şu sözleri ilginç:
"Türkiye'nin savaştan önceki Irak Kürdistanı'na müdahale tavrı bizi çok rahatsız etti. Oysa 1990'larda durum farklıydı. Türkiye İncirlik'te Çekiç Güç'e izin verdi. Bu sayede biz rahat ettik. Saddam'dan korunduk. Mutluyduk. Türk parlamentosunun kararı da sevindirdi bizi. Bu arada Başbakan Gül'ün bizden, Irak Kürtlerinden 'akrabalarımız' diye söz etmesi de bizi memnun etti."
Süleymaniye'den çıkarken bahçe içinde iki katlı bir binanın üstünde büyük bir tabela gözüme takılıyor:
Ankara Sanayici ve İşadamları Derneği, ASİAD Şubesi...
İşadamlarıyla kurulacak, ekonomik ve ticari alanda örülecek ilişkilerin, önyargı duvarlarını çok daha kolay yıkabileceği söylenebilir.

Yarın:
Filistin Oteli'nde gazeteci milletinin serüveni yer alacak



SİYASET