The Others Gerçeğin peşinde

Gerçeğin peşinde

10.03.2008 - 01:52 | Son Güncellenme:

Kuzey Irak’ta PKK’yı hedef alan ‘Güneş’ harekâtı askerlerin geri çekilmesindeki ABD etkisinin yanı sıra medyanın kamuoyunda yarattığı abartılı beklenti nedeniyle de sorgulanıyor

Gerçeğin peşinde

Savaş, terör ve çatışma gibi olağanüstü olaylarda gazetecilerin işleri daha da zorlaşır. Ulusal kaygılar, gerçeklerin üstünü örtmeye başlar; askeri harekât bölgelerinden aktarılan haberlerde propaganda bilginin önüne geçer. Tek taraflı iletişim “sansür”e dek uzanır.
Vietnam’da, Falkland’da, Birinci Körfez Savaşı’nda ve ABD’nin Irak işgalinde de gözlendiği gibi, “Savaşın ilk kurbanı gerçektir!” Bush yönetiminin “kitle imha silahları yalanı”nın üzerine atlayan Amerikan medyasının “gerçekleri sorgulamadık” diye günah çıkarması Saddam rejiminin son bulması beklenecekti.
Bağımsız medyanın görevi her zaman ‘hakikatin peşinde koşmak’ ve ‘savaş dili’nin cazibesine kapılmaktan uzak durmak olmalıdır.
1970’lerdeki Vietnam Savaşı’ndan ve daha çok 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana artık, televizyon ekranlarından seyrettiğimiz “Oturma Odası Savaşları”ndan söz edebiliyoruz. Patlamış mısır ve kola eşliğinde izlediğimiz “akşam haberleri” sona erdiğinde konu komşu Popstar Alaturka kıvamında bir savaş jürisi oluşturup, eksi 30 derecede süren bir harekatın erken bitirildiğini tartışabiliyoruz.
“CNN kültürü” de diyebileceğimiz bu olguyla Bağdat bombalanırken tanışmıştık. Bir düğün gecesinde atılan havai fişekler gibi bombalar gökyüzünü aydınlattığında insanların ölümcül bekleyişinden hiç söz etmeyen televizyon muhabirinin “saldırının tehdit edici güzelliği”ni anlatan cümleleri kulağa hoş geliyordu!
Ne müthiş bir harekât: Bir cerrah titizliğiyle çalışan pilotlar, “akıllı bombalar”ı hedeflerine bırakıyor ve sivillere bir şey olmaksızın askeri hedefler “etkisiz hale getiriliyordu.”

Haberin Devamı

Çifte söylem
Medyadaki Çifte Söylem konusunda Körfez Savaşı’ndaki durumu inceleyen Edward S. Herman’ın saptamaları günümüzde de geçerlidir:
“Dürüst savaş söyleminde amaç, hoş olmayan olayları akla getirebilecek dili yumuşatarak iyiliksever ve ılımlılık iddialarımızı desteklemeye yardımcı olur. Savunma Bakanlığı, başkalarının Çöl Kılıcı dediği harekâta Çöl Fırtınası dedi. Fırtına, doğal güçleri akla getirir. Körfez’deki savaş bir ‘operasyon’ oldu. Bombardıman saldırıları da ‘sortiler’, ‘yoklamalar’ ve ‘yeniden yoklamalar’dı.
İnsanları öldürdüğümüz gerçeği dilde düzenlemeler gerektiriyordu. Önceleri askeri hedeflerin yerini kesin olarak belirleyen ‘akıllı’ ya da ‘tam isabet kaydeden’ bombalarımız vardı. Hasta dokunun dikkatle çıkarılmasını akla getiren ‘cerrahi darbeler’ ile bu, bir cerrah kesinliğiyle yapılıyordu. (Kuzey Irak operasyonunda içeride parça bırakıldığını, düşünen siyasi söylemle Amerikalar’ın Vietnam ve Körfez Savaşı’ndan kalma savaş dili bile geride bırakıldı!)
Cerrahi darbe kavramı, tam olarak askeri hedeflere nişan aldığımızı ve sivilleri öldürmekten kaçınabildiğimizi iddia etmek için Vietnam Savaşı sırasında geliştirilmişti. Gerçekte ise ABD’nin ölü ve yaralı sayısını azaltmak için tesirli bir ateş gücü kullanılmış, siviller içinde gerilla balığının yüzdüğü bir okyanus olarak düşünülmüş ve onları rastgele ateş kudretiyle taşraya kaçmaya ikna etmek ABD politikasının bir parçası olmuştu.”

Haberin Devamı

‘Güneş’ harekâtı
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’taki PKK kamplarına yönelik başlattığı “kara harekâtı” medyanın yol açtığı abartılı beklentiler kadar, “askerlerin çekilmesindeki ABD etkisi” nedeniyle de sorgulanıyor.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ın “Üniformamı çıkarırım” sözleriyle ikna olmayan ana muhalefet partisi CHP, Meclis’te “genel görüşme” açılmasını istedi. İlk kez bir operasyonun sonuçları hakkında TBMM’de toplantı yapılacak olması demokrasi adına olumludur. Böylece toplumsal belleğimiz,  Kuzey Irak’a daha önce yapılan sınır ötesi harekâtların sonuçları konusunda eski bilgiler ışığında tazelenecek. Askeri çözümlerin yanısıra sivil ve siyasi çözümleri de tartışma olanağı bulacağız.
1995 yılında Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde Kuzey Irak’a yapılan “Çelik-1 Harekâtı” sırasında (20 Mart - 2 Mayıs) atılan başlıklardan seçmeler:
“Sınır ötesi PKK temizliği” (Günaydın), “Fare Gibi Kaçıyorlar” (Akşam), “Büyük Temizlik” (Türkiye), “Kuşatıldılar” (Hürriyet),  “Bitirmeden Çekilmeyiz” (Milliyet), “Çekil Baskısına Ankara’dan Rest” (Hürriyet), “Mehmetçik İş Bitmeden Dönmeyecek” (TAN),  “Mehmetçik Dönüyor” (Sabah), “Yine Girerim” (Milliyet).

Haberin Devamı

Operasyonun önünde gidenler

Gerçeğin peşinde

2008 Şubat sonundaki “Güneş harekâtı” sadece bir hafta sürdü ve özelikle görsel medyanın ekranlara çıkardığı emekli paşalar ve strateji uzmanlarının, “Bu defa PKK’nın işi bitirilmeden dönülmeyecek, ordu bahar temizliği yapacak” yorumlarına karşın birlikler 29 Şubat sabahı “sürpriz” biçimde geri çekildiler.
Oysa perşembe günü ABD Savunma Bakanı Gates’i kabulünden sonra Genelkurmay Başkanı, “en kısa süre”nin “izafi” olduğunu belirterek, Kuzey Irak’taki kalış süresi konusunda “Bir gün de olabilir, bir yıl da” diyordu. Aynı akşam Washington’da ABD Başkanı Bush’dan ültimatom gibi açıklama geliyordu: “Türkler mümkün olan en kısa sürede Irak’tan çıkacaklar.”
Genelkurmay açısından bütün bu gelişmeler bir “iletişim faciası”na dönüşürken, bir başka talihsizlik de çekilmenin Kuzey Irak bölgesel yönetimi tarafından açıklanmasıydı.
Kamuoyunu aylarca “yapıldı, yapılacak” anonslarıyla “kara operasyonu”na hazırlayan televizyonlar açısından da birliklerin dönüşü tam bir düş kırıklığı yarattı.
Görsel medya operasyonun hayli önünde gidiyor ve “Zap’tan sonra Kandil’e de girmeye” hazırlanıyordu.
Sonuçta Zap düştü, asker döndü, Kandil başka bahara kaldı!

Haberin Devamı

Genel tutum ve medya dersleri

TBMM’de bu hafta Kuzey Irak harekâtının askeri ve diplomatik boyutu, ABD etkisi üzerinde “genel görüşme” yapılacak.
Medyanın tutumunun da hem kurumların kendi içinde hem de iletişim fakültelerinde mesleki yönden tartışılmasında yarar var. Soruları şöyle açabiliriz:
1- Operasyonun Zap’tan Kandil’e uzanacağı varsayımı nereden çıktı?
2- Genelkurmay’ın servis yaptığı görüntüler dışında açık, doğru ve güvenilir bilgi içeren günlük brifingler niye istenmedi?
3- Genelkurmay’ın medyayı harekat bölgesinden uzak tutma uğraşı karşısında bölgedeki kaynaklar neden kullanılmadı?
4- Gates ve Bush’un açıklamalarından önce çekilme başladıysa eğer Ankara ve Kuzey Irak’tan sızan bilgiler çerçevesinde kamuoyu bu olasılıktan da haberdar edilemez miydi?
Türkiye’de demokrasi, asker-sivil ilişkileri ve medyanın konumu üzerine üniversitelerin yapacağı “tez” niteliğindeki çalışmalarda ‘Güneş’ harekâtı özel bir sayfa oluşturacak.