Fenerbahçe yönetimi tarafından mana ve öneminden koparılıp “Ersun Yanal’ın jübilesine” çevrilen Ziraat Kupası Yarı Final ilk maçında Fenerbahçe’de her şey her zamanki gibiydi. Ne futbolcuların reaksiyonu söz konusuydu, ne rehaveti. Yüksek enerji de yoktu, kaytaran da. Yerinde oynamayan savunmacıların hataları bile aynıydı. İstikrar abidesi sanki Fenerbahçe! Hoca gitmiş, Avrupa’ya kestirme biletmiş, fark etmedi… Biraz iyi, biraz kötü, deplasmanda yenilip döndü yine Fenerbahçe. Tek avuntusu attığı bir gol. Belki ilerde işe yarayabilir! Fenerbahçe’de ilk on biri Ersun Yanal değil “kader” yaptı aslında. Sakatlıkları süren Emre ve Rodrigues’e ufak tefek arızalar veren Dirar, Hasan Ali ve Serdar da katılınca Fenerbahçe yepyeni bir savunmayla çıktı sahaya. Yetmedi tek orijinal stoperini de sadece yedi dakika kullanabildi. Yine de ilk yarıda baskın taraf Fenerbahçe oldu. Doksan dakikaların bazı bölümlerinde topu, hatta oyunu rakibe bırakan ve rakip hata yaptığında güçlü forvet hattı ile skor yapan Trabzonspor’un oyun şekli en azından maçın ilk yarısında işe yaramadı… Çünkü maçın başında Falette’in sakatlanıp yerini Tolgay’a bırakmasıyla Gustavo stopere geçmiş, maça 4-3-3 başlayan Fenerbahçe orta sahayı beşlemişti. Oyunun merkezinde hakimiyet Fenerbahçe’deydi. Ama sadece merkezde; üstünlüğünü pozisyona çeviremedi Fenerbahçe. Oyunu tuttu o kadar. Sadece orta sahada değil, Fenerbahçe savunması ileri çıkıp alan daraltsa da geride boşluk bırakmıyor, baskıdan uzun top deneyen Trabzonspor savunmasından çıkan uzun toplar Nwakaeme ve Sörloth ile buluşamıyordu. Ev sahibinin gol adamı Sörloth maçın ilk yarısı boyunca Fenerbahçe santraforu Muriç’in kaderini yaşadı, gol bölgelerinde topla buluşan değil, topu o bölgelere taşımaya çalışandı. Nwakaeme ise topla buluştuğunda ikili-üçlü sıkıştırmalarla karşılaştı. Trabzonspor da ilk yarı bitmeden zorunlu bir değişiklik yaşadı ve Ndiaye yerine Guilherme girdi. Zorunlu ama iyi bir hamleydi. İkinci yarıdaki her Trabzonspor hücumunda Guilherme’nin katkısı vardı. Sahadaki dengeli oyunda net pozisyon ihtimali azdı tabi… İki takımın da uzaktan şutları vardı o kadar. İkinci yarı Fenerbahçe’nin “idareten” stoperlerle kurulu savunmasının iflasıyla başladı. Sörloth klasını gösterdi ve geri pası kaparak Trabzonspor’u öne geçirdi. Golün verdiği moral ve ivme maçın yarısında Fenerbahçe’ye mahkum oynayan Trabzonspor’un vites yükseltmesine sebep oldu. Sörloth’la birlikte Nwakaeme ve Guilherme sahne aldı. Hatta Ekuban… Novak’ın attığı ikinci Trabzonspor golünün hazırlayanı, Novak’a sunanı oydu. Hepsine yol veren ise Fenerbahçe. Ersun Yanal klasik hamlelerini yapıp Tolga ile Kruse yerine Zajc ve Ferdi’yi alınca Fenerbahçe hücumda dirildi. Özellikle sezon boyu kullanılmayan adam eksiltebilen, dar alanda beceri sahibi Ferdi sayesinde. Fenerbahçe bir gol atıp rövanşı kolaylaştırmaya çalışırken Muriç ortaya çıktı. Fenerbahçe şimdilik Kupa’ya değil sadece Yanal’a veda etti. Kadroları görünce, ilk dikkatimi çeken teknik direktör Hüseyin Çimşir’in kaleci tercihi oldu. Evet, kupa maçlarında hep Erce vardı. Çok yetenekli olduğunu biliyor ve yarınlarda Trabzonspor’a büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum. Lakin yarı finalde, Fenerbahçe gibi bir rakip karşısında Uğurcan’ı yedek oturtmak, risk olabilir mi sorusu da geldi aklıma. Yediği golde suçu yok, her şeye rağmen hocasını utandırmadı Erce. Bu tarz maçlarda turu geçmek adına en önemli faktör, kendi evinde gol yememek. Örnek Başakşehir. Avrupa liginde yoluna devam ediyorsa, Lizbon’da Visca’nın penaltı golünün ne kadar değerli olduğunu görebiliriz. İlk yarıda her şey Fenerbahçe’nin istediği gibi gitti. Rakibin üzerine yüklenmeden, pas trafiğine hükmetmeyi tercih etti. Mantıklı idi. Dolayısıyla Trabzonspor’un hücum ezberini bozdu. Sörloth topla buluşamadı. Nwakaeme kaleyi göremedi. Ekuban sanki sahada yoktu. Solda Novak, sağda Kamil Ahmet ofansif özelliklerini kullanamadı. Bunlara Ndiaye’nin sakatlanıp çıkması eklenince, Trabzonspor’un ritmi iyice bozuldu. Sarı-lacivertliler rövanş için istediği skoru almak adına rakibini uyuttu, oyunu kilitledi. Sabırlı davrandı, fırsat kolladı ve ciddi biçimde yokladı rakip kaleyi. Bordo-mavili ekipte ise sadece kaptan Sosa’nın gemisini rotasında tutma gayreti vardı ama, yeterli rüzgar yoktu arkasında. Peki kim dolduracaktı yelkenleri? Elbette “kuzeyin oğlu” Sörloth. Norveçli hata affetmiyor. Bir açık varsa, fiziği ve yeteneği ile kapatıyor. O devreye girince, takımın da iştahı artıyor. Sonrasında Fenerbahçe tüm oyun planını değiştirdi, pasiften aktife geçmek istedi. Tabii bu arada risk de alacaksınız. Lakin, bir savunmacıyı tutamıyorsanız ki, o golü koklayan Novak’tır, geriye düşersiniz. Fenerbahçe’nin yapacağı tek şey vardı artık. Hep veya hiç. Tek gol çok şeyi değiştirebilirdi. Onu zorladılar ve umudu taze tuttular. Trabzonspor takımının en önemli sorunu panik. Sakin kalmayı bilmiyor. Bu bir lig maçı değildi. Kupa statüsü çok farklı. Hele bu aşamada. Sakin kalmak ve oyun disiplininden kopmamak önemli. Ama o golü yemek hesapları bozdu.. Çünkü savunma kurgusunun bu kadar bozuk olması, sorgulanması gereken bir konu. Yanıtı, sürekli rotasyon yapmak zorunda kalan Hüseyin hocada. Kolay gol yeme problemi nasıl çözülecek? Trabzonspor cephesinden bakınca, skor kötünün iyisi. Ancak nisan ayındaki rövanşta nasıl bir rakiple karşılaşacağı meçhul. Turun şifresi, iki takımın da o gün nasıl bir ruh halinde olacağı. Birinin elinde sadece kupa kalmış, öteki iki kulvarda yılların özlemini sonlandırmak istiyor. İbre kimden yana mı? Hissiyatim, deplasman karnesinin verdiğin referans ile Trabzonspor’u gösteriyor. Gelelim futbol dünyasının kafasını karıştıran konuya. İşine son verilen Ersun Yanal’ın bu maçta neden takımın başında olduğu çok sorgulandı. Başkan mı istedi, hocanın mı böyle bir talebi oldu bilmiyorum. Günahları boynuna. Sözde anlaşmışlar! Öngörüm; damarlarındaki kanın sarı-lacivert aktığını söyleyen Yanal’ın, turu getirecek bir skor alması halinde, çıktığı kapının aralık kalacağını düşünerek bu adımı attığıdır... Hani olur da, yarınlarda diye!.. Falette sakatlanıp çıkınca Fenerbahçe savunmasındaki 4 oyuncudan 3’ü orta saha orijinli oldu. Daha önemlisi eldeki en iyi orta saha Gustavo yerinden oldu. Trabzon’da ise Ndiaye çıkınca Guilherme hem takımı çıkaran hem hücumda oyunun pas merkezi oldu. Ekuban, Sörloth, Nwakaeme ve Guilherme’yle driplingle geniş alan kat etmeyi başaran bir takıma karşı Fenerbahçe 7 orta saha ile oynadı. Ama Ersun Hoca 2 santrforla 4-3-1-2 ya da 4-1-3-2’ye dönüp kalabalık merkezi çizgiye açmayı düşünmedi. Yani temelde yaptığı tek değişiklik arkaya adam kaçırmamak için merkezi geriye çekmesiydi. Hatalar buna rağmen geldi. Kanatları hızlı kullanacak Zajc ve Ferdi’yi ise 72’den sonra sahaya sürdü. Bu hareketlilik kazandırdı. Trabzonspor’u geri koşturmayı başardılar. Ancak asıl önemlisi ev sahibi için savunulacak alan genişledi. Muriç markajdan kurtuldu. Oyun dengeye geldi. Skor da gelebilirdi. Gecenin sorusu Sırada ne var? Yeni bir teknik direktör mü? Yoksa nihayet o ünlü vizyon mu? Maçın starı Sörloth geri kalanlarla ayı türden değil gibi. Sadece fizik olarak değil, çabukluk, kararlılık, adanmışlık her anlamda geri kalan herkesten farklı. Bu tip bir gelişme bu topraklarda az görülmüştür. Luis Gustavo da bu dağınıklık içinde görev bilinciyle takdire şayan. Maçın olayı Fenerbahçe’nin ayakları doğal olarak daha iyi olması, 360 derece oynamayı bilmesi gereken orta saha oyuncuları nasıl oluyor da bu kadar skora yol açan hata yapabiliyor? Yapılan ciddi hatalar defansif müdahelelerin yetersizliğinden değil ki? Kısa mesaj Ersun Yanal’ın çok iyi maçları oldu. Ancak kadroya inancının olmayışı krizi büyüttü. Bazı pozisyonlarda çok eksik olunduğu kesin. Ancak Yanal’ın kaybetmesinin sebebi bu değil. İyi olan yönlerdeki düşüş. Yani hücumdaki... Dün gece Trabzon'da çok tuhaf bir maç izledik. Maçın adı çok büyük. Üstelik Türkiye Kupası yarı finali. Ama maça bakıyoruz, oyuncular isteksiz desem, değiller. Tempoları yok, hele hele bir ilk devre gördük ki sanki iki takım da formalite icabı oynuyorlar. Trabzon önde baskı yapayım diyor, ama orta sahadan yardım gelmeyince Sörloth boşa efor sarf etmiş oluyor. Aslında ilk yarı F.Bahçe daha iyi oynadı. Oyunu kontrol ettiler ama pozisyonları yoktu. İkinci yarıda Trabzonspor golle başladı. Jailson-Gustavo ortak hatayı yapıverdiler ve tabii Sörloth panzer gibi girdi araya, gitti golünü attı. Özellikle bu Jailson denen oyuncunun kaçıncı hatası! İkinci golde de sağdan Ekuban kaçtı, Novak ki Türkiye'nin en çok gol atan sol beki, iyi vurdu ve gol geldi. Rövanşlı maçlarda 2-0 mükemmel bir sonuçtur. Ama 2-1 özellikle o deplasman golünü atan takım için harika sonuç. İşte Trabzonspor, son 15 dakika durdu. Fenerbahçe gelmeye başladı. Trabzonspor'un en büyük sıkıntısı defanstaki yerleşim hataları. İşte bunlardan birinde sağdan Mehmet Ekici ortaladı, Vedat Muriqi gibi adamı bomboş bırakırsanız o da golü yapar. Aslında bu golden sonra bitime çok az dakika kala Ferdi Kadıoğlu öyle bir gol kaçırdı ki inanılır gibi değil. O gol gelse Fenerbahçe büyük avantaj ile İstanbul'a dönecek. Vedat Muriqi atamasa Trabzonspor müthiş bir avantajla İstanbul'a gidecekti ama şimdi rövanş için kritik bir skor var. Trabzon için şunu söyleyelim, ligde liderler belki de şampiyon olacaklar ama bu şampiyonlukta yüzde 70 rol tek oyuncunun. Bu takımdan Sörloth'u al, asla buralarda olamazdı. Bu arada Nwakaeme'nin attığı golün ofsayt olarak iptal edilmesi doğru karar. Zaten VAR'dan da çekilen çizgide Nijeryalı oyuncunun önde olduğu görülüyor. Ayrılış kararından sonra bu maça Ersun Yanal ile çıkılmasının ilk anlamı futbolculara mesajdı. Bakın dediler, Herhangi bir kötü sonuçta arkasına saklanacağınız hoca mazereti yok artık. Sorumluluk sizde. Belki bu tip çıkışlar oyuncuyu biraz daha agresif yapabilir ama daha akıllı hale getirmiyor ki. Ersun Hoca'nın bugüne kadarki en doğru stratejisi vardı sahada. Kazanmak zorunda olmadığı bir maçta, topu kendi takımında ve pas rüzgârında tutarak, Trabzonspor'un ön taraftaki oyuncularına topu getirtmedi. İkinci maç faktörü ile sürekli olarak yükü rakibe verdiler. Bu arada etkili kontrataklarda buldular. Anlaşılmaz bir şekilde rakipten fazla oldukları anlarda bile şut denediler. Takım olmaktan vazgeçip, kendi kurtuluşlarına mühür arar gibi seçim yaptılar. Asist sayıları tartışılırken, aynı takım oyuncuları arasındaki ilişki göz önünde. Ters çevirelim, Fenerbahçe defansına bu şansı tanıyalım; ilk beşe kaç oyuncu sokarlar sizce? Sörloth çok güzel ama bir o kadar da komik golü ekledi bu defansın hanesine. Orijinal bir kaleci (Altay) ve bir defans (Isla) ile sahada kaldılar uzun süre. Gustavo'nun stopere geçişiyle birlikte orta sahada orjinalliğini kaybetti. Sahada bir takım var ama ne yaptığını, ne oynadığını bilen yok. Bu durum hem Ersun Hoca'nın mazeretidir aslında hem de eseri! Bir Alman ekolü var dillerde. Bakın; dün sahada biri Alman (Kruse), dördü Almanya kökenli (Tolga, Tolgay, Ekici, Deniz) beş oyuncusu vardı. Ne yaptılar, neyi değiştirdiler hep birlikte düşünelim, ekol tartışmasına yeniden başlayalım. Rövanş için avantajlı skor elde ettiler ama krizden çıkamadan oynayacaklar. Üstelik kazanmak zorunda kalarak. Bahsettiğimiz kaliteden oyuncuya yönelik bir performans elde edilemeyeceğine göre, takım oyununu yükseltecek bir teknik adama ihtiyaçları var. Ali Koç, tribün rüzgârlarını bırakarak, bu malzemeden en lezzetli yemeği kim çıkartır; onu aramalı. Michelin yıldızı değil amaç, esnaf lokantasında da olsa piyasadan pay kapmak. Vay arkadaş, beyaz yakalı gibi de konuşturdular bizi ya… CANLI BAHİS, Misli.com'da başladı! Maç listesini görmek için buraya tıklayın!