Abbas Güçlü
BİRKAÇ yıl önce şaşaalı şekilde bir vakıf kuruldu. Hemen ardından, Türkiye'deki tüm kalburüstü vakıf ve dernekler, bu vakıflar üstü vakıfta bir araya gelmeye başladı.
Büyük hedeflerle yola çıktı. Sivil toplum örgütlerinin sesi olarak hükümete, gerekirse devlete karşı tavır alacak, medya gibi dördüncü kuvvet olacaktı.
Böylesi görkemli bir vakfa, görkemli bir başkan gerekiyordu. Kısa sürede de bulundu.
YÖK başkanlığından sonra, protokol dışı kalan Doğramacı için, bu makam biçilmiş kaftandı. Hemen kabul etti. Ama bir sorun vardı! Vakfın kurulması için büyük çaba gösteren Zekai Baloğlu ne olacaktı? Onun da çaresi bulundu. Biri mütevelliler heyeti ve yönetim kurulu başkanı oldu. Yani onursal başkanlık görevini üstlendi, diğeri de genel sekreter olarak aktif patronluğa getirildi.
Uluslararası birçok önemli kuruluşa üye oldular. Şaşaalı toplantılarla, sağa, sola epey hava bastılar. Ama aradan aylar, yıllar geçti. Bir türlü o başlangıçtan beri ağızlarda sakız olan ağırlığını hissettiremedi. Anlayacağınız, büyük amaçlarla yola çıkan pek çok vakıfta olduğu gibi 3. sektörde de dağ fare doğurdu.
Hizmet üretmede, arzulanan atılımı gerçekleştiremeyen 3. sektör vakfı, son genel kurulunda, kendisine hiç yakışmayan düzeysiz tartışmalara ev sahipliği yaptı.
Doğramacı'yla, Baloğlu arasındaki tartışma öylesine düzeysizleşti ki, Sabancı, bu ne rezalet diyerek, salonu terk etti. Doğramacı, tüm görevlerinden istifa etmek zorunda kaldı, Baloğlu'na da iki aylık ek süre tanındı.
Baloğlu'nun, vakıf adına hazırlanan bir yasa tasarısı için Cumhurbaşkanı'ndan aldığı randevuyu, Doğramacı'nın iptal ettirmesi, gerginliğin daha da tırmanmasına, ağızların bozulmasına gerekçe oldu. Sonunda Rahmi Koç, oturum başkanlığına seçilerek, katılanları, katıldıklarına bin pişman eden toplantı bitirilebildi.
Sonuç olarak, Doğramacı'nın istifası şipşak kabul edildi. Baloğlu'nun da kızağa çekilerek profesyonel genel sekreter seçilmesi kararlaştırıldı. Geçici başkanlığa da Aydın Bolak getirildi. Ayrıca tartışmalara neden olan taslak ve hazırlanan manifesto için de ayrı ayrı komisyonlar kuruldu.
Alınan en önemli karar ise, yaşanan "rezaletin" kesinlikle basına duyurulmamasıydı...