Almanlar yenince biz de yenmiş sayılır mıyız?

Haberin Devamı

Bugün, Alman futbolu için tarihi bir gün... Esasında bugün, Avrupa futbolu için de tarihi bir gün... Eğer bu gece Malmö’de Almanya Ümit Milli Takımı, İngiltere’yi yenip, Avrupa Şampiyonu olursa; kıta tarihinde ilk kez bir ülke, bir yıl içinde yapılan her üç gençlik turnuvasını (U17, U19 ve U21’i) kazanmış olacak. 
Almanya’nın alt yaş gruplarında geleneksel bir üstünlüğü olduğunu düşünmeyin, tam aksine son 17 yılda hiçbir gençlik turnuvası kazanamamış durumdaydılar. Ama 2006’da önemli bir iş yaptılar, antrenörlük kariyerinde Bundesliga şampiyonluğu ve UEFA Kupası finali olan çok önemli bir hocayı; Matthias Sammer’i, Alman Milli Takımı’nda altyapı direktörlüğüne getirdiler. Zaten efsane Hrubesch, 2000’den beri alt yapı teknik kadrosu içindeydi (bugün de U21 takımının başında)... Yine Löw’den de Sammer’den de yaşça çok büyük olan Jörg Daniel de, 10 yıldır altyapı hocaları arasında... Doğru organizasyon, istikrarlı yapı, A takım teknik direktörüne bağımlı olmayan bu sistem kısa sürede meyve verdi, 9 ay içinde 3 yaş grubunda 3’üncü Avrupa kupasını almaya hazırlanıyorlar bugün.
*   *   *
Bu meselenin bizi ilgilendiren iki boyutu var.
Birincisi, “Almanlar bu işi nasıl başardı?”  boyutu... Basitçe, alt yapı organizasyonunun üst yapı organizasyonundan daha önemli olduğunun farkındalar ve bu yapılanmayı A takım teknik direktörü değişikliklerinde dağıtmadılar. Lig şampiyonu ve UEFA finalisti bir hocayı (Sammer’i) altyapının başına getirebildiler; onun altında da son derece tecrübeli ve kariyerli teknik adamlar çalıştırıyorlar. Ayrıca ümit milli takım kadrosuna saygı duyuyorlar, günübirlik A takıma geçişler (ve tepetakla dönüşler) pek söz konusu değil. Şu anda 1986 ve üstü doğumlu ümit milli olmuş toplam 68 Alman oyuncu içinde A milli formayı bir eleme maçında giymiş yalnız 4 kişi var (Khedira, Marin, Castro ve S.Taşçı).
*   *   *
“Alman alt yapı ihtilali” nin bizi ilgilendiren ikinci boyutuysa şu: Bu 3 turnuvada (ve elemelerinde) Almanya’yı 3 finale taşıyan oyuncular arasında tam 10 Türk asıllı futbolcu yer aldı: Yunus Mallı (1992), İlkay Gündoğan, Taner Yalçın, Mehmet Ekici (1990) Deniz Naki, Ömer Toprak, Rahman Soyudoğru (1989), Mesut Özil (1988), Serdar Taşçı (1987) ve Barış Özbek (1986).
Dünya Kupası 2014’te muhtemel bir Almanya-Türkiye eşleşmesinde belki de sahada 16-17 Türk asıllı oyuncu olacak. Ve o gün bu adamların kaçının Alman, kaçının Türk formasıyla mücadele ediyor olacağını (büyük bir ihtimalle o sırada milli takımların başında olmayacak) Terim ve Löw’ün bugünkü yöntemleri belirleyecek. Üstelik de çok şanslıyız; FIFA’nın milli takım seçiminde 21 yaş sınırını kaldırması, 207 üye ülke içinde herhalde en çok bize yaramıştır. Şu anda Almanya’nın yeni Möller’i olacak gibi gözüken Mesut’u kaybettik, Serdar Taşçı gitti, Hollanda’nın 2014’te kaptanlığını yapmaya aday Oğuzhan’ı da yitirdik gibi... Ama çok geç kalmış sayılmayız, alttan yepyeni Mesutlar Oğuzhanlar geliyor.
2014’teki o muhtemel Almanya-Türkiye maçını biz mi kazanacağız, yoksa “Almanlar yendi ama orada 4-5 Türk vardı, o yüzden biz de yenmiş sayılırız”  mi diyeceğiz, onu düşünmeliyiz bugün. Ona kafa yormalı, onun için ciddi biçimde çalışmalıyız artık...


Zico, Daum’un mirasçısı mıydı?
Almanlar yenince biz de yenmiş sayılır mıyız11 Haziran’da bu sütunda yer alan “Daum, F.Bahçe’de ne yapar?” başlıklı yazıda eksik bıraktığım bir nokta olmuş. Evet, Alman hoca çalıştığı hemen her takımı ligde zirveye taşırken, Avrupa kupalarında paralel işler yapamıyor. Evet, Daum’un kurduğu oyuncu ekibi ve yeni hocalarıyla Leverkusen, Beşiktaş ve A.Wien uluslar arası arenada başarılı olmuşlar. Ama okur dostlarımızın yoğun kanısının aksine Zico’nun F.Bahçe’ye yaşattığı başarının altında Daum’un öyle yüzde 50’lere varan bir katkısı olduğunu düşünmüyorum.
Pas oyunları ve duran top sevgileri benzeşiyor, ama Zico, Daum’un aksine sınırları kalın çizgilerle çizilmemiş özgürlükçü/varyasyonel bir anlayışa sahipti. Daha da önemlisi, 2 sezonda Fenerbahçe’ye Avrupa’da 24 maç oynatan, sarı-lacivertlileri hem UEFA’da hem de Ş.Ligi’nde tarihinin en üst noktasına taşıyan ekipte Daum dönemi oyuncularının ağırlığı söz konusu değildi.
Kaleci Volkan ve Semih, Zico döneminde ilk 11 oyuncusu oldular. Carlos (Vederson), Lugano, Edu, G.Gönül, U.Boral ve Deivid (Kazım), zaten Zico döneminde transfer edilmiş oyuncular... Inter, Sevilla, Chelsea gibi devleri yenen 11’lerde Daum’un mirası kabul edebileceğiniz yalnızca Aurelio, Alex ve Selçuk var!
Mutlaka Daum’un o ekipte saygıyı hak eden tonlarca emeği var, ama Zico’yu “Daum’un mirasçısı” sınırlarına hapsetmek, büyük bir adaletsizlik olur gibi geliyor bana...