Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Üniversite kontenjanları geçen yıl yüzde 20 arttı. Ayrıca öğrenci affı çıkartıldı.
Bu yıl da yüzde 15’lik bir artış söz konusu.
Medya, kontenjan artışlarını dünden bugüne hep “müjde“ olarak veriyor. Dünkü gazetelerde de yine aynı başlıklar vardı.
Gazeteciler olarak eğer her habere yaklaşımımız böylesine yüzeysel ise, yandık. Kim bilir hangi haberlerde de neleri göz ardı ettik!..
Rektörlerin neredeyse tamamına yakını kontenjan artışından müthiş rahatsız. Çünkü, altyapıları bu kadar artışı kaldıracak bir yapıya sahip değil.
Ama asıl önemli olan, popülizm için açılan üniversitelerden mezun olan gençlerin durumu.
Şu anda sadece 250 bin civarında işsiz öğretmen var. Diğer meslek gruplarının her birinde de istihdam fazlası on binlerce kalifiye eleman bulunuyor.
Tıp, hukuk ve birçok mühendislik için bile artık mezuniyet sonrası iş garantisi yok.
İşsizler arasında en yüksek oran, üniversite mezunlarında. Şimdi durum böyleyken, YÖK’ün üniversite kontenjanlarını artırmasına sevinmek mi gerekir, yoksa düşünmek mi?
YÖK ille de bir kontenjan artışı yapacaksa, bunu topyekûn değil, Türkiye’nin ve dünyanın gidişatına göre yapmalıydı. Hatta ciddi bir yeniden yapılanma sürecine girerek, meslek çeşitliliğini artırmalıydı.
Tanımlanmış ve eğitimi yapılan meslek çeşitliliği, ülkemizde 1000’in altında. Çağdaş ülkelerde ise 10 bine yakın.
Onlar ihtiyaç duyulan alanlara göre eğitim çeşitliliğini artırıyorlar. Biz ise işsizler ordusuna yeni katılımlar sağlayacak fakültelerin kontenjanlarını artırdıkça artırıyoruz.
Çünkü en kolayı ve en çok prim getireni bu.

Gençler kimin umurunda
“Cahil mi kalsınlar” ya da “Üniversite mezunu olmak, lise mezun olmaktan daha iyidir” diyenler elbette çıkacaktır.
İşte o zaman hem bireysel olarak hem de ülke olarak, artırılan kontenjanların getirisine götürüsüne iyi bakmak gerekir.
Gençlerin üniversiteye girebilmek ve mezun olabilmek için en az 6-7 yılı gidiyor. Ortalama 30 bin lira da masrafları oluyor. Çektikleri stres ve yaptıkları fedakârlık ne para, pulla ölçülebilir ne de başka bir şeyle.
İşte bu yüzden kontenjan artırımında her şeyin enine boyuna düşünülmesi gerekir.
Artırılan kontenjanlar boş mu kalacak? Şimdilik hayır.
YÖK bu konuda kapsamlı bir çalışma yapmak zorunda. Örneğin ilk adım olarak, hangi fakülteye kaç kişi yerleştiriliyor, kaçı kayıt yaptırıyor? Ve en önemlisi de 4 yılın sonunda kaç kişi mezun oluyor?
Bazı fakültelerde her 100 öğrenciden 50’den fazlasının, kazandığı bölümü bıraktığını biliyor musunuz!..
Böylesine bir israf olabilir mi?
Bir yanda çok kıt kaynaklar, öte yanda hovardaca harcanan trilyonlar ve hovardaca harcanan bir gençlik.
Yeni üniversitelerin açılmasına, kontenjanların artırılmasına karşı mıyız? Elbette hayır. Keşke daha fazlası açılsa. Ama üniversiteleri çok yakından tanıyoruz. Mezunların halini çok yakından izliyoruz.
Gördüğümüz tablo hiç de parlak değil. Özellikle yeni kurulan üniversiteler çok büyük sıkıntı içerisinde. Eskiler burunlarından soluyor. Mezunlar ise intihar noktasında.

Reform şart ama
Yükseköğrenim konusunda bir reform kesinlikle şart. Girişten mezuniyete kadar hemen her konuda çok önemli sorunlar var.
AKP iktidarı döneminde bu alanda hiç adım atılmadı. İlk yıllarda YÖK ve Çankaya engeli vardı. Şimdi ise her yer dikensiz gül bahçesi ama ona rağmen hiçbir irade ortaya konulabilmiş değil.
Örneğin bir Yükseköğretim Şûrası düzenleyerek ilk adımı atabilirler.
Girişten mezuniyete, kapatılacak fakültelerden yeni açılacak programlara, istihdamdan öğretim üyesi yetiştirmeye, vakıf üniversitelerinden yabancı üniversitelere kadar hemen her şey konuşulabilir. Ve eğer önyargı ve dayatmalardan uzak durulursa da ortaya ciddi bir yol haritası çıkabilir.
Zaten AKP iktidarının en büyük eksiği de o.
Özetin özeti: Üniversiteler günü kurtarmak için değil geleceği inşa etmek içindir!..