Vitrin İki yüzümüz

İki yüzümüz

06.03.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

İki yüzümüz

İki yüzümüz
İki yüzümüz
Emre AKÖZ

Geçen hafta cumartesi günü Türk Müziği Dernek ve Vakıfları Dayanışma Konseyi bir panel düzenledi. Taksim Atatürk Kitaplığı'ndaki panelin konusu "Kitle İletişim Araçlarının Milli Kültür Üzerindeki Etkisi"ydi.
İTÜ öğretim üyelerinden Göktan Ay'ın yönettiği etkinliğe müzisyen Hasan Cihat Örter, TRT2'nin Program Müdürü Erginsoy Acarbaş, gazeteci Mehmet Nuri Yardım'la birlikte ben de katıldım. Panelin tartışma odağı, sizin de tahmin edeceğiniz gibi, televizyonlardaki uyduruk programlardı. Sadece konuşmacılar değil salondaki dinleyiciler de bu konuda aynı fikirdeydi. Onlar da yakınıp duruyorlardı incir çekirdeğini doldurmayacak tartışmalardan, kavgalardan... Beşinci sınıf esprilerin yapıldığı eğlence programlarından... Aynı elbiseyle bir günde sekiz kanal dolaşarak uzaktan kumanda aletini dumura uğratan, "zapping" mantığını darmadağın eden şarkıcılardan...
Evet hep beraber yakınıyorduk ama aynı zamanda da hep beraber izliyorduk o programları... Çünkü reytingler bunu gösteriyordu.
Bundan iki hafta önce arkadaşlarımız Ali Alüboğlu ile Semra Kardeşoğlu'nun geniş çaplı haberini GazetePazar'da okumuşsunuzdur. Seyircinin, deyim yerindeyse, "iki yüzlü" olduğu sonucu çıkıyordu o haberden. Tüm araştırmalar bu yöndeydi. İnsanlar bir yandan yakınıyor, bir yandan da izliyorlardı.
Peki bu bir çelişki miydi? Ya da şöyle soralım: Bu ne tür bir çelişkiydi? Nasıl oluyordu da bunca yakınmaya karşı o programlar tavan yapıyordu?
Bu konuya biraz olsun açıklık getirmek için panelde verdiğim bir örneği sizinle de paylaşmak istiyorum...
Reklam sektöründe çalışan bir arkadaşım anlatmıştı... Bir şampuan firması için kampanya düzenleyeceklerdi. Bunun için de önce anket yaptırmışlardı. Firmaların pazar payı neydi? Hangi tür tüketici hangi markayı tercih ediyordu? Bu tercihin ardında ne gibi faktörler vardı?
Evet, dünyanın parasını dökerek çalışmayı gerçekleştirmişlerdi. Ama o da ne? Ortaya çıkan veriler bir tuhaftı. Çünkü buna göre günde 100 bin değil mesela 500 bin şampuan satılması gerekiyordu! Peki bu farkın nedeni neydi? Çok basit: Anketçiler karşılarına dikilip soru sormaya başladıklarında insanlar "gerçek" durumlarına göre değil "arzu" ettikleri ya da "anketörün hoşuna gideceğini" düşündükleri cevabı veriyorlardı. Şampuan konusunda da böyle olmuştu. Aslında marketlerden aldıkları "açık" şampuanı kullanan tüketiciler, anketçilere reklamlardan akıllarında kalan ya da kullanmayı hayal ettikleri bir markanın adını veriyorlardı! Bunun üzerine reklam şirketi taktik değiştirmiş ve anket yapmak yerine yüz yüze, uzun görüşmelerle gerçeği saptamaya karar vermişti.
Bence TV programlarına karşı tavrımız da farklı değil. Anketçi karşımıza çıktığında, "ahlaka aykırı", "uyduruk" hatta "saçma" programlardan yakınıyoruz. Ama anketçi arkasını döner dönmez tam da o programları izliyoruz. Neden? Cevap galiba çok basit: Çünkü eğleniyoruz! Kahkaha atarak ya da küfrederek... Ama kesinlikle eğlenerek.
Ben henüz bunun dışında bir cevap bulamadım. Sizin var mı?

e-mail: eakoz@milliyet.com.tr
faks: 0212 5056431