Yazarlar Ankara... Fazıl Say... Çocuklar...

Ankara... Fazıl Say... Çocuklar...

30.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ankara... Fazıl Say... Çocuklar...

Ankara... Fazıl Say... Çocuklar...


       Sahnede Bilkent Senfoni Orkestrası. Şef Alexander Dimitriev. Piyanoda Fazıl Say... Çaykovski'nin birinci piyano konçertosunun ilk notaları... O müthiş görkemli giriş ve işte, piyanoyla kemanlar ve viyolonseller baş başa kaldığında o eşsiz melodi... Çocukluğumdan bu yana kulaklarımdan gitmeyen, bu satırları yazarken bile içimde süren melodi... Sonra nefesli sazların katılımı... Sonra, sonra muhteşem bir diyalog...
       Orkestra soruyor, Fazıl Say yanıtlıyor... Fazıl Say kışkırtıyor, orkestra coşuyor... Birbirleriyle oynuyorlar, birbirlerini sınıyorlar, birbirlerini bütünlüyorlar. Çaykovski'nin tüm ruh halleri Fazıl Say'ın parmaklarının ucunda. Daha doğrusu ruhunun derinliklerinde. Çaykovski'nin çektiği acıların bin katını çekiyor, onun sevinçlerini, sek sek oynayan yaramaz bir çocuğun özgürlüğüne ve yaşama sevincine dönüştürüyor. Öylesine özgür ve güvenli ki, "yorumcu"yla "yaratıcı" arasındaki sınır, buhurlaşıp bulutlara karışıyor. Çaykovski'nin acıları, sevinçleri mi dedim... Hayır, hayır, benim, bu salonu dolduran biri kadar dinleyicinin her birinin içinde, taa derinlerde kalmış duygular ortaya çıkıyor. Bu "çocuk" ve bu orkestra öylesine avucunun içine almış hepimizi.
       Kahkahalar ve gözyaşlarıyla, çocukla orkestra arasındaki diyalog ya da oyun sürürken, Bilkent Orkestrası'na bakıp bakıp Ersin Onay'ı anmamam olanaksız. 1993'te kurduğu bu eşsiz orkestra onun çocuğu değil mi!
       Uluslararası Ankara Müzik Festivali'nin açılış konserindeyim. Sevda ve Cenap And Müzik Vakfı'nın, buradaki bir avuç insanın inancı, inadı ve olağanüstü çabasıyla süren festival 17 yaşında. 16 Mayıs'a dek, politikadan bunalan Ankara'ya sağlıklı bir rüzgar estirecek. Zengin ve nitelikli bir programla her yıl daha da gelişiyor. Ancak salon derdi var. 940 kişilik Eğitim Bakanılğı Şura Salonu yetersiz. Şimdi bir kampanya başlattılar. Sizlerden gelecek katkılarla, (her keseye göre katkıda bulunabilir ve bir koltuğa adınızı verebilirsiniz) salon yenilenecek, büyütülecek.
       Çaykovski'nin birinci piyano konçertosunu dinliyorum. Ve Fazıl Say'ın piyano çalarken yaşadığı mutluluk bana da geçiyor. İçin için, iyi ki yaşıyorum, iyi ki bu gece buradayım, iyi ki onu dinleyebiliyorum, hayat müthiş, yaşamak harikulade diye sayıklarken onu koruyabilmemin bin bir yolunu arıyorum. Dünyanın her köşesinde neredeyse yılda üç yüz konser veren, başarıdan başarıya koşan bu çocuk için ne yapabilirim, zedelenmesine, incinmesine nasıl engel olabiliriz diye düşünüyorum.
       Nereden geldi bu endişe... Kendime soruyorum... Belki de birkaç gün önce okuduğum bir kitap.. Gürgün Say'ın (Eczacı, kadın sorunları üzerine araştırmaları, kitapları olan yazar ve Fazıl Say'ın annesi) yazdığı "Müziğin Doruğuna Fazıl Say Yolculuğu" kitabını, önce keyifle okumaya başladım. Zor sağlık koşullarında doğan çocuğunu yaşatmak için verdiği olağanüstü savaş... Saygın çabalar, verilen emekler, alınması gereken kararlar, ödenmesi gereken paralar... Ancak kitap ilerledikçe... Parçalanmış ailelerin hesaplaşma yeri olmamalı kitaplar... Bir gencin en özel ve yalnız annesine açtığı duyguların ortaya döküldüğü yer olmamalı kitaplar...
       Elbet her çocuk, annesine de, babasına da birçok şey "borçlu" olabilir. Ama bu, karşılığı olan bir hizmet değildir. Çocuklar, annelerine babalarına asla borçlu olmazlar. Onların "borcu" çocuklarınadır. Yani bu ödeşme asla geriye dönük değil, hep ileriye dönüktür ve öyle olmalıdır.
       Öyleyse bu yazı bir "çocuk" haberiyle bitsin. Konser sonrasında Fazıl Say ve eşi Gülyar'la sohbetteyiz. Daha doğrusu bulutların üstündeyiz. Ve haberi veriyorlar. Ekimde aileye bir kız bebek geliyor. Fazıl Say, şimdiden ona piyano çalmaya başlamış. Anne, karnını piyanoya dayıyor ve bebek babasının müziğini dinliyor. Fazıl Say, kimi konserlerini ona adıyor. Heyecanını, sevincini hiç ama hiç gizlemiyor. Biraz önce sahnede şimşekleri çaktıran, volkanları patlatan, nehirleri akıtan, sek sek oynayan, sahneye tanrıları çağıran çocuk, şimdi karşımda daha da çocuk! Doğacak kızları için, ondan yeni besteler beklediğimi söyleyerek Ankara'dan ayrılıyorum.





Yazara E-Posta: zoral@milliyet.com.tr