The Others İstanbul’dan Vatikan’a

İstanbul’dan Vatikan’a

03.09.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

İstanbul’dan Vatikan’a

İstanbul’dan Vatikan’a


“Hayatımın en güzel 10 yılını Türkiye’de geçirdim. Beni bir tek kimse, bir tek gün kırmadı." Bu sözler ‘Türk Papa’ olarak tanınan XXIII Giovanni’ye ait. Yani Vatikan’daki eski bir dosta


       SUNUŞ
       İtalyanca adıyla XXIII. Giovanni, Fransızcasıyla Jean, İngilizcesiyle John ve ansiklopedilerimizde kullanılan Latince resmi adıyla Johannes ile IX. Pius bugün Vatikan’daki Aziz Petrus - Senpiyer - meydanında Hıristiyanlığın yeni azizliklerine yükseltiliyorlar. Kendilerine bu paye halihazır Papa II. Johannes Paulus tarafından tevdi edilecek. Petrus, Hıristiyanlığın ilk azizi ve papasıdır. IX. Pius papalık makamını 1846 - 78 arasında işgal etmiştir ve en uzun süre papalık yapmış kimsedir. XXIII. Johannes ise 1958 - 63 arasında papa olmuştur.
       Ancak onun, Türklerin kalbinde Monsenyör Roncalli olarak büyük ve sıcak bir yeri vardır; bugünkü tören o sebeple bizim için büyük önem taşımaktadır. XXIII. Johannes bütün ömrü boyunca Türkiye ve Türkler hakkında çok derin sevgi beslemiştir. O kadar ki, “Türk Papa" diye anılmaktadır. Bundan dolayıdır ki bugün Vatikan’daki törende Türkiye, Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın başkanlığında bir resmi heyetle temsil edilmektedir.

       “Tanrı mübarek olsun! Tanrının aziz adı mübarek olsun!" Papa XXIII. Giovanni haşmetli Vatikan Sarayı’nın kırmızı atlasla kaplı çok geniş çalışma odasında Türkçe olarak böyle söyledikten sonra tatlı bir İtalyan telaffuzuyla Fransızca devam etti:
       “-Hayatımın en güzel on yılını Türkiye’de, İstanbul’da, Boğaziçi sahillerinde geçirdim. Türkleri orada tanıdım ve sevdim. Beni bir tek kimse, bir tek gün kırmadı. Sadece sıcak bir alaka, dostluk, samimiyet ve anlayış gördüm. Bana daima iyi muamele ettiler."

       Hüzünlü iç çekişler
       Sonra, iri göbeğinin üzerine koyduğu ve meşhur yüzüğü taşıyan zarif, bakımlı elini yazı masasının kenarına, muhatabının istikametinde dayadı. Bir an daldı.
       “-Bana duyurdular, Lardone’den bir talep gelmiş. (Monsenyör Lardone o sıradaki Ankara Büyük Elçisiydi. Vatikan Büyük Elçileri ‘Nonce Apostolique’ sıfatını kullanırlar). Bizim, Büyükada’da bir evimiz vardır. Onun tamiri için tahsisat istiyormuş. Dışişlerimizden masrafı lüzumsuz bulmuşlar. Ankara’da ve İstanbul’da birer binamız varken Ada’daki üçüncüsüne tahsisat ayrılmasının güç olacağını bildirdiler."
       Yaşlı papanın sesinde nostaljik bir ton vardı.
       “-Ada! Bu mevsimde, Büyükada.. Çamlar ve deniz gözlerimin önüne geldi. Sık sık oraya gider ve kalırdım. Lardone’nin isteğinin yerine getirilmesini söyledim. Bunu, benim hatırım için yapmalarını diledim. Bir gün oraya yeniden gidebilmek ve birkaç hafta kalabilmek.. Bilir misiniz, içimdeki en tatlı arzulardan biri, bu!"
       Rüyasından uyandı. Gözleri canlandı. Şöyle bir etrafına bakındı. Masasının sağına düşen köşede bir büyük dünya yuvarlağı duruyordu. Üzerine mücevherlerle işlenmiş bir haç vardı. Masanın arkasındaki duvar boydan boya bir tabloyla kaplıydı. Salonun ortasına yaldızlı bir masa konmuştu. Kırmızı kadife koltuklar odanın haşmetine renk katıyordu. Bunlardan papaya ait olanı ötekilerden yüksekteydi. Yerde, kocaman ve muhteşem bir halı seriliydi. XXIII. Giovanni sanki papaların bu tarihi odasında papalığını biraz daha müdrik halde ve hüzünlü bir edayla:
       “-Ama artık imkanı yok. Buradan ayrılamam" dedi. İçini çekti. Bundan dört yıl önce kendisi hakkında gene böyle “hüzünlü bir iç çekmesi" olmuştu. 1958 sonbaharında, Milano yakınındaki Sesto San Giovanni kasabasında bir kadın ekmek alıyordu. Radyo, Venedik Kardinali Roncalli’nin ölen XXII. Pius’un yerine yeni papa seçildiğini bildirdi. “Hay Allahım! Zavallı Ancelo’cuk.." diye hayıflandı. Fırıncı, ne olduğunu sordu. Kadın:
       “-Kardeşim, papa seçildi. Şimdi işi o kadar çok olacak ki.." dedi.
       Fırının kendi halindeki müşterisi XXIII. Giovanni’nin kızkardeşi, Assunta idi.
       Dört sene sonra vatikan’ın haşmetli çalışma odasında, Assunta’nın hayıflanmakta haklı olduğu görülüyordu.

       Türkiye yılları
       XXIII. Giovanni - tam ve İtalyanca adı AngeloGuiseppe Roncalli - Türkiye’ye 1935’te “apostolik delege - nonce apostolique" olarak gönderildi. Aynı zamanda Yunanistan’da da Vatikan’ı gayrıresmi şekilde temsil edecekti. O sırada Kilisedeki rütbesi başpiskoposluktu. Monsenyör Roncalli tam on yıl İstanbul’da yaşadı. Pangaltı’da, Notre Dame de Sion Okulu’nun arkasındaki dar sokak üzerinde bulunan Vatikan Büyük Elçiliği binasına gidenler bugün dahi (Yazı 1982’de yazılmıştır) Monsenyör Roncalli’nin hatırasını bulabilirler. Birinci kattaki, kırmızı ipek kumaş kaplı kabul salonunu o tanzim ettirmiştir. Binayı o düzeltmiş, donatmış, güzelleştirmiştir.
       Monsenyör Roncalli, Türkiye’ye derin bir aşkla bağlandı. Daha iyisi, bizim meselelerimizi bize sempati dolu halde anlamaya çalıştı ve anlattı.
       Papa XXIII. Giovanni Vatikan’daki odasında güleç bir yüzle ve bazı Türkçe kelimeler kullanarak İstanbul hatıralarında uzun uzun bahsetti.

       Atatürk’ü anlamak
       “-Türkiye’te sivil kıyafet giyen ilk din adamı ben oldum. Atatürk din adamlarının mabetler ve ibadet dışında sivil giyinmeleri hususunu kanunlaştırınca herkeste bir şaşkınlık belirdi. Şimdi ne olacaktı? Şaşıranlar arasında Müslüman din adamları, imamlar da vardı. Hele Hıristiyanlar, ne yapacaklarını büsbütün bilemiyorlardı. Fener Patrikhanesi müteredditti. Ben hepsini bir toplantıya çağırdım. Kendilerine, kanunun kabul edilmesiyle birlikte, sivil kıyafet giyip sokağa çıkacağımı söyledim. Ceketimin altına kolalı bir beyaz yaka takacaktım. Buna müsaade ettikleri takdirde, devam edecektim. Onu da uygun bulmazlarsa, istenileni yapacaktım. Atatürk’ün bu şekilde davranışının sebebini mükemmelen anlıyordum. Beyaz yakama hiç kimse sesini çıkarmadı. Zaten sonra, herkes alıştı."
       Papa biraz durdu. Maziyi tekrar yaşıyor gibiydi.
       “-Mesele, alışmak meselesi. İnsan alışınca müsamaha kendiliğinden geliyor. İstanbul’da bir süre oturduktan ve temas sağladıktan sonra bir husus dikkatimi çekti. Hıristiyanlar, dualarımızda, Tanrıyı çeşitli dillerde tebcil ediyorduk. (Tebcil = Ululaştırma). Her kilisede, umumiyetle başka kiliselerin mensubu olan milletlerin dili de bu iş için kullanılıyordu. Dikkatm ettim: Türkçe yoktu. Halbuki, Türkiye’de bulunuyorduk. O zaman, kiliselerin başları kendi aramızda toplandık. Son duayı Türkçe olarak da yapmak lüzumunu belirttim. Anlamadılar. Türkçe tuhaf geliyordu. Sonra, Türkleri başka grup sayıyorlardı. Tanrının bir olduğunu hatırlattım. Dinlerin kardeş sayılması gerektiğini söyledim. Denim, dualarımda Türkçeyi de kullanacağımı bildirdim. Nitekim ertesi haftadaki duada Türkçe olarak ‘Tanrı mübarek olsun! Tanının aziz adı mübarek olsun!’ dedim. Bu, geniş akisler uyandırdı. Sonra, herkes alıştı. İnsanların kalbi aşk ile dolu bulunursa, her şey öylesine kolaylaşır ki.."

       Şifreli bir telgraf...
       Papa XXIII. Ciovanni (kendisini Aziz’liğe götürecek) bu makama seçilişinden tamıtamamına 77 yıl önce, 1881 (Atatürk’ün de doğuş yılı) sonbaharında İtalya’nın Bergamo şehri civarında bir köy evinde dünyaya geldi. Doğumundan birkaç saat sonrası annesi loğusa yatağından kalktı, oğlunu kucağına aldı ve kocasıyla birlikte küçük Aziz (Saint) Giovanni kilisesine koştu. Uyumakta olan rahip uyandırılınca bir hayli söylendi; “bu saatte vaftiz mi olurdu?" Anababa şiddetle itiraz ettiler: Yani bu saatte çocuk, vaftiz olmaksızın geri mi götürülecekti? Böylece o gece, 1958 yılında kilisenin başına XXIII: Giovanni adıyla geçecek Angelo Giuseppe Roncalli bunun bir saliki oldu.
       Bugünün Papası I. Dünya Harbi’nde askere alındı ve İtalyan ordusunda önce çavuşluğa terfi etti, arkadan teğmen oldu. Böylece insanlığı ateşe veren felaketi gözleriyle gördü, tadını taddı. Savaşı takiben Papa XV. Benedikt kendisini Roma’ya çağırdı. Genç rahibin istikbali açılmıştı. 2. Dünya Harbi bitmek üzereyken İstanbul’da Nonce Apostolique idi.
       Roncalli bir akşam Vatikan’dan şifreli bir telgraf aldı. Sekreteri izinli olduğundan şifreyi kendisi çözdü. Çözmü ve hayretler içinde kaldı; “Herhalde bir yanlışlık var" diye düşünmeden edemedi: Kendisine Paris Nuncio’luğuna tayin edildiği bildiriliyor ve hemen görevi başına gitmesi isteniliyordu.

       Paris’i fethetti
       Paris! Burası Vatikan temsilciliklerinin en önemlisiydi. Roncalli’ye ortada bir yanlışlık bulunmadığı duyuruldu, fikir doğrudan doğruya Mukaddes Pedere aitti.
       Roncalli Paris’e gitti ve çok iyi bir Nuncio oldu. Az zamanda Paris diplomatik çevrelerini adeta fethetti. Orada sekiz yıl kaldı. Paris’te bir eski dost ile buluştu: Türkiye Büyükelçisi Numan Menemencioğlu. Bugün hala Papa bir Türk’ü kabul etti mi, kendisine mutlaka Menemencioğlu’ndan sitayişle bahseder.
       Roncali’ye kardinalliği de Paris’teyken geldi; Katolik kilisesinin en önemli makamlardan Venedik Kardinalliği’ne tayin edildi. Orada da kısa zamanda şehrin en gözde kimasi haline geldi. Zaten Venedikliler şöhretini bildiklerinden onu bir gondol filosuyla karşılamışlardı. Papa XII. Pius öldüğünde o görevdeydi ve papalığın en kuvvetli iki adayından biriydi. Ötekisi, Kardinal Agagianyan idi. Fakat rakibinin iki büyük handikapı vardı: İtalyan değli, Ermeniydi; fazla gençti, 63 yaşındaydı. Seçici kardinallerin çoğu “uzun sürecek bir papalıköa taraftar değildi. Roncalli, 77’sindeydi. (5 sene sonra, 82 yaşında öldü).
       Böylece XXIII. Giovanni, ortadan papa olarak çıktı.
       Ama XXIII. Giovanni ortadan bir papa olmayacağını kuvvetli şahsiyetiyle daha baştan gösterdi.