Haberin Devamı

Tabii ki hiç kimse Ağustos’ta bir Şampiyonlar Ligi rekortmeni ile karşılaşmak istemez. Devler Ligi’nin son 17 yılında değişmeyen iki şey var: Arsene ve Arsenal... Dolayısıyla bir Ağustos günü Arsenal bir Devler Ligi Play-off’u oynuyorsa, kabul etmemiz gerekir ki rakip kim olursa olsun favori Wenger’dir.
Arsene-Arsenal ikilisi geçtiğimiz yıl Fenerbahçe’nin karşısına çıktıklarında doğrusu aşkları biraz sallantıda idi. Wenger’in son kontrat yılı bitiminde ayrılması gerektiğini söyleyenler çoktu, ismi de daha o günden Real Madrid’le anılıyordu. Fransız menajer, Emirates’i işgal eden “Harca-harca-harca” pankartlarına aldırış etmiyor, anahtar statüsü olarak antrenörlüğü değil iktisatçılığı öne çıkarıyordu. Bu yılsa durum biraz daha farklı.
Wenger kontratını 3 yıl daha uzattı. 20 senelik Nike döneminden sonra Puma ile yaptıkları 175 milyonluk forma anlaşması bir İngiltere rekoru. Ayrıca biletlere yaptıkları yüzde 3’lük zamla Britanya’nın en pahalı maçlarını izlettirmeyi sürdürüyorlar. Gelirlerdeki bu artış, Wenger’in de harcama politikasını biraz değiştirmiş gibi: 6 ay önce Emirates’e gelen Özil’den sonra, bu yaz da Alexis yatırımını yaptılar. Hatta bugünlerde bir başka büyük transfer, Rabiot’u da bitirmek üzere oldukları söyleniyor.
Yine de takım yapılanmasını henüz tamamlayamayan Arsenal’le karşılaşmak için en uygun ayın Ağustos olduğunu söyleyebiliriz: Kalecileri değişti (Ospina geldi). Sağ bekleri değişti (Sagna gitti, Debuchy geldi). Benfica’yla oynanan Emirates Cup maçına bakılırsa savunmanın göbeğine de Chambers’ın girmesi olası. Taraftar Wenger’e santrfor alması için baskı yapıyor, ama o, sezonu Giroud-Campbell-Sanogo ile götürme düşüncesinde. Özellikle defansta bu kadar hareketin olduğu bir Ağustos ayı, Demba Ba, Oğuzhan ve arkadaşları için Arsenal’le oynanacak en uygun dönem bence. Özellikle Oğuzhan’la ilgili ekstra umutlar taşıyorum: İki yıl önce onu değil Ramsey-Wilshere ve Diaby gibileri seçen Wenger’i pişman etmek için iyi bir fırsat var önünde.
* * *
Avrupa kupalarının tecrübesizi Karabük, kendilerine model olabilecek güzel bir proje takımı ile eşleşti. Bu eşleşmeden tur çıkmazsa da alınabilecek dersler olacaktır. 2009’dan beri takımın başında olan Galtier genelde Mevlüt’ün ileri uçta olduğu bir 4-2-3-1 tercih etse de, geçen sezon içinde 4-4-2 de 3-5-2 de deneyebiliyordu. Ancak, Shakhtar’dan/Marsilya’dan anımsayacağımız Brandao’yu tartışmalı bir biçimde Bastia’ya kaybettiklerine göre umutları sadece Mevlüt ve benim çok tutmadığım Van Wolfswinkel’de olacak gibi. Savunma sigortası Zouma’yı da Chelsea’ye kaptırdılar ama Karabük’ün yine de iki çabuk kenar oyuncusu Hamouma ve Gradel’e dikkat etmesi gerekebilir.
Seri başı temsilcimiz Trabzon’un da kendileri gibi transfer sezonunu çok hareketli geçirmiş, yeniden yapılanmasını henüz tamamlayamamış bir rakipleri var. Rusya Kupası şampiyonu Rostov, ülke futbolunun yeni büyük yıldızı Dzyuba’yı kaybederek önemli güç yitirdi.
Geçen yıl direkt oynayan sağ bek Logashov ve sol açık Ananidze de artık yok. Santrfor Bukharov, santrfor arkası Torbinsky gibi önemli oyuncuları takıma kattılar, ama hafta sonu Dinamo karşısında dağılarak henüz hazır olmadıklarını gösterdiler.
Bu kısa süre içinde iki takımdan hangisi dağınık savunmasını oturtabilirse, o avantajlı duruma geçecek gibi gözüküyor.