İstanbul-New York hattından bildiriyorum. THY’nin farkı ne? New York’ta JFK Havalimanı’nda döner, baklava, börek ziyafeti... Vanity Fair’in efsane yayın yönetmeni Graydon Carter’ın restorancılık macerası
Son iki hafta içinde iki kez ABD’ye uçtum; biri
Lufthansa’yla, biri THY’yle. Kabul etmek lazım, arada büyük fark var, THY’nin servisi olağanüstü. Normal bir havayolunda business class’ta alacağınız servisi THY’de ekonomide de alabiliyorsunuz.
Zaman zaman rötarlarına kızsak da, acımasızca eleştirsek de, hakkını vermek lazım. Her türlü servis konusunda aşmış durumdayız. Öncelikle çok iyi bir eğlence sistemi var. Herkes önündeki televizyonda istediği filmi, diziyi izleyebiliyor. Çeşit çok, seçmek zor. Bunun yanı sıra, uçakta internet bağlantısı da var. İnternette istediğinizi yapabiliyor ve canlı
televizyon bile izleyebiliyorsunuz.
‘Sports Illustrated’ın 2012 bikini-mayo özel sayısında sadece fit sporcular ve kusursuz vücutlu modeller var sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bir Türk markası olan Oye, bu özel sayıda tam 3 bikinisiyle yer aldı. Nasıl mı?
Yukarıdaki fotoğrafa dikkatli bakın. Ne görüyorsunuz? Tenis yıldızı Rafael Nadal’ın yanında Leonardo DiCaprio’nun eski sevgilisi İsrailli model Bar Refaeli ve seksi siyah bikinisi var.
‘Sports Illustrated’ın her yıl heyecanla beklenen özel bir sayısı vardır, mayo sayısı. Bir nevi Victoria’s Secret defilesi etkisi yaratır. Kadın-erkek herkesin ilgisini çeker. İşte bu fotoğraf da o özel sayıdan bir kare.
İki kardeşin markası
Bu yıl ilgimizi çekmesi için bir başka neden daha var, mayolar arasında bir Türk markası da var, Oye. Daha önceki ‘Sports Illustrated’ mayo sayılarına da giren Oye, Ayça ve Zeynep Sadıkoğlu’nun kurduğu yerli bir marka. Tasarımları Ayça yapıyor, pazarlamayı Zeynep.
Bir Hindistan seyahatinde yarı değerli taşlardan etkilenmeleriyle başlıyor Oye’nin kuruluş hikayesi. Yarı değerli taşlarla bikinileri süslüyorlar. Sadece düz renk çalışıyorlar, desen kullanmıyorlar. Tasarım da üretim de Türkiye’de yapılıyor. Türkiye’de de yurt dışında da
Facebook ve Twitter’dan sonra bir sosyal ağ daha hızla hayatımıza giriyor. Adı: Pinterest. Amerikan Ordusu bile onu resmi olarak kullanmaya başladı, bakalım biz ne zaman keşfedeceğiz?
Kalabalık bir akşam yemeğindeyiz. Herkes birbirini uzun zamandır görmüyor. Sohbet koyu, ama yine de herkesin eli sürekli telefona gidiyor. Twitter takip edilecek, birilerine laf yetiştirilecek. Facebook’ta kim neler yapmış, bakılacak.
Her şey şu FOMO yüzünden oluyor. ‘Fear of missing out’un kısaltması FOMO. Türkçesi sürekli bir şeyleri kaçırmaktan, geri kalmaktan korkmak. Bu korku yüzünden sürekli takipteyiz. Tabii başkalarının hayatı cazip de geliyor. Merak ediyoruz, özeniyoruz, yarışıyoruz, örnek alıyoruz, eleştiriyoruz. Bize sonsuz malzeme veriyor.
Masadakilerden biri “Yalnız yaşamanın getirdiği bir şey bu” diyor. “Twitter, televizyon seyretmek gibi, ama daha eğlenceli. Üstelik televizyon gibi tepkisiz de değil, anında karşındakinden tepki alıyorsun.”
Cep telefonuyla, bilgisayarla az çok arası olan herkes aynı durumda. Şimdi Facebook, Twitter yetmezmiş gibi yeni bir sosyal medya ağı daha var, Pinterest.
Ünlü isimlerin bir araya geldiği filmler korkutur. Oysa Jennifer Aniston’dan Demi Moore’a beş ünlü kadının yönetmenlik yaptığı ‘Five’ etkileyici bir film
Uzun zamandır merak ettiğim bir filmdi ‘Five’. THY uçağında izleme fırsatım oldu. 5 kısa film, 5 farklı hikaye. Hepsinin ortak noktası, meme kanseri. Meme kanserine dikkat çekmek için yapılmış bir proje. Yapımcılarından biri, Jennifer Aniston. Zaten ‘Friends’in yapımcısı ve yazarı Martha Kauffman da var projenin arkasında. Filmlerden birini Jennifer Aniston yönetiyor, birini Demi Moore, birini Alicia Keys, birini Penelope Spheeris, birini de Patty Jenkins. Hatta bu filmle Jennifer Aniston ve Demi Moore’un arkadaş olduğu, Aniston’ın Moore’a boşanma sürecinde çok destek olduğu konuşuluyor.
Film, çok etkileyici
Çok depresif olabilecek bir konu çok iyi anlatılmış, mümkün olduğunca izleyiciyi üzmeyecek şekilde çekilmiş. 1969’da yedi yaşında küçük bir kızın annesinin meme kanseri olmasıyla başlıyor Demi Moore’un filmi. O yıllarda kanser şimdiki kadar yaygın değil, tam tersine konuşulmayan, herkese söylenmeyen bir hastalık. Sonraki filmde o küçük kızın büyüyüp onkolog olduğunu görüyoruz. En vurucu filmde yeni evli bir
‘Bugün Ne Giysem?’ yarışmacıları, marka peşinde kıyafetlere para saçarken, bir Hollywood yıldızı kırmızı halıda H&M’in 70 euro’luk ‘doğa dostu’ kıyafetini tercih ediyor
Kırmızı halıya en lüks modaevlerinin haute couture elbiselerinin damga vurmasına alışığız. Ödül törenine giyilecek elbiseyi seçmek için ne kadar emek harcandığını ünlüleri giydiren Rachel Zoe’nun şovunun bir bölümünü bile izleyenler bilir. Hollywood yıldızları bu törenlerde giyecekleri kıyafetleri ince eleyip sıkı dokuyor, çünkü biliyorlar ki bu törenler onların kariyerlerinde çok önemli anlar ve o sırada çekilen fotoğraflar sık sık karşılarına çıkacak.
Durum böyleyken Londra’daki BAFTA (İngiliz Film Akademisi) ödüllerine Michelle Williams’ın H&M kıyafetiyle katılması büyük ilgi çekti. Malum, Michelle Williams ‘Marilyn’le bir hafta’ filmiyle Oscar’a da aday. Kariyerinin bu kadar önemli bir senesinde ödül töreninde H&M giymesi önemli. Tamam, teklif H&M’den gelmiş. Kıyafetin benzerinin, markanın nisan ayında satışa çıkacak ‘Doğa Dostu /Conscious’ koleksiyonunda satılacağı açıklanmış. Koleksiyonun özelliği geri dönüştürülmüş materyallerden oluşması. Fiyatı da ‘Bugün Ne Giysem?’ yarışmacılarının
İstanbul Moda Haftası sona erdi, hakkında söyleyeceklerimizse kolay kolay bitmeyecek gibi
Ana Beatriz Barros “İstanbul moda başkenti olabilir” dedi. Herhalde gittiği hiçbir ülkede böyle bir sevgi seliyle karşılanmadığı için o da bizden biri olmuş durumda. Körler sağırlar durumuna ayak uydurmuş. Üstelik bir Türk markanın yüzü olarak da para kazanıyor. O bizi övmesin de kim övsün?
Kendi kendimizi övecek durumda değiliz. İstanbul Moda Haftası (IFW) her yıl farklı bir organizasyon şirketiyle çalışarak hepimizi şaşırtmaya devam ediyor. Organizasyon aksaklıklarının bir türlü düzelememesinde bunun da etkisi var.
Kaprol ve Yıldırım Paris Moda Haftası’nda
Şimdiye kadar IFW izleyicilerini eleştirdik, peki ya katılımcı marka ve tasarımcılar?
Moda Tasarımcıları Derneği Başkanı Bahar Korçan artık IFW’de defile yapmıyor. Arzu Kaprol ve Hakan Yıldırım artık Paris Moda Haftası’nda. Arzu Kaprol Studio Kaprol’le genç tasarımcılara karma defile düzenliyor. Daha genç tasarımcılardan Zeynep Tosun ve Özgür Masur da artık IFW’de defile yapmıyor. Son dönemde en çok beğendiğimiz iki tasarımcı Zeynep Tosun ve Özgür Masur. Zeynep koleksiyonunu Londra’da sergiliyor artık
Ana Beatriz Barros ile Les Ottomans’daki Hürrem Sultan Suiti’nde buluşuyorum. Karşımda dünya çapında bir manken olunca ister istemez alıcı gözüyle inceliyorum ve bakın o arada neler konuşuyoruz?
Telefondaki ses, “Ana Beatriz Barros’la Les Ottomans’daki odasında çay içmek ister misiniz?” diyor.
Evet biliyorum, birçok erkek bu teklif için canını verebilir. Erkeklerin hayallerini süsleyen bir kadından bahsediyoruz. Ama bir kadın için bir Victoria’s Secret modeliyle tanışmak aslında o kadar da cazip bir şey değil. Böyle kusursuz vücutlu kadınlar karşısında genelde aynı hisse kapılıyor insan, “O kadınsa, ben neyim?” Çünkü bu kadınlar, ‘Avatar’ gibi oluyor. Yine de belki birkaç güzellik tüyosu kaparım, belki de canlısı podyumdaki kadar güzel değildir diyerek kendimi Les Ottomans’da buluyorum.
Malum Ana Beatriz Barros, IFW’de önceki akşam sergilenen adl+Cengiz Abazoğlu koleksiyonunun yüzü olmak için Türkiye’de. Kendisini beklerken aramızda markanın gelişiminden de konuşuyoruz. Kısa bir sürede büyük bir kimlik değişikliği yaşadı adl. Yılların Adil Işık’ı gitti, yerine bambaşka bir şey geldi. Çok da iyi oldu. Ayrıca Cengiz Abazoğlu’yla işbirliği de markaya yaradı.
Ana
Kimse kızmasın, daha çok yolumuz var. İstanbul Moda Haftası neden bir türlü olamıyor? Nerede hata yapıyoruz?
İşte bizim moda haftamızın özeti budur. Ne kadar iyi niyetle yapılırsa yapılsın, ortada değişmeyen bir zihniyet var.
Gönül istiyor ki, moda haftasını izleyelim, yapılanları övelim. Ama ne yazık ki, izledikçe bir kez daha görüyoruz, daha çok yolumuz var.
New York Moda Haftası’yla tarihlerimizin çakışıp çakışmamasının aslında IFW Komite Başkanı Volkan Atik’in dediği gibi hiçbir önemi yok. Çünkü onlar nerede, biz nerdeyiz! Düşünsenize, yurt dışında bir defilede ünlü ünsüz, yarı ünlü herkes en ön sırada oturmak için yarışacak. Sanki en ön sıraya oturunca başı göğe erecek.
Vogue Türkiye defileyi terk etti
Atıl Kutoğlu defilesinde gözlerimize inanamadık. Zaten sıkışık olan birinci sıraya son dakika Erkan Özerman gelip Ali Ağaoğlu’nu sıkıştırıp, Ceylan Çapa’yı neredeyse ezince, Ağaoğlu da kızıyla birlikte yerinden kalktı. Bunun üzerine ön sıranın önüne bir sıra sandalye dizildi. Tam da Vogue Türkiye ekibinin önüne. Bir düşünün, yurt dışında bir defilede Amerikan Vogue’un Yayın Yönetmeni Anna Wintour’un önüne bir işadamı için sandalye konulduğunu. Böyle bir şey