Skorer Namık Sevik ve "Yaslı Dağlar"

Namık Sevik ve "Yaslı Dağlar"

22.08.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Namık Sevik ve Yaslı Dağlar

Çünkü, "anlatılması imkansızlar" sınıfındandı rahmetli "Namık Dayım".Üstelik bunu o kadar çok insan biliyordu ki... İnsanlığı, dürüstlüğü, nezaketi, kalitesi adına her söylediğim, mutlaka eksik kalacaktı. Endişem; akrabalığımın objektifliğimi gölgelemesi değil, yarım yamalak taşıdığım genlerindeki tevazuun, sosyal, insani ve mesleki ihtişamını apaçık yazmama engel olmasıydı.Hâlâ aynı kaygıyı taşımaktayım.İlk yazımda zorlanmıştım... Bu kez onun dostlarından yardım alacağım. Geçenlerde yayınlanan İsmet Ülkerin "Dağlarda Kırk Yıl" isimli eseri elime geçti. Sayın Ülker, Dağcılık Federasyonunu kuran insan... Milliyette yazıları yayımlanmış... Namık Sevikin dostu...Kitabındaki "Namık Sevikin yaslı dağları" başlıklı o nefis bölümün tamamını aktarmak isterdim ama, ancak bir alıntı yapacağım."Evet; onun bir selamı, onun adı çok önemli ve çok değerliydi. Namık Baba olmak kolay değildi. O sadece bir spor yazarı ve bir spor adamı değil, o bir barış ve uzlaşma adamıydı... Yakın çevresinde bir sorunu olan, bir derdi olan hemen ona başvururdu. Özel yaşamında da iş yaşamında da hep böyle davranırdı."Evet... Namık Sevik, geride kalan "dostlarıyla" dün 16. defa buluştu Çakaldağında... Yirminci, kırkınca buluşma daha tenha olacak.Ama inanın, onu tanımayan nesiller bile unutmayacak. Ben kızıma anlatıyorum... Bir de "ışık" gördüğüm genç meslekdaşlarıma... Toprağa vereli 16 yıl oldu... Bu benim ikinci yazım. Milliyetin Cağaloğlu binasında, son bilgisayarlar da sökülürken tamamladığım ilkinde, çok zorlanmıştım. Devletin madalyası deniz Yoktur... Olamaz da... Ben biliyorum; ilkokuldan beri uyku ve yemek dışında hayatının minderde geçtiğini... İnanılmaz yeteneğini tonlarca terle yoğurup grekoromen güreşte dünyanın zirvesine nasıl geldiğini. Ve ülkesini, bayrağını ölümüne "bedava" sevdiğini...Zaten dediğinden belli... "Ben ödül falan istemiyorum, başarılı sporculara üstün hizmet madalyası veriliyorsa en çok hak edenlerden biri olduğumu düşünüyorum"... Sonuna kadar haklıdır dünya şampiyonu Şeref Eroğlu...Alem buysa kralı odur... Mindere canını ipotekleyen kahramanlardandır kendisi. Çözümü, "bol keseden" madalya dağıtanlar getirmelidir şimdi. Topa dokunmayanlardan Dünya üçüncülüğünde en büyük paya sahip olanlara kadar her futbolcuya madalya verenler, şimdi madalya hak eden diğer sporcularına cevap verecekler. Ya diyecekler ki, "Özür dileriz, güreşten bilardoya kadar dünyada zirveye çıkan sporculara aynı madalyayı vereceğiz"... Ya da, "Kusura bakmayın, bizim kumpanyada Devlet Üstün Hizmet Madalyası reytinge göre verilir. Önce medyada görelim sonra madalya verelim"... İşte o zaman yandılar. Bir madalya da ona vermeden Sevda Demirelin elinden asla kurtulamazlar. Yeter artık... Lütfen ciddi olalım.Devletin fabrikasını, arazisini, kredisini, değerli neyi var neyi yoksa eşe, dosta, yandaşa "açık büfe" yaptılar yetmedi mi? Bıraksınlar bari, manevi değeri olan madalyalar adil dağıtılsın. Şu koca Türkiyede bir kişi var mı Şeref Eroğluna "haksızsın" diyebilecek... MANaSIZ Futbol Federasyonu ve milli takım teknik kadrosu, "gazino patronu" mantığı ile Trabzondaki şovun tam kadro başlaması konusunda hassasiyet gösterip bu yolda haksız yere yıldız futbolcuyu yerse, vay halimize...Konuşmaya bile gerek olmadan geçip gidecek bir olay bu boyutlara geliyorsa insanlar "öküzün altında buzağı arıyorlar" ellerinde olmadan. Mesela "İlk maçın ardından Beşiktaş yöneticilerinin Federasyona ve MHKye veryansın etmesinin cezasını mı çekiyorlar" deniyor. Eğer bu doğruysa, o zaman bu iş bitmiş.Olayın Beşiktaş cephesine gelelim... İlhan Mansız vakası tam anlamıyla yönetsel bir skandal olarak görülüyor buradan. Bir kişi kolundan tutup İlhanı milli takım kampına götürebilse ve doktorlara muayene ettirebilse bunlar hiç yaşanmayacak. Biz diyorduk ki, "Beşiktaşın menajeri toplantıları Lailada yapmamalı"... Sinan Engin de "orası randevu evi falan değil" diye yanıtladı. Şimdi futbolcusunun milli takım randevusuna gitmemesi yüzünden ceza alma sorumluluğu sayın Enginin ellerinden öper. Çünkü, ne kadar saçma olsa da Şenol Güneş prosedürü uyguladı. Yok, İlhan kendine bakmamış, sakatlığını saklamış falan filan. Şu andaki durum ne?.. Çocuk sakat... Milli takım kampında ve Trabzonda ne yapacak?.. Kadere bak !.. Hani köyüne elektrik girmeyen vatandaşımızın elektrikli araçla basur tedavisi olurken acı acı gülmesi gibi:Stada gelen otomobillerin, saatlerce kilitlenip "trafik anıtına" döndüğü Olimpiyat Stadımıza, şimdi yarış otomobilleri girecek. Formula 1in patronu Bernie Eclestone, aday şehirlerimizden İstanbulu gezerken Olimpiyat Stadımızdan etkilenmiş ve yanına yapılacak yarış pisti için yeşil ışık yakmış. "Arjantin krizi !.." Gerçi şampiyonluk yarışında Fenerbahçe dışındaki takımların bayrağını tutanlar minik erozyonlar yaratmaya çalışmışlardı ama, herkes biliyordu ki, yaptıkları değerlendirmeler "mezarlıkta ıslık çalmaktan farksız" bir endişenin dışavurumundan başka bir şey değildi... Ortegadan tırsıyorlardı, korktukları başına geldi.Fena halde futbolcu bu arjantinli... Lorant "egosunu doyurmak için" akşam yemeğinde bir Arjantin bifteği yemekten vazgeçerse, Fenerbahçede tarihi izler bıracak besbelli.Evet, Orteganın Fenerbahçeye "katma değeri" bu da, rakipler açısından anlamı ne?.. Buna kimse değinmedi.Bence tam anlamıyla bir "Arjantin krizi" karşı kale için. Etkisi global... Dengeleri bozuyor. Verimi düşürüyor. Kepenk kapattırıyor. Yakındır; birkaç teknik direktörü de işsizler ordusuna katar. Kısaca berbat bir olay. Kaçınılmaz olan gerçekleşti ve Ortega, gündemin ilk sırasına oturdu ister istemez. Zeki ve çevik Mutlaka vardır geçerli bir nedeni.Kimbilir, belki zaman yetmedi, belki de sapa geldi.Mustafa Kemal Atatürkün "istediği gibi" bir sporcu, yönetici, teknik adam olmak için, zaman kazanmaya da çalışıyor olabilirler; değil mi?.. Ve futbol milli takımımızın Anıtkabir programı yine iptal edildi. Orçun, Ufuk ve Caner Orçun, Ufuk, Caner...Hayata veda etmek açısından olanakları sınırsız bir ülkenin çocuklarıydınız. Trafik, deprem, sel... Olmadı; kaza kurşunu, bakımsızlık, açlık... Bebelere hastalık, dedelere maaş kuyruğu, gençlere tiner... Siz canınızı; uygarlığın ışığı elektrik, hayatın anlamı spor ve doğanın bereketi yağmur koalisyonuna teslim ettiniz. Salaklığımızı kafamıza kakmak için böyle ölmeye değer miydi be çocuklar. Medeniyetin yaşam enerjisi elektrik... İşkence ve idamla anıldığında nefretlik. Futbol ve yağmurla eşgüdüm içinde genç fidanları kavurması ise, olayın geçtiği ülke adına dehşet verici bir ilkellik. Gecikmiş bir başsağlığı Zaten ilk el sıkıştığımız yirmi küsur yıl önce yaşın ne önemi vardı ki?..Geçen yılların anlamı, sonradan anlaşıldı. Ne yazık. Muhteşem bir insanla daha ebediyen vedalaştık. Tayfun Gündoğarın özgül ağırlığını tanıyanlar çok iyi bilirdi. Ve dostlarını ilk kez üzerek gitti... İnanın; en çok onu tanımamış olanlar üzülmeli...Başımız sağolsun. O kadar dinç, esprili, keyifliydi ki, aramızdaki yaş farkına karşın hiyerarşisiz bir dostluk kurmuştuk Tayfun Gündoğar ile... Aile bağları Böyle giderse babasının oğlu da Bülent Yavuzu tanımamazlığa gelecek yakında. Bülent Yavuz, "Hata yapan hakem evine döner. Babamın oğlunu tanımam" dedi. Alma mazlumun ahını eguven@milliyet.com.tr Beşiktaş Shorunmuyu milli takımına gitmek istediği için kulağından tutup atmıştı. Ondan sonra uzun bir süre kaleci sorunu yüzünden iki yakası bir araya gelmedi Beşiktaşın. Ve şimdi de aynı konuda bir yıldızını kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya. Bu Shorunmuda bir iş var ama?..

Yazarlar