Siyaset İslamda çağdaşlık tartışması

İslamda çağdaşlık tartışması

21.07.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

İslamda çağdaşlık tartışması

İslamda çağdaşlık tartışması

       FETHULLAH Gülen'in onursal başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Abant'ta düzenlediği, Dr. Gaffar Yakın'ın koordinatörlüğünü yaptığı İslam ve Laiklik Sempozyumu, "Din - devlet, din - dünya ilişkileri", "İslamda hakimiyet" ve "Türkiye ve dünyada laiklik" konularında yeni ve çağdaş yorumlara sahne oldu. İslam'da rasyonalizm ilk kez benimsendi.
       54 ilahiyatçı, hukukçu, siyasetçi, akademisyen ve gazetecinin katıldığı, üç gün süren sempozyumun sonuç bildirgesinde, İslam ve siyaset ilişkilerine yönelik yeni yaklaşımlar benimsenirken, bildirgede yankı uyandıracak ifadeler yer aldı. Bildirgede, "Hiçbir fert veya zümre, dinin anlaşılması ve yorumlanması hususunda ilahi bir yetkiye sahip olduğu iddiasında bulunamaz" ve "Günümüz Müslümanları İslam dünyasının gündelik sorunlarını çözme yetkisine sahiptir" maddeleri öne çıktı. Toplantıya katılan ve ilahiyatçı olmayan bazı akademisyen ve hukukçular, sempozyumu Milliyet'e şöyle değerlendirdi:
       * Prof. Dr. Ahmet Arslan (Felsefe profesörü): "Son derece önemli, olumlu ve yararlı oldu. Ontolojik ve metafizik anlamda hakimiyetin mutlak `irade - i külliye' sahibi Tanrı'ya ait olması tabiidir. Toplantıda siyasi anlamdaki hakimiyetin ve yasa yapma yetkisinin `irade - i cüziye' sahibi insana ait, dünyevi nitelikli bir hak ve yetki olduğu belirtildi. Bu bizim tarihi geleneğimize uygundur. Ama bunun ilahiyat bilginlerince zengin bir içerikle ve bugünün sorunlarına ışık tutmak üzere ifade edilmesi son derece önemlidir.
       Din ancak siyasi etik anlamında `siyasi' olabilir. Yoksa yönetim tarzı, egemenlik, yasa yapma konuları tamamen seküler (dünyevi) konulardır; insan iradesine bağlıdır. Toplantıda ilahiyatçılar laiklik ve din - devlet ilişkileri konularında son derece olumlu, zengin ve cesurca açılımlar getirdi. Bu çalışmalar devam ettirilirse inanıyorum ki, Türkiye'nin geleceği için gerekli temel mutakabatlar oluşup güçlenecektir."
       * Doç. Dr. Atilla Yayla (Liberal Düşünce Topluluğu üyesi): "Sempozyumu çok olumlu buluyorum. Özellikle de ilahiyatçıları kutlarım, çünkü karşı oldukları görüşleri olgunlukla dinlediler, önemli açılımlar da sergilediler, geniş ufuklu davrandılar. Türkiye, laik olsun dini kesimden olsun, kimsenin kendi tariflerini dayatmaması gerektiğini öğreniyor. Toplantı, evrensel anlamda demokratik bir laikliğin özümsenmesi ve İslam düşüncesinde açılımlar yapılması bakımından da önemliydi. Evrensel bir laiklik tarifi bildiriye girmediyse de, devletin tarafsızlığı, egemenliğin sekülerliği gibi çok önemli konular bildiride yer aldı. Toplantı geniş ufuklu olduğu kadar iyi niyetliydi de..."
       * Doç. Dr. Sami Selçuk (Yargıtay 4. Ceza Dairesi Başkanı): "Toplantıda İlahiyat fakültelerimizin Türkiye'ye çok şey kazandırdığını gördüm. Laiklik ve demokrasi açısından yeni, ilginç, içerikli, çağa açık yorumlar geliştiriyorlar. Anlaşamadığım önemli noktalar da oldu, ama toplantıya katılmaktan mutlu oldum. Bilhassa siyasal anlamda hakimiyet kavramının dinsel bir olay olmadığının belirtilmesi ve milli hakimiyet kavramının İslam açısından geçerliliğin ortaya konulması son derece önemli ve olumludur. Bildiride laikliğin tarifinin olmaması ciddi bir eksikliktir. Bu konuda ilahiyatçılarla benim görüşlerimin arasındaki yakınlığı da memnunlukla gözlemledim. Tekil olaylar yerine laiklik konusunda evrensel bir ilke metne konulsaydı, türban gibi, Diyanet'in yeri gibi konularda ilkeli, demokrat ve çağdaş açılımlar daha kolay olurdu. İlke tarif edilmeyince tekil olaylar üzerinde katılmadığım görüşler yer aldı. Laikliğin çağdaş demokrasilerdeki tanımına yer vermeyen bir metin, olumlu öğeler de taşısa, eksiktir."
       * Prof. Dr. Mehmet Ali Kılıçbay (İktisat tarihçisi): "Son derece yararlı bir toplantı oldu. Ancak laikliğin tarifi konusunda uzlaşma olmadığı için buna bildiride yer verilmemesi önemli bir eksikliktir. Laiklin tarifinin metne girmesi konusunda toplantıda en çok ilahiyatçılarla anlaştığımı söylemeliyim. Laiklik tarifi metne girseydi, din hizmetlerinin ve din eğitiminin devlet desteğiyle değil cemaatler eliyle yapılması gibi, öbür taraftan laiklik adına yapılan ve laikliğe de aykırı olan antidemokratik baskılar gibi gerçekler daha iyi anlaşılırdı. Yine de bildiride çok önemli görüşler yer aldı. `Hakimiyet Allah'ındır' sözünün sadece ontolojik ve metafizik anlamda olduğu, siyasi egemenliğin ise tamamen laik bir kavram olduğu belirlendi."

       Prof. Dr. Salih Akdemir, Yahya Akengin, Rıza Akçalı, Prof. Dr. Ahmet Arslan, Prof. Dr. Süleyman Ateş, Prof. Dr. Mehmet Aydın, Dr. Ali Bayram, Mehmet Bozdemir, Ali Bulaç, Mustafa Çalışan, Abdurrahman Çelik, Doç. Dr. Mehmet Çelik, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Prof. Dr. Ömer Faruk Harman, Yavuz Gökmen, Prof. Dr. Ali Gören, Hüseyin Gülerce, Doç. Dr. İlhami Güler, Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoğan, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, Prof. Dr. Mehmet Hatipoğlu, Doç. Dr. Durmuş Hocaoğlu, Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Bekir Karlığa, Prof. Dr. Mehmet Ali Kılıçbay, Doç. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, Levent Korkut, Fehmi Koru, Dr. Nebahat Koru, Prof. Dr. Burhan Kuzu, Şükrü Özbuğday, Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre, Doç. Dr. Ömer Özsoy, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Doç. Dr. Mehmet Paçacı, Doç. Dr. Gülper Refiğ, Halit Refiğ, Doç. Dr. Sami Selçuk, Nevval Sevindi, Prof. Dr. Cemal Sofuoğlu, Abidin Sungur, Mehmet Taşdiken, Prof. Dr. Şerif Ali Tekalan, Uçman Tekin, Cemal Uşşak, Dr. Cüneyt Ülsever, Dr. Gaffar Yakın, Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz, Doç. Dr. Attila Yayla, Melih Yürüşen, Rıza Zelyut, Namık Kemal Zeybek, Kezban Hatemi, Harun Tokak.

       "BİZ, özellikle din - devlet ilişkileri ve laiklik ekseninde düğümlenen derin bir bunalım içinden geçtiği görüntüsü veren Türkiye'nin bir grup aydını olarak Abant'ta bir araya geldik ve aşağıdaki noktalarda uzlaşmaya varmanın yararlı olacağı üzerinde görüş birliğine vardık.
       1. İslam'a göre temel amacı, insanları, dünya ve ahiret hayatında, iyilik, güzellik ve mutluluğa ulaştırmak için yol göstericilik olan vahiy akla hitap eder ve onun tarafından anlaşılıp yorumlanmasını ister. İslam düşünce tarihinde aklın önemini küçümseyen bazı anlayışlar olmasına rağmen, hakim çizgi, vahiy ile akıl arasında bir zıtlık bulunmadığıdır. Vahyin anlaşılması ve yorumlanması hususunda her inanmış insana, düşünce gücü ve bilgisi ölçüsünde, sorumluluk düşmektedir. Her mümin aklını kullanmak zorundadır. Hiçbir fert veya zümre dinin anlaşılması ve yorumlanması hususunda ilahi bir yetkiye sahip olduğu iddiasında bulunamaz.
       2. İslam'ın ilk dönemlerinde vahiy - hayat ilişkisi çok daha somut biçimde kurulmuş, fonksiyonel akla önem verilmiş, hatta bazı nassların açık ifadelerine rağmen, dinin ana maksatları ve zaruretleri dikkate alınarak, hükümlerin farklı yorumlara yapılabilmiş ve uygulamalara gidilebilmiştir. Bu çerçevede günümüz Müslümanları da İslam dünyasının gündelik problemlerini çözüme kavuşturma yetkisine sahiptir.
       3. Son zamanlarda, İslam dünyasında kargaşaya sebep olan kavramlardan biri de `hakimiyet' kavramıdır. Kuran açısından bakıldığında, alem üzerinde, bilgisi, iradesi, rahmeti, adalet ve kudretiyle mutlak hakim hiç kuşkusuz Allah'tır. Bütün varlıklar da bu külli hakimiyetin altındadır. Müminler için Allah, ahlaki ve sosyal değerlerin öğreticisi ve yol göstericisidir. Fakat bu `hakimiyet' kavramıyla `"Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir' ilkesinde yer alan `hakimiyet' kavramı birbirine karıştırılmamalıdır. `Hakimiyet milletindir' ifadesi, `Hakimiyet bir ferdin, sınıfın, zümrenin tabii veya ilahi hakkı değildir' anlamına gelir, siyasi manada milli iradeyi esas almak ve onun üstünde bir güç tanımamak demektir.
       4. Devlet metafizik veya siyasi anlamda kutsallığı bulunmayan beşeri bir kurumdur. Devlet bireylerin doğal insani ilgi ve ihtiyaçlarını yerine getirmek için varolan ereğini ve işlevini bu ilgi ve ihtiyaçlarda bulur. Yaşama, güvenlik, adalet, özgürlük bu ilgi ve ihtiyaçların en temel ve doğal olanlarıdır. Devletin her türlü ideolojiye, inanç ve felsefi görüşe eşit mesafede bulunması gerekir. Devletin totaliter, otoriter, sert, dayatmacı bir resmi ideolojisi olamaz. Yukarıda zikredilen devletin ana görevlerini ifa etmekle sorumlu tüm devlet görevlileri bu görevlerini milletin emrinde oldukları bilinciyle ve yetki aşımına neden olmadan yapmak zorundadır. Demokrasi, insan hakları, özgürlük ve barış içinde yaşama gibi değer ve talepleri bir ideolojinin unsurları olarak görmüyoruz. Devlet bütün dinlerin inançların ve dini yorumların önündeki engelleri kaldırır. Din ve vicdan özgürlüğünü dini inançların gereklerinin serbestçe yerine getirilmesini herkes için güvence içine alır.
       5. İslam'ın demokratik hukuk devletinin, evrensel ve temel değer ve ilkeleri dışında siyasi rejimin ayrıntılarının düzenlenmesinin topluma bıraktığı görüşündeyiz.
       6. Devlet, hukuk devleti çerçevesi içerisinde dini inanışlar ve felsefi kanaatlar konusunda tarafsız bir konumda olmalıdır. Vatandaşların inanma veya inanmama haklarını korumalı ve inançlarını hayata geçirmeleri karşısında duran engeller ortadan kaldırılmalıdır. Laiklik, esas itibariyle bir devlet tutumudur. Laik devlet, dini tanımlamaz, bir din siyaseti de gütmez. Temel hak ve özgürlüklerin tanımı ve sayımında, laikliğin kısıtlayıcı bir ilke olarak yer almaması gerekir.
       7. Türkiye'nin bir kısmı güncel sıkıntılarının kaynağında, vatandaşlarının yaşam tarzlarına müdahale ve bu konudaki hassasiyetleri yatmaktadır. Laiklik din karşıtlığı değildir. Ve insanların yaşam tarzlarına müdahale edilmemesi biçiminde anlaşılmalıdır. Laiklik bireyin özgürlük alanını genişletmeli, özellikle kadına karşı ayrımcılık şeklinde sonuç doğurmamalı, onu kamu alanındaki haklarından mahrum etmemelidir.
       8. Türkiye'nin sıkıntılarının aşılması için özgürlükçü demokrasinin kökleşmesi ve sivil toplumun güçlendirilmesinin önündeki engellerin kaldırılması sağlanmalıdır. Vatandaş her şeyi devletten bekleme alışkanlığından vazgeçmeli, devlet de vatandaşını vesayete muhtaç görmeyi terk etmelidir.
       9. İnsanların dini ve felsefi inanç ve kanaatleriyle inançlarına göre yaşama haklarını kullanmaları; açık ve yasallığını hukukun üstünlüğü ilkesinden alan bir kamu düzeni kuralı olmadıkça kimsenin cezalandırılmasına, kamu görevinden uzaklaştırılmasına, eğitim ve diğer kamu hizmetlerinden yoksun bırakılmasına sebep veya gerekçe kılınamaz. Laiklik ilkesi, insan haklarında mutlak eşitlik ilkesiyle adalet ilkesinin tarafsız uygulanmasından hiçbir dini veya felsefi görüşe ödün vermeme anlamında bir anayasal tanıma kavuşturulmalı, ikinci aşamada da bütün mevzuat gözden geçirilerek, vatandaşların ciddi boyutlara varan endişe ve ısdırapları giderilmelidir.
       10. Biz, Abant'ta toplananlar şuna inanıyoruz: İnsanların değişik görüş ve eğilimlerinden olmaları, farklı yaşam tarzlarını tercih etmeleri, ülke yararını gözeten sağlıklı kararlar almalarına engel değildir. Sorunlarımız, ne kadar büyük olursa olsunlar, vatandaş inisiyatifleriyle çözülebilir. Din - devlet ilişkileri üzerinde üç gün süreyle yürüttüğümüz tartışmalar sonunda ulaştığımız sonuçların bütün Türkiye'nin ortak özlem ve beklentilerine cevap vermeye yardımcı olacağına inanıyoruz."