Tam dört yıl önce Donald Trump’ın ABD Başkanı olduğu gün, sanatçı Matthew Barney, Long Island City Building’de bulunan atölyesinin dış cephesine dev bir enstalasyon yerleştirdi.
Enstalasyon, kırmızı neon ışıklardan oluşan dev bir saatti, günleri ve saatleri gösteriyordu.
Atölye, Trump’ın doğduğu Long Island bölgesindeydi ve Birleşmiş Milletler’in tam karşısındaydı.
Birçok New Yorklu bu saatin tam olarak ne olduğunu bilmiyordu.
Oysa saat, Trump’ın 1460 günkük başkanlık görev süresini gösteriyordu.
Frize New York’un yeni yeri Shed, Hudson Yards adlı bir gayrimenkul projesinde yer alan bağımsız bir kültür-sanat mekânı.
Yine aynı projede yer alan Thomas Heatherwick imzalı dev heykel The Vessel da farklı tasarımıyla hemen yanındaki AVM’yi bile bir turist destinasyonuna çevirdi.
Bal peteği şeklindeki heykeli andıran yürüyüş yolları önünde sadece gençler değil, herkes selfie yapıyor.
Hatta Türkiye’den gidenler bal peteğini dönere benzetiyor ve döner gif’leriyle birlikte paylaşıyor fotoğrafları Instagram’da.
Heatherwick’in bu tasarımını eleştirenler de çok, ama gittiğinizde sonucu görüyorsunuz, önünden kalabalık hiç eksilmiyor.
Artık AVM’ler de medya gibi iyi içerik üretmek zorunda.
İyi bir tasarımın yanı sıra iyi bir içerik, iyi bir seçki ve herkesin katılmak isteyeceği etkinlikler yaratmak gerekiyor.
Çünkü artık mekânların da kendi komünitelerini yaratmaları gerekiyor.
İngiltere’de 5 haftadır devam eden bir imza kampanyası var: #seatatthetable. Angela Hartnett, Tom Kerridge, Jamie Oliver gibi ünlü şeflerin de desteklediği kampanyanın amacı herhangi bir masada değil, kabinede yer istemek ve sadece gastronomiden sorumlu ayrı bir bakanlık kurulması
Yeme-içme mekânları ve oteller hiç şüphesiz tüm dünyada pandemi döneminden en olumsuz etkilenen sektörlerden. İngiltere’de 5 haftadır devam eden bir imza kampanyası var: #seatatthetable. Masada bir yer isteyen bu kampanyayı restorancılar başlattı, Angela Hartnett, Tom Kerridge, Jamie Oliver gibi ünlü şefler destekledi, dışarıda yemek yiyen herkesi imzalamaya davet etti.
Amaç, herhangi bir masada değil kabinede bir yer istemek, sadece turizm ve restoran isletmelerini temsil edecek bir bakanlık kurulmasını talep etmek. 100 bin adet imzaya ulaşınca konu meclis gündemine taşınacak ve sonrasında kısaca gastronomi olarak adlandırabileceğimiz yeni bir bakanlık ile sektörün sorunları daha doğru şekilde ve daha çok gündeme getirilecek, böylece daha iyi çözümler bulunabilecek. Gerekçeleri de son derece net; söz konusu olan 130 milyar sterlinlik bir pazar ve 38 milyar sterlin vergi ödüyorlar.
Başbakanın kararı bekleniyor
Gastronomi, İngiltere’nin üçüncü en büyük istihdam sağlayan sektörü. Tam 3 milyon kişiye doğrudan, tam 2 milyon kişiye de dolaylı olarak iş olanağı yaratıyorlar. Sektörün zorluklarının, sektörü anlayan biri tarafından en doğru şekilde anlatılmasını istiyorlar. Bunu da gastronominin sadece ekonomiye olan katkısını değil, aynı zamanda toplumun mutluluğuna ve ruh sağlığına da büyük etkisi olduğunu savunarak yapıyorlar. Yeterli sayıdan çok daha fazla imza kısa sürede toplandı ve 11 Ocak’ta kabinede konu tartışıldı. Şimdi İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın kararı bekleniyor.
Gastronomi en iyi pazarlama aracı
Bu aşamada bir kez daha hatırlıyoruz; gastronominin gücünü ve ekonomiye katkısını. Gastronomi, ülkelerin en iyi pazarlama aracı aynı zamanda. İşte tam da bu yüzden dünya gastronomiye bu kadar önem veriyor. Biz ise ne yazık ki şimdiye kadar gastronomiyle öne çıkamadık, kendi mutfağımızı dünyaya yeterince tanıtmayı başaramadık; Türk mutfağını markalaştıramadık. Artık Türkiye’de tam 40 üniversitede Gastronomi Bölümü var. Gastronomi eğitimine ciddi bir talep oluştu ve iyi yetişen bir kesim geliyor. Masterchef biraz da bu yüzden bu kadar ilgiyle izleniyor.
Uzun zamandır WhatsApp ve Telegram kullanıyorum. İkisinin de artıları eksileri var, ikisinde de farklı arkadaş gruplarım var. Şimdiye kadar ilk defa böyle bir şey oluyor. Telegram’dan sürekli mesaj geliyor, şu da aramıza katıldı diye.
Telefonunuza hasbelkader kaydettiğiniz her ismin dijital transformasyonunu istemeden de olsa takip edebiliyorsunuz. Çünkü Whatsapp’tan Telegram’a olağanüstü bir göç var.
Tabii Signal ve Bip’e de. Üstelik Tesla ve Space X’in patronu Elon Musk’ın WhatsApp’ın yeni sözleşme uygulamasından sonra Signal’i tavsiye etmesiyle, halka açık olmayan şirketi halka açık sananlar ve Signal adlı başka bir firmaya yatırım yapanların da sayısı çok. Hatırlayacaksınız, Musk daha önce de Facebook “Verilerinizi koruma sorumluluğumuz var, eğer bunu yapamıyorsak sizi de hak etmiyoruz demektir” mesajı paylaştığında, Facebook hesabını ve şirket hesaplarını silmiş, ama yine Facebook’a ait olan Instagram’da paylaşımlarına devam etmişti.
Çünkü o zaman da Instagram, Facebook’tan daha güçlü bir mecraydı.
Şimdi ise sadece devlet büyükleri ya da ünlü isimler değil; herkes işi gücü, özel hayatı, kamuoyunun en önemli ilgi odağıymış gibi davranıyor, WhatsApp’ı silip farklı mesajlaşma uygulamalarına yöneliyor.
Elbette, herkes istediği uygulamayı kullanabilir, ama şu anda tartışılan konu şimdi başlamadı, tam yedi yıl önceye uzanıyor.
19 milyar dolar’lık anlaşma
Facebook tam yedi yıl önce WhatsApp’ı 19 milyar dolar’lık bir anlaşmayla satın aldı.
Genç sanatçıları koleksiyonerlerle ve sanat- severlerle buluşturmak için Mamut Art Project, BASE, Step İstanbul gibi birçok ulaşılabilir sanat girişimi var.
Geçen yıl pandemi nedeniyle birçok sanat fuarı dijital edisyonlarıyla da karşımıza çıktı.
BASE’in kurucuları daha sonra Kolekta adlı online sanat platformu ve arşiviyle yine başarılı bir işe imza attı.
Şimdi ise Trendyol Sanat’la karşımıza çıkıyorlar, yeni oluşumları Artoloji iş birliğiyle.
Bulaşık bezinden kedi mamasına, hayatımızı kolaylaştıracak her türlü alışverişin yapılabildiği bir e-ticaret sitesi Trendyol.
Peki ama gerçek bir sanatçı eserini böyle bir platformda sergiler mi, ya da gerçek bir sanatsever böyle bir platformdan sanat eseri alır mı?
Elbette, sanatın ulaşılabilir olması, demokratikleşmesi, geniş kitlelelere ulaşması hepimiz için olumlu bir gelişme.
Ancak unutmamak lazım, sanatçının konumlandırması da, sanat eseriyle obje arasındaki fark da çok önemli.
İnanması zor ama 2021’de çevrimiçi sanat fuarları yerine fiziksel fuarlara dönüş planlanıyor.
Malum, çevrimiçi fuarlar ne kadar başarılı olsa da fiziksel fuarların yerini tutmadı, tutamadı.
Fuarlarda sadece eserleri görmek değil, sanatçılarla galeri yöneticileriyle koleksiyonerlerin ve sanatseverlerin tanışma ve konuşma şansı da oluyordu.
Kurulan bu bağlantılar, eser sergileme hatta satışları kadar değerliydi aslında, çünkü sanatçıların ve eserlerin geleceğinde çok etkili oluyordu.
Bu yıl yine çevrimiçi gerçekleşecek fuarlar da var, 20-31 Ocak’taki London Art Fair gibi.
Ama bunun yanı sıra eskiden olduğu gibi fuarlara gidebilmeyi umuyoruz, tabii daha önceki gibi kalabalık olmayacak bu etkinlikler.
Sosyal mesafe korunacak, maskeler takılacak, ziyaretçi kapasitesi azaltılacak, fuar içinde tek yön yaya trafik akışı sağlanacak.
Böylece mümkün olduğunca önlem alınmış olacak.
Elon Musk, Tesla şirketinin piyasa değeri 737.6 milyar dolara çıkınca, Amazon’un sahibi Jeff Bezos’u geride bırakarak dünyanın en zengin kişisi unvanına sahip oldu
Bu hafta başarılarıyla en çok konuşulan kişi, Tesla ve Space X ile gündemden düşmeyen Elon Musk. Tesla şirketinin piyasa değeri perşembe günü itibarıyla 737.6 milyar dolara çıkınca, Amazon’un sahibi Jeff Bezos’u geride bırakarak dünyanın en zengin kişisi unvanına sahip oldu. Aynı gün TÜRKSAT 5A uydusu, ABD’de SpaceX firmasına ait Falcon 9 roketiyle başarıyla fırlatıldı. İşte Elon Musk hakkında bilmeniz gerekenler…
Elon Musk’ın fikirleri ilk başta hep gerçekleşmeyecek hayaller sanıldı, oysa o fikirlerini hızla hayata geçirdi. Hatta onun için ABD’de “seri girişimci” yerine “paralel girişimci” denilmesine bile neden oldu.
Aynı anda farklı endüstrilerde yaptığı işler nedeniyle ve tabii girdiği her endüstride bir devrim yarattığı için. Aslında her şey Zip2 ile başladı, babasından 28 bin dolar borç alarak erkek kardeşi Kimbal ile kurduğu online rehber hizmeti kısa sürede beğenildi; şirketin CEO’su olmasına daha sonra yatırımcılar izin vermedi, şirketten ayrılmak zorunda kaldı, ama Compaq’a satıştan tam 22 milyon dolar kazandı.
Daha sonra PayPal ile dünyada tanındı, balayındayken teknik anlaşmazlıklar nedeniyle şirketten uzaklaştırıldığını öğrendi.
Tatil öldürür!
PayPal’ın satışından 165 milyon dolar kazandı. 2004’te güneş enerjisi şirketi Solar City fikrini, kuzeni Lyndon Rive ile Burning Man festivali yolunda buldu. Kendisini batırabilecek kadar zorlayan iki şirket ise Tesla ve Space X oldu. Zorluklar sadece iş hayatını değil, özel hayatını da etkiledi. İlk oğlunu henüz 2.5 aylıkken kaybetti, daha sonra 5 oğlu ve 1 kızı oldu. Geçen mayıs ayında da 6’ncı oğlu doğdu. 2018 yılından bu yana birlikte olduğu Kanadalı şarkıcı Grimes ile ilk bebeklerine “X Æ A-12” adını verdiklerini Twitter’dan açıkladılar. Elon Musk, ilk oğlunu kaybetmenin yanı sıra büyük sağlık sorunları da yaşadı.
‘Yazılı basın bitecek mi?’ tartışmaları uzun yıllardır yapılıyor, ama son zamanlarda görüyoruz ki teknoloji milyarderleri bile yazılı basına yatırım yapıyor.
Bakınız, Amazon’un kurucusu Jeff Bezos’un Washington Post gazetesini, Salesforce’un kurucusu Marc Benioff ve eşi Lynne Benioff’un Time dergisini satın alması.
Salesforce’un kurusucu Marc Benioff, Time dergisine 190 milyon dolar öderken, esas yatırımını güvenilirliğe yaptığını söylüyor.
Şimdi ise 18-25 Ocak tarihli Time dergisinin kapağı yayımlandı. Kapakta Biontech’in Almanya’da yaşayan Türk kurucuları Dr. Uğur Şahin ve eşi Dr. Özlem Türeci var. Türeci-Şahin çifti olağanüstü başarılarıyla birçok gazete ve dergiye kapak oldu, Financial Times tarafından ‘Yılın İnsanları’ seçildi. Ama Time dergisinin ‘Aşı devrimi’ spotuyla yayınlanan kapağının bir önemli özelliği daha var. Çünkü yazar Walter Isaacson imzasını taşıyor. Isaacson’u hatırlayalım.
Steve Jobs, biyografisini yazdırabilmek için yazar Walter Isaacson’un peşinden tam beş yıl koşmuş. Isaacson’u ilk kez 2004 yılında aramış. Her seferinde aynı cevabı almış: “Senin hayatını yazmak için daha çok erken. Önce emekli ol, 10-20 yıl sonra bakarız.”
Ama Jobs ısrarla “Ama ben iyi bir konu olurum” demiş. Daha önce Benjamin Franklin, Henry Kissinger ve Leonardo da Vinci gibi isimlerin biyografilerini yazan Walter Isaacson ise o sırada Albert Einstein’ın biyografisini bitirmek üzereymiş.
Belli ki ön yargıya kapılmış, Jobs’ı, kendisini tarihi değiştirmiş büyük isimlerle bir görüyor diye yadırgamış. Tam beş yıl sonra, 2009’da Jobs’ın eşi Laurene Powell Jobs, “Steve hakkında kitap yazacaksan şimdi yazmalısın” demiş Isaacson’a. Sonra da Steve Jobs’ın 2004’te yazara “Kitabımı yazar mısın?” dediğinde ilk kanser ameliyatını geçirdiğini ve artık hastalığının ilerlediğini anlatmış. Isaacson ise Jobs’a tek bir soru sormuş bunun üzerine, “Kitabı neden benim yazmamı istiyorsun?”, o da “Çünkü insanları konuşturmakta iyisin” cevabını vermiş.