Boşanma davaları artmaya devam edecek mi?

13 Kasım 2020

Son dönemde boşanma davalarının yükselişi toplumsal bir gerçek. Aile kurumunun geleceği, alışılagelmiş sosyal yapının devamı için haberler, gelişmeler pek de iç açıcı değil. Ancak bir de madalyonun diğer tarafı var.

İlişkisinde saygısı yitirmiş, kocası tarafından aşağılanan, arzulanmadığı hissettirilen, kendi beklentilerinin sürekli karşılanmasını bekleyip bir teşekkür bile etmeyen ki bu örnekleri çoğaltabilirsiniz bir insan ile evlilik neden sürdürülür? Hele bir de şiddet, hakaret var ise… Erkek ya da kadın demeden.. Ancak genelde sürdürülür çünkü kadının ekonomik özgürlüğü yoktur ya da bu yaşadıkları çevresi tarafından normalleştirilmiştir. Çaresiz hissettiği, daha iyisini yaşayamayacağına olan inancı sürdürtür o her gün içini kanatan evliliği. Ancak bir yerde dur diyebilen dur der ve ülkemizde boşanma davası dilekçelerinin ezici çoğunluğu kadın tarafından verilir çünkü erkeğe göre bir sorun yoktur ve evlilik dediğin de budur. Kadın izler, tartar ve sonunda

Yazının Devamı

Çocuğunun Yaşaması Sadece Paraya Bağlıysa Ne Yaparsın?

9 Kasım 2020

Bu soru ilk başta sana anlamsız gelebilir anca SMA hastası çocuklarının ailelerinin her gün cevabını aradıkları soru bu. Çocuklarının hayatı sadece tedavi için gerekli paranın toplanmasına bağlı ve her biri için milyonlarca lira gerektiren tedavi masrafı toplanamadığında kucaklarındaki yavrularını toprağa teslim ediyorlar.

Böyle bir gerçekliğimiz varken hangi başarı, hangi zafer, hangi insanlık… Dünyada ordulara silaha ayrılan paranın bırakın tamamını bir bölümüyle bile dünya üzerindeki insanlık dramlarının neredeyse tamamı ortadan kalkabilir. Göçmen teknelerinde boğulan çocuklar, enkazdaki bebekler, hastanelerde umut bekleyen, adaletsiz dünyanın dayattığı yaşama tutunmak için kaybolanlar…

Lütfen biraz empati… Çocuğun kucağında, gözlerini bakıyorsun ve biliyorsun ki o para birkaç ay, hafta içinde toplanamazsa çocuğunu toprağa vereceksin. Bu süreçte de her an çocuğunu kaybedebilirsin. Hiçbir bahaneyi kabul etmiyorum. Ne devlet, ne ilaç firmaları, ne de başka bir merci veya sebep. Bu

Yazının Devamı

İzmir Depremi’nin Benim İçin En Acı İzi: Fatma Temel Öztürk

2 Kasım 2020

Bazen okurlarınla, sevdiklerinle buluşur ailenle bir şeyler kutlarsın ve ben her defasında şunu derim: Bu an çok güzel ama bir gün siyah beyaz karelere dönüşecek. O yüzden şimdi tadını çıkartalım. İzmir depreminde kaybettiğimiz Fatma Temel Öztürk ve oğlu Alper ile buluşmamızda olduğu gibi.

Engelsiz Yaşam Derneği için sevgili Aynur Şahin’in davetiyle gerçekleştirdiğimiz ziyarette tanışmış, sohbet etmiş, bol bol fotoğraf çektirmiştik.

Sabah Gazetesi’ndeki özel haberdeki haberden alıntı yaparak paylaşıyorum:

‘İzmir'in Seferihisar ilçesi açıklarında meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki depremde hayatını kaybeden Ziraat Yüksek Mühendisi Fatma Öztürk'ün, eşini 16 yıl önce kanserden kaybettikten sonra biri Down sendromlu üç çocuğuna hem annelik hem de babalık yaptığı ortaya çıktı. Deprem anında oğluna sarılan Fatma Öztürk'ün enkaz altından cansız bedeni çıkarılırken, oğlu ise hafif yaralı olarak kurtarıldı.

Kocasını 16 yıl önce kanserden kaybeden Fatma Öztürk'ün biri Down

Yazının Devamı

Cumhuriyet Sürüm 5.0

28 Ekim 2020

 

Her şey, her an, sen, ben , her bir hücrem, değişiyor… Evrende hareketsiz duran ne var? Hareket edip de değişmeyen ne olabilir?

 

Sabitlenebilecek, değişimi durdurmak için kontrol edilebilecek tek bir şey yok. Olmadı da. Olduğu sanıldı. Demokrasinin insan için en iyi olduğu yanılgısı gibi. Demokrasi, çoğunluğun sözünü geçerli kılan muhteşem bir dizayn. Çoğunluk olmak için zamanla her yolun mübah olduğu gerçeği, Şeytan’ın en büyük kozunun cennet olması ile yanı gerçeklikten beslenir. Başka bir yazıda bunu konuşuruz.

29 Ekim 1923… Türkiye Cumhuriyeti eşi ve benzeri dünyada olmayan bir model. Bizim rönesansımız, yüzlerce yıla yayılan bir sürecimiz olmadı. Değişim süreci benzer süreçlerle kıyaslandığında biraz tersten işlemiş olsa da bakmamız gereken asıl nokta bugün hiç olmadığı kadar açığa çıkıyor.

Yeni dünya, yapay zeka, transhumanism, singularity, Z kuşağı, bilim insanlarının gözünü diktiği ölümsüzlük…. Hiçbir şeyin sabit tutulamadığı evrende,

Yazının Devamı

Karnım Açken Pozitif Düşünemem

21 Ekim 2020

Pozitif düşünmek, anı yaşamak, hayal ettiklerimin gerçek olması… Her birinin altına imzamı atarım ve tüm çalışmalarım bu kavramlara hizmet ediyor. Ancak… Kişisel Gelişim, Well Being, Wellness ve benzeri başlıklar altında kavramların ve rollerin karışması beraberinde birçok hurafeyi, şaklabanlığı da getiriyor.

En baştan başlayalım…

Her canlı iyi yaşamı hak ediyor. İyi yaşadığında, iyi hissediyor. Beslenebildiği, güvende olduğunu bilebildiği, sosyalleşebildiği, güzel duyguları, aşkı yaşayabildiği,  sağlıklı hissedebildiği, sevilebildiği… Herkes daha iyiyi arıyor, olağanüstü insana ulaşmaya çalışıyor. Açlıkla mücadele eden, kurşun vızıltıları altında uyumaya çalışan, göç yollarında korkuyla yürüyenler… Nasıl pozitif düşünebilirler? Bazen insanları inançlarıyla, bildikleri, bilebildikleriyle baş başa bırakmak gerekir. O göç yolunun bir sınav veya tekamül yolculuğundaki bir adım olduğuna inanmasa nasıl katlanır insan?

Gelelim akıllı telefonundan istediklerini satın alabilen, öyle ya da böyle bir şekilde

Yazının Devamı

Saygıyı Kaybeden Her İlişki Biter

19 Ekim 2020

Karı koca, yönetici çalışan, siyasetçi vatandaş… Fark etmez… İlişki ve iletişimin saygıyı yitirdiği noktada her iki başlık da sonlanır. Köpekler, sürünün lideri olarak gördükleri insana saygılarını kaybettiklerinde belki sadece korktuğu için itaat edebilir ancak artık bu sağlıksız bir ilişkidir.

Seanslarımda, farklı mecralardaki canlı bağlantılarda uzun soluklu ilişkilerdeki sorunları dinlerken fonda yitip gitmiş saygının sonuçlarını görüyoruz. Cinsiyetten bağımsız bir sevgili, sevgilisine şaka yollu bile olsa hakaret edemez; zorunlu bir hal dışında ter kokarak yatağına giremez, tuvaletin kapısını açık bırakamaz. Bırakırsa ilişkideki erozyon başlar ve arzuların sona ermesiyle devam eder.

Bir yönetici, siyasetçi kendi çalışanıyla, vatandaşıyla saygıyı yitirdiğinde çalışanın, oy verenin motivasyonu erozyona uğrar, duygusal bağlar zayıflar ve sonunda kopar. Hiç kimse kendisine yapılan saygısızlığı unutmaz, sindirmez. Hele ki kadınlar… Beş yıl önce kadına yapılmış bir saygısızlığın ‘kadın’ tarafından unutulmuş olabileceğini

Yazının Devamı

Türkiye Ermenisi Kimdir?

16 Ekim 2020

Benim.

1978 Yılında İstanbul’da doğdum. Türk Bayrağı’nın al rengini maviyle buluşturan Türkiye Cumhuriyeti kimliğimle, İlkokul arkadaşım Mehmet, Milletvekili Osman, askerde Yüzbaşım Türker Komutan ve bu ülkenin her bir vatandaşı gibi…

Annem Rum, Babam Türkiye Ermenisi, anneannem İtalyan, babaannem Musevi, kuzenlerim Ülkü Ocaklarında yönetici bir aile… 7 düvel İstanbullu bir sülale… Okurlarım çok iyi bilirler çocukluğumda Cihangir’de Arslanyatağı sokakta Paskalya Bayramı’nda kocaman bir kazanda yumurtaları kaynatır, mahalleliyle sokakta haşlanmış yumurtaları boyar ve tüm mahalle hep birlikte Beyoğlu’ndaki kiliselere giderdik. Aynı kadro Kadir Gecesi’nde 7 Cami gezerdik. Üniversitedeki en iyi iki arkadaşımın biri Alperen, biri El Kaide militanı olmayı yanlış görmeyen sağlam bir radikaldi. Önemli olan aynı ortamda, aynı koşullarda neyi paylaştığımızdı. Hangi futbol takımını tuttuğumuzun, nasıl beslendiğimizin, cebimizde kaç paramız olduğunun ortak paydada paylaştıklarımızda bir önemi yoktu.

Belki de bu yüzdendir

Yazının Devamı

Yeni Nesil İnsanı Anlamak İçin Son Viraj

12 Ekim 2020

Gündemimiz yapay zeka, robotlar, magazinsel gelecek senaryoları

Gerçeğimiz anlayarak gelecekte var olabilmek ya da olamamak

Bu satırlara sığmayacak bir başlık Yeni Nesil İnsan. Bu başlığın alt kırılımları : Kadın, erkek, yaşlı, genç, androjen, kimlikli, kimliksiz, android… Bu alt kırılımların da alt kırılımları… Çünkü artık 3 yıl bir kuşak. Üniversitede öğrendiklerim artık yok. Aynı evin içinde 7 yaşındaki çocukla 10 yaşındaki çocuk ayrı dünya.

Artık yeni bir şeyler söylemek lazım. Transhümanizm, Singularity gibi kavramlar hayatımıza girerken, geleceğimizi dizayn ederken dikiz aynasına bakarak yürüyemeyiz.

Ben çocukken annem geceyarısı bana üç kuruş parasını yatırarak yarım ekmek bir sandviç hazırlar yanına da kakaolu, muzlu, bademli kocaman bir bardak süt içirirdi. Bana nasıl bir zarar verdiğini şimdi biliyor ama o zaman çocuğunun güçlü, sağlıklı olması için bildiği yol oydu.

O zamanlar gençler evlendiklerinde ölene kadar başka bir eli tutmayacaklarına, hiç ayrılmayacaklarına söz

Yazının Devamı