Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hemen her konuda olduğu gibi, geleceğe yönelik olarak da yüzlerce tahmin yapılabilir. Zaten yapılıyor da.
Bunlardan biri de on yıl sonra bugün, önünde milyonlarca öğrencinin kuyruk oluşturduğu üniversitelerin boş kalacağı yönünde.
On yıl önceki tahminler üniversite önündeki yığılmanın daha da artacağı ve 2010 yılına gelindiğinde 3 milyonu bulacağı şeklindeydi. Ama tahminler altüst oldu. Başvuranların sayısı öngörülenin yarısında kaldı.
Peki on yıl sonra, üniversiteler öyle iddia edildiği gibi boş kalabilirler mi? Evet demek ne kadar zorsa, hayır demek de bir o kadar zor. Ancak ortaya konulan savlar da pek de yabana atılacak cinsten değil.
İsterseniz gelin önce onları ele alalım, sonrasında da olabilirliklerini tartışalım.
İşte öngörüler:
-  Üniversite sayısı ve kontenjanlar giderek artıyor. On yıl içinde üniversite sayısı 200’e kontenjanlar da 600 bine yükselebilir. 
-  Üniversite mezunu işsiz sayısının her yıl katlanarak artması nedeniyle, hemen her alanda istihdam fazlası gençlerin sayısı 50 binlere ulaşabilir. Bu da pek çok alanda kontenjanların boş kalmasına neden olabilir. 
-  Üniversitelerin yeniden yapılanma içine girmeleri olanaksız gözüküyor. Bu konuda ne YÖK ve DPT’nin ne de üniversitelerin cesur adımlar atabileceklerine yönelik bir işaret yok. 
-  Üniversite ve dershaneleri işsizlik oranını düşüren “oyalama merkezleri” olarak gören siyasilerin bu tutumlarını değiştirmeleri mantık ölçüleri çerçevesinde olası değil.
-  Meslek yüksekokulları ve benzeri mesleki eğitim veren sertifika programlarının giderek önem kazanması fakültelere olan talebi daha da azaltacak. 
-  Devlet üniversiteleri gibi vakıf üniversiteleri sayısında da patlama yaşanacak. Dolayısıyla üniversiteye giriş çok kolay hale geleceğinden, üniversite eğitimi sürekli olarak ileriki yıllara ertelenecek. 
-  Üniversite diploması askerlikte avantaj sağlıyor olmaktan çıkacağı için en azından bu amaçla yükseköğrenime yönelenlerin sayısını azaltacak.
-  ABD’de yapılan araştırmalar yüksek lisans yapanların daha erken hayata atılan üniversite mezunlarına göre hem ekonomik hem de statü açısından geride kalmaları yüzünden ilginin azaldığını ortaya koyuyor. Aynı durum Türkiye’de daha erken işe yönelmeleri yani üniversite öncesinde hayata atılmayı beraberinde getirebilir.
-  Bu arada ülkemizde de nüfus artış oranlarının giderek azaldığına da özellikle dikkati çekmek istiyoruz. Okula başlayan öğrenci sayısı 1.5 milyonlardan 1 milyon 300 binlere indi. 10-15 yıllık bir süreçte 1 milyona da inerse şaşırmamak gerekir.
Benzeri öngörülerin sayısı çok daha fazla artırılabilir. Peki ne kadarı gerçekçi, ne kadarı şişirilmiş, bunu zaman gösterecek.
Ama ortada bir gerçek var, ÖSS başvuruları bu yıl 200 bin azaldı ve “İlle de üniversite” diyen gençlerin sayısı her yıl düşüyor.
Aynı durum birçok AB ülkesinde yaşandı. En az 30 yıldır hiçbir yeni üniversite açılmamasına rağmen kontenjanlarını dolduramıyorlar. ABD’de de durum farklı değil.
Giderek artan sayıda yabancı öğrenciye ihtiyaç duymaları da bu yüzden. Bizim üniversitelerimizin de özellikle vakıf üniversitelerinin dış pazarlara açılması bu açıdan çok önemli. Yoksa onca yatırımları boşa gidebilir. İleri göremeyenlerden bir bölümü de yok olabilir.
MEB Yükseköğretim Genel Müdürlüğü’nde, YÖK’te, ÜAK’ta, DPT’de ya da TBMM Eğitim Komisyonu’nda bu yönde beyin fırtınaları yapılıyor mu? Keşke yanılan biz olsak!
Özetin özeti: Bugünü kurtardık da on yıl sonrası mı kaldı diyenler çıkabilir. Ama biz yine de hatırlatalım.