Siyaset Cumhurbaşkanı Erdoğan meselenin adını koydu: İslamofobi değil İslam düşmanlığı

Cumhurbaşkanı Erdoğan meselenin adını koydu: İslamofobi değil İslam düşmanlığı

26.05.2021 - 07:05 | Son Güncellenme:

Erdoğan “Batı başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde İslam düşmanlığı hastalığı tıpkı kanser hücresi gibi hızla yayılmaktadır. Mesele İslamofobi yani İslam korkusu değil, düpedüz İslam düşmanlığıdır” dedi

Cumhurbaşkanı Erdoğan meselenin adını koydu: İslamofobi değil İslam düşmanlığı

Aslıhan Altay Karataş / Ankara - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam düşmanlığı hastalığının tıpkı kanser hücresi gibi hızla yayıldığını, bunun önüne geçilmesi çabalarının ortak akıl mekanizmaları ile yürütülmesi gerektiğini söyledi.

Haberin Devamı

Erdoğan, ATO Congresium’da iki gün sürecek 1. Uluslararası Medya ve İslamofobi Sempozyumu’nun açılışında konuştu. Erdoğan, özetle şu mesajları verdi:

KANSER HÜCRESİ GİBİ: Sözlerime karşımızdaki meselenin İslamofobi yani İslam korkusu değil düpedüz İslam düşmanlığı olduğunu belirterek başlamak istiyorum. Batı başta olmak üzere dünyanın pek çok yerinde İslam düşmanlığı hastalığı tıpkı kanser hücresi gibi hızla yayılmaktadır. Batı, Türklerin şahsında somutlaştırdığı doğulu toplumlara karşı kibrini ve kinini oryantalizm kavramı adı altında daima korumuştur. İşte bunun son örneklerinden biri de Avusturya başbakanlık binasına terörist İsrail’in bayrağının çekilmesidir.

SEYTANLAŞTIRMA STRATEJİSİ: Yakın tarihte İslam düşmanlığının yol açtığı acıların, Bosna’daki katliamlardan Arakan’daki kıyımlara halen Türkistan’dan Filistin’e pek çok yerinde yaşanan trajedilere kadar sayısız örneği vardır. Günümüzdeki İslam düşmanlığı dalgası ise, çok daha sinsi ve örtülü yöntemlerle yürütülmektedir. Amerikan yönetiminin 11 Eylül saldırıları ardından başlattığı Müslümanları şeytanlaştırma stratejisi, pek çok toplumun kültürel yapısında zaten var olan İslam düşmanlığı virüsünü tetikleyen bir işlev görmüştür.

Haberin Devamı

SALDIRILAR DEVLET HİMAYESİNDE: Uzunca bir süre dini özgürlüklerin kalesi olarak kendilerini dünyada seçkin bir konuma oturtanlar, bugün Müslümanlara ait her türlü sembolü yasaklama yarışına girmiştir. Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’e, Peygamber efendimize, Müslüman kadınların ve erkeklerin kıyafetleri başta olmak üzere dini tercihlerini ifade eden sembollere yönelik saldırılar, bizzat devletler tarafından himaye edilmekte ve desteklenmektedir.

YÜZDE 700 ARTIŞ: Batı’da ırkçı ve İslam düşmanı saldırılar son 5 yıl içinde yüzde 250, bu saldırılarda hayatını kaybedenlerin oranı ise yüzde 700 artmıştır. Yine son 5 yıl içinde en büyük beş AB ülkesinde sivil toplum kuruluşlarına 15 binin üzerinde İslam düşmanlığı hadisesi bildirilmiştir. Avrupa’da mukim vatandaşlarımızı hedef alan bu saldırıların oranında da geçen yıla göre yüzde 54 artış olmuştur.

Haberin Devamı

DÜŞMANLIK YARIŞI: Ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenen siyasi partilerle polis teşkilatları tüm vatandaşlarının güvenliğini sağlamakla sorumlu kamu otoriteleri adeta bir İslam düşmanlığı yarışına girişmiştir. Siyasetin ve kamu kurumlarının bu yönelimleri İslam’a ve Müslümanlara karşı temelsiz bir önyargının gelişmesine yol açmaktadır. Halbuki özgürlüklerin ortadan kalktığı bir yerde refahın da uzun süre varlığını sürdüremeyeceği gerçeğine sırtını dönenler aslında İslam’a değil, kendi geleceklerine düşmanlık etmektedir.

TÜM MÜSLÜMANLAR HEDEFTE: 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan Yahudi soykırımını, kendilerince özel bir paranteze alanlar bu defa hedef tahtasına Müslümanları yerleştirmiştir. Müslümanlara yönelik bu yeni ırkçılık, Batılıların kendileri tarafından İslamofobi adıyla yumuşatılmak istense de, biz gerçekte yapılanın İslam düşmanlığı olduğunu gayet iyi biliyoruz. Önceleri İslam düşmanlığını İslami terör yaftasıyla meşrulaştırmaya çalışanlar, artık gelinen noktada hiçbir ayrım yapmadan tüm Müslümanları hedef almaktan kaçınmıyor.

Haberin Devamı

KÜRESEL TEHDİT: Dünyadaki gelişmeler, Avrupa’nın sahip olduğu ekonomik zenginliği koruma ve güvenlik kaygılarını daha da artıracak yönde ilerlemektedir. Bu da İslam düşmanlığının yükselmeyi sürdüreceği anlamına gelmektedir. Sürekli güçlenen İslamofobi, daha doğru bir ifadeyle İslam düşmanlığı akımına karşı yeni ve daha etkili yaklaşımlar geliştirmemiz gerekiyor. Her şeyden önce dünyadaki 7.5 milyarı aşkın insanın her birine İslam’ın değil, İslam düşmanlığının küresel bir tehdit olduğunu anlatmalıyız.

İSLAM DÜNYASINDA VAHDET: Dünyadaki mültecilerin çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor, iç çatışmalarda en çok Müslümanlar ölüyor, sefalet en çok Müslümanlar arasında görülüyorsa, ortada öncelikle çözülmesi gereken birlik, beraberlik ve dayanışma sorunu var demektir. İslam dünyası kendi arasında vahdeti tesis ettiğinde, İslam düşmanlığına karşı verilecek mücadelenin kısa sürede neticeye ulaşması mümkündür. Aksi takdirde hep konuşulan hep tartışılan, ama işe yarar tek bir adımın bile atılamadığı mevcut kısır döngü hali sürüp gider.

Haberin Devamı

‘Güçlü bir iletişim ağı kurmak şarttır’

İsrail’in Filistin şehirlerinde yol açtığı yıkımın ve gerçekleştirdiği katliamın üstünü örterken, kendi hayat hakkını koruyan insanların direnişine terör yaftası yapıştırabilen bir medya düzeninde işimizin zor olduğu ortadadır. Aynı durum ülkemiz için de geçerlidir. Türkiye’nin terör örgütlerine karşı yürüttüğü bu mücadeleyi insan hakları ihlali kapsamına sokmaya çalışanlar, kendilerine yönelik en küçük bir tehdide karşı sergilenen orantısız gücü ise, olabildiğinde gücü olabildiğince yüceltiyorlar. Bu tehdide maruz kalan tüm toplumların ve ülkelerin bir araya gelerek uluslararası alanda güçlü bir iletişim ağı kurmaları şarttır. İnsanlığın tamamının huzuru ve güvenliği için hayati öneme sahip İslam düşmanlığının önüne geçilmesi çabaları, oluşturulacak ortak akıl mekanizmaları ile yürütülmelidir.

‘Bu hastalık kendi ülkemizde bile var’

Batı’yı bir yana bıraktık, kendi ülkemizde bile bu hastalığın çeşitli tezahürleriyle karşılaştığımız gerçeğini unutmamalıyız. Nüfusunun çok büyük bir bölümünü Müslümanların oluşturduğu bir ülkede, ezana, camiye, başörtüsüne, dini ibadetlere tahammül edemeyenlere rastlayabiliyoruz. Ülkemizde yıllardır süren laiklik tartışmalarının gerisinde, dini özgürlüklerin korunmasından ziyade yasaklanması niyetlerinin yol açtığı gerilimler vardır.

İÇERİYİ DE KAPSAYAN STRATEJİ: Devletle vatandaşını karşı karşıya getiren bu çarpık zihniyet, darbelerin en büyük bahanelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. 1960 ve 1980 darbeleriyle 28 Şubat müdahalesinin argümanlarına baktığımızda bu gerçeği hep birlikte görüyoruz. Demek ki İslam düşmanlığına karşı yürüteceğimiz mücadelenin stratejisini, içeriyi de kapsayacak şekilde belirlememiz gerekiyor.