Tam Gün Yasası ne zaman gündeme gelse, sağlık sektöründe sular fokur fokur kaynar. Yine öyle oldu. Dün, Yazı İşleri’ndeki sabah toplantısında uzun uzadıya bu konuyu tartıştık. Söz eğitim ve sağlıktan açılınca, hiç konuşmayan arkadaşlar bile konuşuyor. Bu da zaten konunun önemini fazlasıyla ortaya koyuyor.
Yayın Yönetmenimiz Sedat Ergin, toplumun genelini ilgilendiren kitlesel haber olduğunda daha bir hassas ve takipçi oluyor. Detaylara iniyor, herkesin anlayabileceği bir dille kaleme alınmasını istiyor. Gözden kaçan haberler olduğunda da hiç gocunmadan “Haberi atladık ama yine de verelim. Çünkü bizim okurlarımızın da bu gelişmelerden mutlaka haberdar olması gerekir” diyor.
Masa başında bazen bir konu üzerinde çok konuşup, çok az haber yaptığımız da oluyor. Ama Tam Gün Yasası öyle olmayacak. Konuyla ilgili tüm ayrıntıları A’dan Z’ye haber sayfalarımızda bulacaksınız...
Her iktidar döneminde sağlıkta Tam Gün Yasası en az birkaç defa gelir. Yasalaştıktan hemen sonra değiştirildiği de oldu. Daha taslak halindeyken vazgeçildiği de. Görünen o ki AKP, bu konuda nabız yokluyor. Sektörün ve kamuoyunun tepkilerini ölçüyor. Sanki biraz da dayatma var.
Yasalaşır mı? Evet yasalaşır. Ama çok uzun ömürlü olmaz. Genel kanı bu yönde.
Şikâyetlerin bini bir para. Kadrolaşmadan haksızlıklara, kaynak yetersizliğinden ayrımcılığa kadar bir dizi itiraz var.
Tasarı keşke artık son halini alsa da değerlendirmeler ona göre yapılsa.
Kanun, halka sunulan sağlık hizmetlerini daha da yaygınlaştıracak mı yoksa kısıtlayacak mı? Çalışanların haklarını güvence altına alıp artıracak mı yoksa çok daha kolay kapı önüne mi konulacaklar? Onu da zaman gösterecek.
Tuz da kokarsa!..
Dünkü yazımın başlığı ‘İlahiyatçıların da sorunları var’ şeklindeydi. Anlaşılan o ki bu konudaki sıkıntı ve tartışmalar bilinenlerin çok ötesinde. YÖK, kontenjan artışlarına yönelik açıklama yaptı. “Üniversiteler istedi biz yaptık. bu konuda eleman ihtiyacı da çok fazla” dedi. Dikkat çektikleri önemli bir ayrıntı ise üniversiteler meslek okulu değilmiş. Keşke öyle olabilseydi. Halleri ortada!..
Bu arada ilahiyatçıların isyanı devam ediyor. En önemlisi de bu konuda da güven erozyonu yaşanması. İşte mektup:
“Diyanet Eğitim Merkezi mezunları hakkındaki yazınızdan dolayı ilginize teşekkür ederim. Ancak size mektup gönderen arkadaşımız iyi niyetle sorunları detaylandırmaktan uzak durmuş. Şunu belirtmek gerekir ki biz Diyanet Eğitim Merkezi kursiyerleri olarak 20 Temmuz’da mezun olacağız.
Bırakın bize vaat edildiği gibi müftü ya da vaiz olmayı, mezuniyetten sonra görev yapacağımız yerleri bile çeşitli kademedeki kişilere ‘torpil’ yaptırmak suretiyle ancak bulabiliyoruz. Biz bu sorunları önceden de bazı bakan, milletvekili vb. büyüklerimize ilettik.
Yalnız Diyanet’in bu kişilere verdiği cevap hep aynı: ‘Biz standart bir şekilde atamaları yapıyoruz. Bu kursiyerlerin tamamı vaiz ve müftü olmaktadırlar.’ Fakat işin aslı hiç de öyle değildir. Vaizlik kontenjanı yokluğundan atamalarımızı yapamadığını belirten Diyanet, İlahiyat’tan sonra eğitim merkezi okuma şartı aramaksızın 07.11.2008 tarihli duyurusuyla 200 adet bayan vaiz almıştır.
Yine uygulanagelen teamül olarak Eğitim Merkezi bitirme ve Vaizlik Yeterlilik Sınavı bizlere 30 ay ders veren eğitim merkezlerinde yapılmaktayken, Diyanet’in başkan yardımcısının ifadesiyle: ‘Üç tane doktora öğrencimizin ricasıyla sınavlar başkanlık merkezine alındı’ şeklindeki bir uygulama maalesef Diyanet’in bizlere verdiği değeri göstermesi bakımından önemlidir. Bizler Diyanet personeli olarak artık Diyanet’teki saltanatın son bulmasını istiyoruz.
Kendi personeline hitap ederken, ‘Önce adam olun’ diyen bir yönetim istemiyoruz. Bizler eğitim merkezleri kursiyerleri olarak hakkımız olmayan hiçbir şey istemiyoruz. Sadece bize verilen vaatlerin yerine getirilmesini ve bizlere ilk olarak 20 Temmuz’da eğitimi bitirirken vaizlik yeterliliğinin verilmesini ve artık hak ettiğimiz muameleyle karşılaşmak istiyoruz...”
Özetin özeti: Diyanet umarız bu seslere kulak verir.