Şansal Büyüka

Şansal Büyüka

sansal.buyuka@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ermenistan gibi dünya futbolunda “Bamyadan mermi“ olmaktan öteye gidemeyen bir rakip karşısındaki “sıkıntılı“ futboldan sonra, Hırvatistan gibi güçlü bir rakip önündeki “parıltılı“ başlangıç, bizi erken bir iyimserliğe sürükledi…
Hele önce Cengiz‘in, sonra Kerem‘in gole çok yakın vuruşları “ahtapot kollu“ kaleci Luvakoviç’le engellenmese, Kerem‘in golü kılpayı ofsayta kurban gitmese, belki de son yılların “rüya“ gibi bir başlangıcına imza atacaktık…
Beceremedik desem, Cengiz‘in, Kerem‘in vuruşlarına haksızlık etmiş olurum… Ama ortada bir gerçek var… Uluslararası maçlarda asla değiştirmediğimiz bir alışkanlığımız oldu… Bastırıyoruz, yakalıyoruz, atamıyoruz… Rakip ilk defa geliyor, topu ağlarımızdan çıkartıyoruz… Böyle bir huy edindikten sonra nasıl maç kazanırız…
İlk 20 dakikada Hırvatistan ceza alanımıza girmedi… Aynı sürede biz 3 fırsatı kullanamadık, bir golde ofsayta yakalandık… Hırvat takımı ilk atağında ilk golü attı… İşte aradaki fark bu…
Hem de savunmada en kalabalık halimizle golü yedik… Ferdi rakibini kötü ve kolay kaçırdı… Merkezde Perisiç ile Pasaliç‘in kısa paslaşmalarına iki stoperimiz Melih ve Çağlar Söyüncü seyirci kaldı, Kovaçeviç golü attı…
Hırvatlar ilk yarı boyunca sadece üç atak yaptı, iki gol attılar, mutlak bir fırsatı kaçırdılar… İkinci gol Hırvatların ustalığından değil, bizim yanlışlarımızdan geldi… Önce İsmail kötü bir kontrolle topu rakibine armağan etti, sonra kaleci Mert çeldiği topu ikinci bir hamleyle rakibinin önünden çalamayınca, ortada pek de görünmeyen Kovaçic, buna rağmen ilk yarıyı iki golle kapadı…
Anlamadığım şu oldu; takımın oyun kurucusu Hakan Çalhanoğlu (Ne kadar kuruyor, tartışılır), sakatlanıp çıkınca, aynı görevi rahatlıkla yapacak, hatta daha iyi yapacak Arda varken, hem de yenik oynarken, oyuna İsmail mi girerdi… Arda‘nın yerinde olsam “gençliğin kusur olduğu“ bu ülkede bir dakika durmam, kendimi Avrupa kulüplerinden birine atarım…
Hırvatlar, tıpkı ilk yarıda olduğu gibi tatlı canlarını sıkmadan, kendilerini zora sokmadan, sahada top çevirerek, bizim hırsımızı ve hızımızı her dakika biraz daha törpüleyerek maçı bitirdiler…
Çözmekte zorluk çekiyorum; Avrupa takımlarında kalitelerini ortaya koyan ve sürekli oynayan futbolcularımız, nasıl oluyor da bu kalitelerini bir türlü milli takıma taşıyamıyorlar…
O zaman kusur “oynayanda mı, oynatanda mı?” dersiniz… Maç öncesi “biz bu maçın favorisi değiliz“ diyen bir hocayla da açıkcası bu kadar oynar, bu sonucu alırsın…
Neyse; Cumartesi’ye kadar sabır… Lig başlıyor… Önce Galatasaray - A.Demirspor, sonra F.Bahçe - Beşiktaş maçları… Penaltı tartışmalarımızı yaparız, ofsaytlara bakarız, kavgalarımıza başlarız…
”Küçük olsun, benim olsun“ hesapları yaparız… Avrupa neyimize, biz dönelim kendi ligimize...