Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

9 aydır 3 Temmuz sürecinin kendi içinde anlamını, nedenini, operasyonu, tartışmalarını; iddianamesini ve savunmasını tartışıyoruz.

Hukuk konuşuyoruz.

Burada çok önemli bir detay var. Daha 3 Temmuz günü televizyonlarımızı açtığımızda televizyon kanallarının operasyonu sunuş şekliyle başlayan ve 9 ay boyunca devam eden bir yargısız infaz, savunmasız bir suçlu ilan etme süreci yaşadık, yaşıyoruz.

İnsanlar henüz ortaya iddianame bile çıkmadan kafalarında suçluyu ilan etmişler, kararlarını vermişler; nasıl bir suç vereceklerini sorguluyorlardı.

Haberin Devamı

Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’nden men edilmesi de zaten bu cezalandırma yöntemlerinden sadece bir tanesiydi.

Peki, bu ortam nasıl yaratılmıştı? Kamuoyunun önemli bir bölümü nasıl olmuştu da sorgusuz kendisine sunulan şeyi kabullenmişti?

Aydınlanmanın kaynağı meraktır, kuşkudur. Marks yüz yıllar önce “görünen şeyle öz aynı olsaydı bilime ihtiyaç olmazdı” diyor.

Edison, sürekli yanan bir ampul bulabilmek için 1000 adet deney yapmış; sonunda da “ampul yapamamamın 1000 yolunu öğrendim” demiştir.

Sorgusuz, kuşku duymadan, arkasında yatan başka bir gerçek var mı diye merak etmeden insan varlığımızın gelişimini sürdürmemiz mümkün olmaz. Bunu dünyada zaten birileri yapıyor ve yapmaya devam ettikleri için modern hayatın ürünlerine sahip oluyoruz.

Analitik zekânın durduğu yerde sıradanlaşma başlar.

İşte böylesi bir sürecin içinden geçiyoruz; arz edilen niteliksiz olduğu için talebimizin kalitesi de düşüyor. Bu ortam süreç içinde hissettirilmeden oluşturuldu.

Bu büyük bir boşluktur ve iddianame de aynı anlayışın bir uzantısı olarak oluşturulup; bu zihin boşluğunun içine yerleştirilmeye çalışılmaktadır.

İşte Kirli Kramponlar böylesi bir sıradanlaştırmaya yardımcı olan kitaplardan sadece bir tanesidir. Okurken sanki elinde iddianame varmış gibi bir hisse kapılıyor insan. Kurgusunun benzer bir şekil içerdiğini söyleyebiliriz.

Tarih çeşitli biçimlerde yazılabilir; yorumlanabilir.

Hazır 8 Mart gününü yaşıyorken, örneğimizi güncelleştirelim; bir feminist gözünden öyle bir tarih yazarsınız ki sanki kadınların özgürleşme ve yaşam mücadelesi şeklinde algılanır.

Haberin Devamı

Öyle midir? Birileri için öyle olabilir ama değildir.

Kirli Kramponlar birkaç sayfada Cumhuriyet tarihimizin bütün ilişkilerini kabadayı-külhanbeyi, baba-mafya-çete liderlerinin gelişimi ve üstlendikleri rollerle anlatıyor. Öyle olunca da sosyal hayatın her noktasında olduğu gibi futbol kulüpleri de bu kişilerin etkisi, yönetimi ve kontrolüne geçiveriyor.

Kurtlar Vadisi düzeni…

Bu düzen ülkemizin gerçeklerinden biri midir? Evet, öyledir; ancak asla egemen olan bu değildir. Sadece araçtır. Sistem bu aracı kullanmıştır. Nasıl kullandığıyla ilgili detaylar egemen olanın niteliğini asla değiştirmez.

Gerçeğin ne olduğunu bilmezsek ortada olan bitenden de haberdar olamayız.

Sn. Ecevit Kılıç, gazeteci mesleğinin gereği 1990’lı yılların hemen sonları ve 2000’li yılların başlarında kendisine gelen bazı şike davası haberlerinden çok etkileniyor. Bu mahkeme tutanaklarına geçen kayıtları okuyor. Ortada fiili bir durum var. Yukarıda belirttiğim gibi merak edip araştırmak insan gelişiminin doğasındandır. Burada yanlış bir şey olmadığı gibi Sn. Kılıç doğru bir yolu seçip, araştırıyor.

Haberin Devamı

Ancak öncesinde arayıp bulduğu hiçbir bilgi, belge, haber içinde yaşadığı tarihteki kadar net değil. Buna rağmen bir takım basit ilişkiler mercek altına alınıp asıl ilişkilerin yerine ikame ediliyor.

Neden?

Çünkü bilim teorileri sever. Teorilerin kendilerini çeşitli deneyler yoluyla hükme, yasaya dönüştürülmesi bilimin ana konusudur.

Su 100 derecede kaynar ve biz bunu biliriz. Bu bizim günlük yaşantımızın her noktasında yararlandığımız bir bilgidir; bilimseldir.

Toplumsal olayların bilimselleştirilmesi de kendisini tekrar etmesiyle sağlanır.

Futbolun tüm kontrolünün mafya liderlerinin elinde olduğunu anlatmanın en iyi yolu nedir?

Bilindik tüm takım veya federasyon başkan ve yöneticilerinin bu kişilerle kurdukları diyaloglardan hareketle sonuca ulaşmaktır.

Süleyman Seba bu ilişkinin içindedir. Sedat Peker Fenerbahçe’de etkindir. Fatih Terim’in Mehmet Ağar ile ilişkisi ilginçtir. Sinan Engin’in Alaattin Çakıcı ile olan yakınlığı kitabın ana düşüncesini doğrular niteliktedir.

Bu kişiler hem mafya ile içli dışlıdır hem de başarılarını şike yoluyla elde etmektedir.

Şike Operasyonu ve Davası zaten bunu net olarak ortaya koymaktadır.

Her şey bu kadar net ve basittir.

Ne hayat, ne ilişkiler ne de kurumlar böylesi indirgemeci şekilde basitliklerle dolu değildir. Aksine karmaşıktır. Karmaşık olduğu için de anlamak zorlaşır.

Siz daha iyi anlatmak, karmaşık olanla baş edemediğiniz, ancak bu kadarını anlayabildiğiniz için basitleştirebilirsiniz; ancak bu sadece sizin için yeterli olur. O yarattığınız dünyaya dilediğiniz kadar örnek koyabilirsiniz.

Bir akvaryumun içine atacağınız süs balıklarından farksızdır; dünya denizlerden, okyanuslardan oluşur ve içinde daha keşfedilmeyi bekleyen binlerce canlı vardır.

“Herkesin anlaması için özet çıkardım” demekle bu ilişkileri formülleştiremezsiniz.

İşte iddianame de böylesi bir temel anlayış ve yaklaşım üzerine kurgulanmıştır. Nedeni merak etmeyen, sormayan, iki kişinin arasında nerede ve ne için konuştuğunu bile araştırmadan, basit bir diyalogdan derin bir çete organizasyonu yaratılmak istenmiştir.

Eğer bu kadarı ile yetinirseniz sizin de düşünce dünyanız daralır.

Bu kitabın içinde önemli tarihi hatalar vardır. Bunun özensizlik mi yoksa bilgisizlik mi olduğuna karar veremedim.

3 Temmuz gibi milat olan tarih kitapta nedense 2 Temmuz olarak anılmaktadır.

Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’ye başkan olduğu tarih 14-15 Ağustos 1998 olarak belirtilmiştir.

Sn. Ecevit Kılıç, bu yanlış verdiği tarihte başkan seçilmesine Sedat Peker’in yardımcı olduğunu; Aziz Yıldırım’ın daha sonra teşekkür için Romanya’ya gittiğini söylüyor. Kitabın ilerleyen bölümlerinde hem Sedat Peker ile olan söyleşisinde hem de başka bilgilerden bunun gerçek olmadığını okuyoruz.

“E, iddianızın dayanağı nedir?” sorusunu sorma ihtiyacı duyuyorsunuz. Ama yazar bu kaygıyı taşımıyor.

Aynı şey Süleyman Saba’nın başkan seçilmesi sürecinde de bu sefer Çakıcı vasıtasıyla kurgulanıyor.

“Kanıt?”

Kanıtlamak tali bir konudur bu kitap için. Bu ilişkileri yazmak bile başlı başına bir olaydır zaten.

Nasıl, tanıdık geliyor mu?

Açıkçası yazar için araştırdıkları veya yazdıkları kendisi için yeterli olabilir. Bu konuda herkes kendi sorgulamasını yapmada özgürdür. Ancak bu başkalarının iradesini, düşüncesini etkileme şekli alırsa, bir de bu belli bir alışkanlık şekline getirilirse işte buna karşı söylenmesi gereken bir söz olmalıdır.

Bu yazı da bu anlamda sadece bir önsözdür.

Kramponların üzerindeki kir temizlenir ama zihniyet ve anlayışları kirleteni temizlemek hiç kolay değildir.

http://twitter.com/uzaygokerman