The Others Hizbullah'a göz yumuldu

Hizbullah'a göz yumuldu

17.03.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Hizbullah'a göz yumuldu

Hizbullaha göz yumuldu


85 dini amaçlı vakfı bünyesinde barındıran TESEV Başkanı Şişman'ın Hizbullah yorumu: Kendilerine yakın insanları kaçırıp kesenler islamla bağdaştırılamaz


       Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün Mayıs 1999 verilerine göre, Türkiye'deki 4241 vakıftan 517'sini dini amaçla kurulmuş vakıflar oluşturuyor. Bu 517 vakıftan 117'si kuruluş senedinde amacını "dini eğitim" olarak belirlemiş, tüm vakıflar içindeki oranı yüzde 2.7. Amacını "dini çalışma yapmak" şeklinde ifade eden 400 vakfın geneldeki oranı ise yüzde 9.6'yı buluyor.
       En çok vakıf ise elbet İstanbul'da. Türkiye'deki 4241 vakıftan 1296'sı bu kentte kurulmuş. İstanbul Vakıflar Müdürlüğü'nün kayıtlarına göre bu vakıfların 553'ü Eminönü yakasında, 417'si Beyoğlu ve 326'sı da Anadolu yakasında bulunuyor.
       Dini eğitim ve dini çalışma amaçlı vakıfların dışında kalan vakıfları da yine iki şemsiye altında toplamak olası. Örneğin insan hakları, demokrasi, hukuk gibi konularda sağ ve sol görüşe sahip vakıflar var. Öteki alanlarda da bu böyle.
       Bu bakımdan çok kaba hatlarıyla vakıflar dünya görüşleri ya da eğilimleri açısından üç grupta toplanabilir; sağ, sol, ortada. Yine aynı vakıflar organik bağları yönünden ikiye ayrılabilir: Bir şemsiye altında toplananlar ve bağımsız olanlar.
       Bu şemsiyelerden biri Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV), öteki ise Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı'dır. TÜSEV din amaçlı olmayan, çeşitli alanlarda çalışan 12'si dernek 72'si vakıf olmak üzere 90 kurumsal üyesi var. TÜSEV'in statüsüne göre kişi üyeleriyle birlikte bu sayı 107'yi buluyor.
       Sağ kanattaki Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı'na ise 85 vakıf üye.
       Şemsiye niteliğindeki iki vakfın toplam üyesi 163 vakfı çıkarırsanız, Türkiye genelindeki 4241 vakıftan 4078'inin bağımsız olduğu, daha doğrusu başka bir kuruma üyeliği olmadığı anlaşılır.

Nurcusu, Süleymancısı, hepsi var

       Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Şişman'a örgütüne üye 85 vakfın eğilimlerini soruyoruz.
       "Hepsi var içinde, diyor. Nurcusu, Süleymancısı, Faziletçisi... Siyasi eğilimleri farklı olan gruplar da vardır, dini cemaat olarak bütün cemaatler de vardır."
      
Başkanı, İzzet Yıldırım'ın Hizbullah tarafından öldürüldüğü Zehra Eğitim ve Kültür Vakfı'nı kastederek, "Zehra Vakfı yok ama" diyoruz.
       "Onlar bir cemaat değildir, bir cemaatin içinde belli bir gruptur. Bize müracaat etmedi, etseydi bakacaktık o zaman."
       (Meraklısına not: Zehra Vakfı, Nurcuların Kürt kanadının temsilcisi olarak biliniyor.)
       Yeri gelmişken Başkan Ahmet Şişman'dan Hizbullah ile ilgili dört cümle:
       "Hizbullah gibi bir hareketle Türkiye'de din devleti kurulmaz. Yüzde 90'ı kendilerine yakın olabilecek insanları kaçırıp keserek bir noktada hakimiyet sağlamak mümkün değildir. Bu hareketle İslam arasında irtibat kurmak yanlıştır. Hizbullah göz yumulmuş bir olaydır."


Teori ve pratik

       Ahmet Şişman aynı zamanda Ensar (sözcük anlamı: yardım edenler) Vakfı'nın da Başkanı. Bu vakfın çalışmalarını anlatıyor:
       "Çalışmalarımızın bir teorik, bir de pratik yönü var. Pratik yönünde biz genellikle imam hatip okullarından ve onun devamı olan okullardan mezun olan insanlarız. Güç koşullarda köylerden gelip yardımlarla okuyup yetişen insanlar olarak bu borçlarımızı ödemek, yeni gençlerin yetişmesine yardımcı olmak için imam hatip okullarına yardım ediyoruz. Çocukların fazla dindar olmasına filan dikkat etmeyiz.
       Teorik olarak da şunu yapmak istiyoruz:
       Türkiye'de farklı Müslümanlık anlayışları, algılamaları var. Biz Müslümanlığı kendi doğru kaynaklarıyla algılamaya çalışan insanların bir arada çalıştığı bir vakıf olmak istiyoruz.
       Biz Kuran - ı Kerim'in, yani İslami disiplinlerin doğru anlaşılması için orta dereceli okullar düzeyinde yayınlar yaptık. Ensar Koleji'ni açtık. Daha önce Eyüp İmam Hatip Lisesi'ni yaptırdık. Biz yaptırıp devlete teslim ediyoruz; buyrun, öğretmenini siz tayin edin, yöneticisini siz tayin edin diyoruz."
       Ensar Vakfı Başkanlığı'nın yanı sıra Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı'nın da Yönetim Dönem Başkanlığı'nı da sürdüren Ahmet Şişman; "Dönem başkanının aslında her sene değişmesi gerekir, bu sefer biraz uzun sürdü, 3 yıl oldu" diyor ve bunun nedenini şöyle açıklıyor:

Susma görevi

       "Son zamanlardaki siyasi gelişmeler dolayısıyla mümkün olduğu kadar temkinli davranmaya çalıştık. Çünkü, çok hızlı gelişmeler oldu siyaset dünyasında. Bu dönemde sivil toplum örgütlerinin her konu hakkında çıkıp konuşmasını, bir takım faaliyetlere katılmasını doğrusu, pek doğru bulmadık."
       - Aslında daha çok faaliyet için başkanlar görevde kalır, siz ise tam tersine faaliyet yapmamak için görevde kalıyorsunuz! Şimdi neyi yapmaktan kaçınıyorsunuz, neyi yapıyorsunuz?
       "Tek tek vakıflar rutin işlerini sürdürüyorlar. Bizim sivil toplum örgütü olarak topluca bir talepte bulunmamamız lazım. Bu kadar karmaşık bir ortamda bizim taleplerimizi kim karşılar ki?.. İki yıl öncesine gidersek, bazı toplantıları yapmak için izin almak bile oldukça zordu. Sonra, konuşan insanları, türkü söyleseler, şiir okusalar içeri alıyorlardı. Böyle tozdan dumandan ferman okunmadığı bir zamanda biz de ferman okumayalım diye düşündük.
       Mesela aynı işi gören birden fazla vakıf var. Mesela Hukukçular Vakfı ile Hukukçular Birliği. Biz diyoruz ki, bu insanlar zaten kıt imkanlarla hizmet ediyorlar, bu hizmetleri daha kuvvetli hale getirsinler. Kuvvetli hale getirmenin birinci unsuru..."
       Başkanın "paradır" demesini beklerken o "İstişaredir, diye devam ediyor. Bu vakfın bütün özelliği istişari mahiyettedir. İstişarenin özelliği danışmaktır, yapmak değil. Danışırsınız da yine bildiğinizi yaparsınız."


Her işin başı istişare

       Gönüllü Teşekküller Vakfı'nın kuruluşu da "istişare" ile olmuş. Vakfın 1994'te kurulduğunu, ama mazisinin 1950'lere kadar uzandığını söyleyen Başkan anlatıyor:

       "Mesela Türkiye'nin önemli bir konusuyla ilgili olarak bütün vakıflara duyuruda bulunuldu, biz şu konuda bir istişare yapmak istiyoruz, katılmak isteyenler gelsin dedik. Bu şekilde 3 yıl ayrı ayrı üç toplantı yapıldı. O toplantılara katılanlar daha sonra vakıf kurma niyetini gösterdiler. Vakıf kurulduktan sonra da dört istişare toplantısı yapıldı. Her istişare toplantısını ayrı bir üye vakıf üstlenir, masrafı o yapar. Eğer o üye vakıf yeterli imkana sahip değilse, ötekiler onu destekler."
       Osmalı'dan gelen amacına ve geleneğine bakarsanız, vakıf para toplamanın yolu değil, para vermenin yoludur, aracıdır. Servetini hizmete yatırmak isteyenler vakıf kuragelmiştir. Ama bugün vakıf kurarak para toplanıyor. Ve de hangi amaçlara hizmet ediliyor? Her biri ayrı konu. Para ve hizmet bir yana, arada bal tutup parmağını yalayanlar grubu da var.
       Bugün için para vakıfların can damarı, kimileri için ise, toplanış biçimi ve kaynağı bakımından tartışma konusu. Şimdi bu tartışmalı alana bir göz atalım.

       Türkiye'deki 4241 vakıftan 517'si dini amaçla kurulmuş. Ancak, bu 517 vakıftan sadece 117'si kuruluş senedinde amacını "dini eğitim" olarak belirlemiş