Abbas Güçlü
27 Mayıs ve 12 Mart'ı hiç hatırlamıyorum. Ama 12 Eylül'ü dün gibi anımsıyorum. Gün geçmiyordu ki, üniversitede bir olay çıkmasın, sokaklar kan gölüne dönmesin. Ortalığı karıştıranlar öyle büyük kalabalıklar değildi. 30 bin kişilik üniversiteyi karıştırmak için 300 kişi yetiyordu. Yüzde birlik azınlık, yüzde 99'un eğitim hakkını elinden alıyor ve derslere günlerce ara veriliyordu.
Büyük çoğunluk hep seyretti. Polis de zaman zaman seyretti, zaman zaman taraf oldu. Meclis ise, şu anda olduğu gibi yine aymazlık uykusundaydı.
Sonunda beklenen oldu. Askerler yönetime el koydu.
Ecevit'li ve MC'li koalisyonlarla devlet yönetiminde kök salmaya başlayan dinci kadrolaşma, 12 Eylül'den sonra derinden, Özal'la birlikte de açıktan açığa devleti ele geçirmeye soyundu.
Aşırı solcular ya hapse, ya da mezara gidiyordu. Sağcıların ise hükümet olma gibi bir niyetleri yoktu. Merkez sağ ve sol ise, politikacılıktan başka yapacak bir işi olmayan beceriksizlerin elinde oyuncak olmuş, adete sivil diktatörlükler ilan edilmişti.
Eğitim, çocuk ve gençlerimiz, Türkiye'nin geleceği umurlarında değildi. Bütün hesapları günü kurtarmaya yönelikti. Öyle görmüşler, öyle yapıyorlardı.
İşte böylesine aymazlığa düşüldüğü bir dönemde, boşluğu Erbakan ve Fethullah Hoca doldurdu. Devleti içten içe ele geçirmek için, eğitime her şeyden çok daha fazla önem verdiler. Ama eğitime verdikleri bu önem, Türkiye'nin çağdaşlaşması, bilgi çağını yakalaması, Atatürk Cumhuriyeti'nin ilkelerinin sonsuza dek yaşatılması için değil, kendilerini iktidara taşımak içindi. Ve istedikleri de oldu.
10 yıl önce Erbakan'ın başbakanlığına gülüp geçenler, Fethullah Hoca'yı Erbakan'a karşı denge unsuru görenler ve hala bu ortamın baş yaratıcılarından Süleyman Demirel'den medet umanlar, sıcak koltuklarında otura dursunlar.
Oy zamanı oy vermeye gitmezseniz, eleştirmeniz gereken ortamda sus pus olursunuz, bir telgaraf, telefon ya da faks çekmeye üşenirseniz, tabii ki güçlenen hep onlar olur.
Siz susmaya devam edin, onlar sizin adınıza konuşsun. Eğer sizin sesiniz Sultanahmet'tekiler ise, eğer sizin görüşleriniz Erbakan'ın elindeki fakslarsa, bir diyeceğimiz yok.
Yüzde 20'lik halk ortada, peki yüzde 80'i nerede?
Türkiye, sadece militanların değil, sessiz çoğunluğun da sesini duymak istiyor.
Ülkeyi karanlığa götürmek isteyenler için, bırakın başka hayalleri, bir faks, bir telefon, bir telgraf yeter de artar bile...