ORHAN PAMUK’TAN SON NOKTA

25 Ocak 2012

Orhan Pamuk her zamanki gibi sustu. Karolin Fişekçi hızını alamadı, konuştu da konuştu. Sonunda bir magazin figürü oldu çıktı. Bakalım, Pamuk’un ihtarnamesi Fişekçi’yi susturabilecek mi?

Karolin Fişekçi, New York’ta çekilen bir fotoğrafla girdi hayatımıza. Fotoğrafın ardından hızını alamadı, konuştu da konuştu. Basına bir sürü malzeme verdi. Oysa daha ilk konuşmasında hepimiz başımıza geleceklerin farkındaydık. Verdiği detaylardan gidişat açıkça belli oluyordu. O zaman yazmıştım, “Ünlü ve başarılı erkekler magazine malzeme vermemek için büyük çaba harcarken, bir anda ‘eş durumundan’ kendilerini magazinin merkezinde bulabiliyor. Bakınız Orhan Pamuk” diye. Yazı “Kadın adamı vezir de eder, rezil de” diye bitiyordu.

‘Gerçekten beraber değil mi?’
Karolin Fişekçi detaylar vermeye devam etti, Orhan Pamuk da sessizliğini korumaya. Hatta Fişekçi’nin söylediklerini okudukça “Orhan Pamuk nasıl bir şey demez hakkında böyle konuşulmasına? İnsan kız arkadaşına yeter artık, her şeyimizi anlatma demez mi?” diye düşündük. “Yoksa Orhan Pamuk Karolin Fişekçi’yle gerçekten beraber değil mi?” diye aramızda konuşmalar geçti.
Orhan Pamuk yine sustu. Taa ki Karolin Fişekçi, Ayşe Arman’a

Yazının Devamı

ORLANDO’DAN BiLDiRiYORUM

23 Ocak 2012

Sömestr tatilim resmen başladı. Öğrenci de değilim, veli de. Peki ama sömestrde Orlando’da ne işim var?

Pazartesi sendromu yaşayanlar bana sinir olabilir. Ama yapacak bir şey yok. Sömestr tatilindeyim. Şimdiye kadar hep dalga geçtim, okula giden çocuğu olmadan sömestr tatiline çıkanlarla. Büyük konuşmayacaksın işte. Ailede okul çağında bir çocuk varsa peşine takılıp gideceksin. Mümkünse. Hem günlük koşturmadan biraz uzaklaşmak, biraz nefes almak için, hem de hayatta en çok sevdiklerinizle kaliteli zaman geçirebilmek için.
Bugün itibarıyla sevgili yeğenlerim 6 yaşındaki Sinan ve 5 yaşındaki Kaan sayesinde sömestr kutlamalarına başladık. Maaile çocuk olmaya gidiyoruz. Sanal bir dünyada sanal karakterler bizi bekliyor.
İki çocukla 16 saat uçak yolculuğu başta korkutuyor. Neyse ki zamane çocukları teknolojiye hakimler, kendi kendilerini oyalamayı gayet iyi beceriyorlar.
Şansımıza Orlando’ya ayak bastığımız gün Başkan Obama da Disney World’ü ziyaret ediyor. Obama’nın ziyaretinin amacı bölgeye daha çok turist çekmek. Obama, turistlere vize alma kolaylığı sağlayacaklarını, pasaport kontrollerin rahatlayacağını anlatıyor. Oysa aynı gün biz yine upuzun bir pasaport

Yazının Devamı

DEMiR LEYDi ÖLDÜ MÜ?

22 Ocak 2012

20’nci yüzyıla damgasını vuran bir lider de olsanız, bütün dünyaya meydan okumuş da olsanız farketmiyor işte. Yaşlılık zor, çok zor

“Çok uzun ve sıkıcı” dediler ‘Demir Leydi’ filmi için. En kötüsüne baştan hazırlıklıydım. “Depresif, sürekli hastalıktan bahsediyor, sahneler bitmek bilmiyor” dediler. Dinlemedim. Kendim görmek istedim. Çıkışta filmi tek kelimeyle size özetleyebilirim, ‘Acımasız’.

Nereden nereye?
‘Demir Leydi’ gerçekten çok acımasız bir film. Oysa ‘Demir Leydi’ sıfatının sahibi Margaret Thatcher, daha çocukken babasının bakkal dükkanında çalışmaya başlayan, senelerce azimle çalışan, Oxford mezunu bir hukukçu. Siyasete atılıyor, önce muhalefet sonra iktidar oluyor. İngiltere’nin ilk kadın başbakanı.
Böyle güçlü bir kadını hafıza kaybı yaşayan, halüsinasyonlar gören, ölen kocasıyla sürekli konuşan, alzheimer hastası yalnız bir kadına indirgiyorlar. Oysa Thatcher dünyaya meydan okumuş, boşuna ‘Demir leydi’ sıfatını almamış. Lider olabilmek için saçından konuşmasına her konuda kendini eğitimden geçirmiş. Rusya’ya kafa tutmasıyla 20’nci yüzyıla damgasını vurmuş. Tam 11 yıl İngiltere Başbakanı olarak görev yapmış. İlk defa hayattayken bronzdan heykeli yapılıp

Yazının Devamı

UMUT VEREN MANZARA

21 Ocak 2012

Günün konusu: Umut. Son zamanlarda sık sık umutsuzluğa kapılmakta haklısınız. Ama bugün sevindirici şeylerden söz edeceğiz

Peş peşe bir sürü şey oluyor. Umutsuzluğa kapılmamak elde değil. Şaşkınlıkla izlediğimiz kararlar alınıyor, sonra kararları alanlar bile, “İçimize sinmedi, vicdanımız rahat değil” diyebiliyor. Arkasından büyüklerimiz de “Bu bir sınavdır” diyor.
Bütün bunları endişeyle izlerken bir anda her şeyi değiştirebilecek güçte ve güzellikte bir manzara beliriyor önümüzde. Hrant Dink’in ölüm yıldönümünde onbinlerce insan yanyana yürüyor, Taksim’den Şişli’ye Agos’un önüne. Din ve köken konu olmaktan çıkıyor. İşte o zaman görüyoruz ki, aslında bir umut var. Bu kalabalık sadece İstanbul’da da değil. Birçok şehir Hrant için yürüyor. Herkes birbirine moral ve umut veriyor. Hep bir ağızdan aynı şey tekrarlanıyor: “Bu dava böyle bitmez!”

BiR SiLGi BiR KALEM

Umut veren yeniliklerden biri de, bir internet sitesi. Birsilgibirkalem.org, güvenilir bir bağış ve yardım sitesi. Uzun zamandır bağış yapmak isteyip de ihtiyacı olanlara nasıl ulaşacağınızı bilmiyorsanız bu site imdadınıza yetişiyor.
Nasıl işlediğini bırakalım kendileri anlatsın:
1- Siteden tercihinize göre

Yazının Devamı

MELTEM ÜLKEYi iKiYE BÖLDÜ

18 Ocak 2012

Beğensek de beğenmesek de kabul etmeliyiz, bu yılın Altın Küre Ödülleri’nin yıldızı bizim için Meltem Cumbul’du. Cumbul’u ileride yaptığı işlerle de Altın Küre Ödülleri’nde görme dileğiyle, geçelim geceye damgasını vuranlara...

* Gecenin en gizemli olayı: Meltem Cumbul’un konuşması. Evet, Meltem Cumbul araya ilan alınmış gibi çıktı sahneye. Altın Küreler Altın Küre olalı böyle bir şey görmedi. Ama olsun. Oraya çıkmak da, özellikle ‘Uluslararası film yıldızı’ sıfatıyla sahneye davet edilmek de bir başarıydı. Bunu kabul etmeliyiz.
İkiye bölündük, “Helal olsun Meltem” diyenler ve “Orada ne işi vardı?” diyenler olarak. “Helal olsun” diyenler Cumbul’un o kadar ünlü yıldızın arasında sahneye çıkmasının bile önemli olduğunu düşünüyor, iyi bir Türkiye tanıtımı yaptığını düşünüyor, üstelik ‘Yurtta barış, cihanda barış’ mesajıyla Atatürk’ü anmasını da çok anlamlı buluyor.
İkinci grupsa ‘Uluslararası yıldız’ olarak takdim edilmesine rağmen Cumbul’un yaptığı işleri beğenmiyor, barış mesajını güzellik yarışmalarındaki ‘Dünya barışı istiyoruz’ mesajı gibi buluyor, üzerine bir de eliyle barış işareti yapmasını küçümsüyor, ödül vermeyen ya da aday olmayan birinin orada neden sahneye

Yazının Devamı

BU VESiLEYLE 2012’DE EDiSON’U ANDIK

16 Ocak 2012

Biraz kar yağdı, elektrik gitti. Beklenen açıklama geldi, “Elektrik santrallerinde teknik arıza var.” Aydınlandık. Kaç saat süreceği belli değil. Pollyannacılık oynadık, “Neyse ki gündüz kesildi, akşama gelir” dedik.

‘Kedi ödevimi yedi’ kadar absürt bir bahaneydi, ‘Elektrikler kesikti, ödevimi yapamadım’. Biz ilkokuldayken söylenirdi.
Aradan yıllar geçti. İnternet hayatımıza girdi. Telefonlar cebimize girecek kadar küçüldü. Kasetin yerini mp3’ler aldı. Kahveler bile komplike oldu. Bir Türk kahvesi, bir nescafe bilinirken şimdi binbir çeşit kahve hayatımıza girdi. Aştık kendimizi, yok soya sütüyle, yok light sütle olacak, şu kadar shot espresso falan. Derken ne oldu?
Dün metroya binenler metrodan indirildi, aynı ‘ödevimi yapamadım’ bahanesiyle. Metro çalışmadı. Eee, tabii metroya inen bitmek bilmeyen yürüyen merdivenler de.
Tramvaylar da. Trafik ışıkları da. Trafik de durdu bu durumda. Üstüne üstlük doğalgaz da gitti, evler buz gibi oldu. “Aman kombileri kapatın” diye SMS’ler geldi. Neyse ki cep telefonlarımız var. Eee, onların da şarjı bitti bitecek. Elektrikli ocaklar, fırınlar çalışmadı, yemek ısıtmak bile mümkün değil. Ne oldu? Alt tarafı biraz kar yağdı, elektrik

Yazının Devamı

YENi EFSANE: ORÇUN

15 Ocak 2012

Gülse Birsel’in yeni dizisi ‘Yalan Dünya’ nasıl başladı? ‘Avrupa Yakası’nın yerini alır mı?

Günlerdir merakla bekliyordum ‘Yalan Dünya’yı. Üst üste bir sürü şey olurken, depresif film ve dizilerden bunalmışken, tam da gülmeye ihtiyacımız var derken Gülse Birsel’in yeni dizisi umut oldu. ‘Avrupa Yakası’nı defalarca izlemiş biri olarak tedirgindim, yeni diziyi de bu kadar sevebilecek miyim diye.
Başta olaya hakim olamadım, kadro çok kalabalık geldi. Ama sonradan ‘Kim kimdir?’i anladıktan sonra dizi de açıldı. ‘Avrupa Yakası’nın oyuncularını yeni bir dizide görmek ve yeni rolleriyle kabul etmek zor. Özellikle de olay yine bir apartman dairesi etrafında dönerken. Gülme efektleri zaman zaman fazla geliyor. Ama kadro müthiş, özellikle de Olgun Şimşek. Füsun Demirel’in terlik takıntılı ev kadını hali çok başarılı. Gönül Ülkü’yü kadroda görmek bile mutlu ediyor insanı. İlk bölümün sonunda hissiyatım şudur, Gülse Birsel yine yapmış yapacağını.
Benim favorim Bartu Küçükçağlayan’ın canlandırdığı Orçun karakteri. Belli ki Orçun da kısa zamanda Gaffur ya da Burhan gibi bir efsane olacak.

Noel baba kılığında örnek doktor
8 yaşındaki bir kız çocuğunu yılbaşı zamanı

Yazının Devamı

BEN DE ELEŞTiRiYORUM

14 Ocak 2012

Günün sorusu: “Lars Von Trier mi, Polanski mi?” Autoban’a Wallpaper’dan ‘En iyi tasarım ödülü’ ve “Ben bilmem, beyim bilir” sendromu...

Herkes her filmi beğenmek zorunda mı? Bizde oyuncular bile çıkıp eleştirmenleri, film hakkında görüşlerini yazdıkları için yerden yere vurabiliyor. Bkz. Engin Altan Düzyatan. Oysa film bir zevk meselesi, göreceli bir şey. Birinin çok beğendiğini diğeri beğenmek zorunda değil. Konuşulan bir sanat filmi bile olsa.

‘Melankoli’yi izlediniz mi?
Sinema çıkışında hiç tanımadığım bir kadın yanıma gelip “Melankoli’yi izlediniz mi” dedi. Ses tonundan ‘Mutlaka izlemeniz gereken bir film’ demek istediği belli oluyordu. Gülerek “Evet izledim” deyip tartışmaya girmeden olay yerinden uzaklaştım. Çünkü ‘Melankoli’ benim için fazlasıyla yavaş ve kasvetli. Hatta dayanamayıp yarısında sinemadan çıktığım bir film.
Yönetmen Lars Von Trier müthiş bir yetenek olabilir ama ‘Melankoli’ye herkesin bayılacağını zannetmiyorum. Yine de görüntülerin güzelliğini de kabul ediyorum. Bu hafta vizyona girdiğini hatırlatarak asıl beğendiğim filme geçiyorum.

Almodovar farkı
Önce şunu açığa kavuşturalım. Sinemada kasvete, gerilime karşı değilim. Bir film iç

Yazının Devamı