Vitrin Henüz heyecanlanmadım!

Henüz heyecanlanmadım!

13.03.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Henüz heyecanlanmadım!

Henüz heyecanlanmadım
Henüz heyecanlanmadım!
Emre AKÖZ

Reklamcılık üzerine bir yazı okumuştum. Yazar gelmiş geçmiş en güzel reklam spotlarından birinin pazarlarda duyduğumuz o ünlü cümle olduğunu söylüyordu: "Haydiii, batan geminin malları bunlar!"
Ucuzluk ve kalite fikrini (dönemin şartları içinde) bu kadar etkili bir biçimde dile getirmenin müthiş bir yaratıcılık olduğunu söylüyordu analizi yapan kişi. Şöyle:
Mallar batan gemiden çıkmıştı. Yani kıyıya vurmuştu. Satıcı da bunları çok az emek ve para sarfederek toplayıp, pazara getirmişti. Bu yüzden mallar son derece ucuzdu.
Peki ama kaliteli miydi bakalım? Evet öyle ve bunun da kanıtı malların bir gemi tarafından getirilmesiydi. Türk kıyı ticareti ve gemicilik sistemi yeteri kadar gelişmediği için gemiyle getirilen malların Avrupa ya da ABD kökenli olduğunu hemen anlıyorduk.
Düşünsenize dört kelimeden oluşan bir cümlenin içine, bir kısmı gerçek bir kısmı hayali, ne kadar çok ilişki sığdırılmıştı!
Siyasal sloganların bahsi geçtiğinde ise, yine reklamcılar 1950 yılında Demokrat Parti'nin kullandığı, "Yeter, söz milletin" spotunu pek beğenirler. Bu üç kelime Türkiye'yi (iyi ya da kötü) derinden etkileyecek bir değişimin simgesi haline gelmişti. Aynı şekilde (içi boş dahi olsa) Refah'ın, "Adil düzen" sloganı ne kadar çok insanı kendine çekmişti...
Bugünkü sloganlara reklamcılık açısından bakmaya çalıştığımda ben şöyle esaslı bir cümle göremiyorum. Tabii bu yargıma, "Sözlerin ne önemi var, artık önemli olan görsellik," diye itiraz edilebilir. Tamam ama panoları, tişörtleri, çıkartmaları, flamaları göz önüne aldığımızda yine de sözcüklerin önemini yadsıyamayız.
Ben bu yazıyı kaleme alırken iki partinin sloganları belirginlik kazanmıştı. Biri DYP'nin kullandığı "Ya ..., ya ...!" formülü: "İşsizlik, ya bitecek ya bitecek," gibi... Bence DYP'yi hatırlatması açısından iyi bir spot. Çünkü okur okumaz akla Çiller'in bir vakitler söyledikleri geliyor. Fotoğrafını görmeseniz bile, "Bu Çiller'in sözü," diyorsunuz içinizden. Tamam da eski değil mi aynı zamanda? Son iki üç yıl içinde Türkiye'de neler neler oldu, siz hala aynı spotu kullanıyorsunuz. Gorbaçov'un alnındaki leke gibi: Bu tür bir lekeye sahip tek liderdi Gorbaçov ama o kadar. O işaretin Gorbaçov'u hatırlatmasının ötesinde bir anlamı, bir derinliği yoktu.
Diğer bir slogan ise ANAP'ın kullandığı, "Sessiz çoğunluğun sesi." Şık bir formülasyon. Ahenk var cümlede. Ancak, "Ağzı olan konuşuyor," gibi bir reklam spotunun çok tuttuğu bir çağda, yani sarhoşundan profesörüne hemen her kesimden vatandaşın az ya da çok TV'de konuşma imkanı bulduğu bir devirde "Sessiz çoğunluk" kim oluyor? Medya çağında sessiz çoğunluktan bahsetmek mümkün mü? Ben slogan üreticisi değilim ama sorun sessizlikten ziyade kaotik bir konuşma döneminde "aklı başında laf edenlerin ortaya çıkmaması" gibime geliyor.
Yukarıda söylediklerimden hareketle, "Demek ANAP'a ya da DYP'ye oy vermeyecek," diye düşünmenizi istemem. Konu o değil. Sadece reklamcılık mantığı açısından siyasi sloganlara bakışımı anlatmaya çalışıyorum. Sonuç: Henüz heyecanlanmadım!

e-mail: eakoz@milliyet.com.tr
faks: 0212 5056431