Antrenörlük kariyeri kısıtlı olan Guardiola, Barcelona’da iyi bir sezon geçiriyor, ligde 4 puan farkla zirvede, Ş.Ligi çeyrek finaline yakın... Ona bakan herkes G.Saray’ın yeni hocası Korkmaz’ın da, Guardiola benzeri rüzgâr yakalayıp yakalayamayacağını tartışıyor.
Aslında antrenörlükte stajyer CV’si ile uzman sorumluluğunu üstlenen adamların sayısı son dönemde hiç de az değil: Sıfır kariyerle milli takımlarında görev alan Klinsmann, Hagi, Hughes ve Stoichkov ile yalnızca Ajax genç takımı tecrübesiyle Hollanda’nın başına geçen Van Basten, iyi performanslar göstererek “antrenörlükte tecrübe” nin bütün içindeki payının sorgulanmasına neden oldular.
Pazar gecesi Star’daki programımıza bağlanan Mustafa Denizli de enteresan bir kıyaslama ile bu görüşe destek verdi: “Bugün öğretmen/avukat/mühendis olmak için 18-20 yıl eğitim görmeniz yeterli oluyor. Korkmaz da, Galatasaray’daki 20 yıllık futbolculuk hayatında en üst düzey öğretmenlerle çalıştı ve Derwall’den, Feldkamp’tan, Terim’den, Lucescu’dan öğrendikleri onun pekâlâ iyi bir antrenör olması için yeterlidir”.

Haberin Devamı

Houllier etkisiBülent Korkmaz-Guardiola hattı
Oysa kişisel görüşüm, daha çok Fransız efsanesi Gerard Houllier gibi: “Futbolu bıraktıktan hemen sonra teknik direktör olarak büyük görevler üstlenen Keane, Hughes gibi oyuncuların doğru yaptığını düşünmüyorum. Bu oyuncular önce birkaç yıl yardımcı antrenörlük, birkaç yıl da alt liglerde teknik direktörlük yapmalı; üst düzey görevlere daha hazır gelmeliler”.
Futbolculuğu devam ederken Kasımpaşa’da geçici olarak antrenörlük yapması da gündeme gelen Cihat Arslan’dan duyduklarımız da Houllier’i destekliyor: “Bir takımı yönetmek gerekince anladım ki, futbolculukla antrenörlük çok farklıymış. Bütün bir futbol kariyerimi kalemin önünden top savuşturmakla geçirdim. Orta saha oyuncusu ne yapmalı, forvetler nasıl gol atmalı diye düşünmemiştim ki bugüne kadar!”.
Üstelik de B.Korkmaz’ın önüne model diye koyduğumuz adamlardan büyük bölümü milli takım çalıştırıcısı... Aylarca bir araya gelmeleri gerekmeyen, yemesiyle içmesiyle, idmanıyla ilgilenmek durumunda olmadığınız bir grup yıldızla, o ülkenin en iyi adamlarıyla bir takım oluşturuyorsunuz ve bazen senede sadece 3-4 maça çıkmanız bile yetebiliyor. Almanya ve Hollanda milli takımlarıyla çok iyi işler başaran Klinsmann’ın B.Münih’teki işinin o derece kolay olmadığını görüyoruz mesela şu günlerde...
Tabii bu adamların, Van Basten’in/Guardiola’nın önemli avantajlarından biri de, istemedikleri oyuncularla çalışmama lüksünü bulabilmeleri idi. Van Basten, Hollanda’da göreve gelir gelmez Seedorf, Kluivert, Davids, Makaay gibi tecrübelilerle yolları ayırmış, daha genç ekiple yola çıkmıştı. Aynen Guardiola’nın takımda otorite ve huzuru tesis etmesi için geçen yıl Rijkaard’a sürekli problem çıkartan Ronaldinho, Deco ve Edmilson’u istememesi gibi...
Şu ana kadar teknik direktörlük kariyerinde bir kulüple bir yıl bitiremeyen ve çalıştığı 4 takımın 3’ünü sezon ortasında devralan B.Korkmaz’ın böyle bir şansı olmadığı (veya olamadığı) gibi, devraldığı ekip de Messi’li Xavi’li Puyol’lu Barcelona değil!
Korkmaz’ın, Guardiola’ya göre bir başka küçük dezavantajı da, G.Saray’da antrenörlük zincirine tepeden giriş yapmış olması. Guardiola’nın 1 yıllık Barcelona B Takımı deneyimi hem kredisini artırdı hem de şu anda çalıştığı oyuncuları içeriden bolca gözlemleme şansı verdi.

Haberin Devamı

Son tahlil
Evet, Korkmaz’ın tecrübesi kısıtlı, evet G.Saray’da tam 10 oyuncu 30’lu yaşlarına gelmişler, evet bir kez daha bir takımı sezon ortası devraldı. Ama o dünya futbolunun yaşayan efsanelerinden biri, yeryüzünde en çok ulusal maça çıkan 119’uncu, Avrupa kupalarında 100 maça ulaşmış yalnızca 13’üncü oyuncu... Üstelik de Skibbe, ona UEFA Kupası 4’üncü turunun kapısında, son 5 Avrupa maçında 1 gol yemiş bir takım devretti.
Dileğimiz Korkmaz’ın başarılı olması, kendine ve jenerasyonuna, Kocaman’a, Özdilek’e, Uygun’a yalnızca 3 büyüklerin değil, Avrupa devlerinin de yolunu açması.

Haberin Devamı