40 yıllık marka ve ötesi

25 Aralık 2010

Park Bravo’nun 2011 ilkbahar-yaz koleksiyonunu izlemek üzere Ayazağa’daki merkez binasındayım. Beni en az tasarımlar kadar etkileyen başka bir şey daha varPerakende Güneşi Ödülleri’nde ‘Yaşam Boyu Başarı’ ödülünü bu yıl Park Bravo Group Başkanı Kamil Özçoban aldı. Hem de müthiş bir jestle. “Bu ödülü asıl hak eden kişiyi çağırmak istiyorum” diyerek eşi Semin Özçoban’ı sahneye davet edip ödülünü kendisine vererek. İşte bütün kadınların kalbini eritecek bir davranış. İyi bir işadamı olmaktan çok daha öte bir şey.
Park Bravo Group’un yeni sezon koleksiyonunu görmek için Ayazağa’daki merkez binasındayım. Aklımda hep ödül töreni ve örnek erkek modeli, karşımda ise Semin Özçoban ile kızları Zeynep ve Aslı var. 2011 ilkbahar-yaz koleksiyonunu tanıtacaklar, heyecanlılar.
Park Bravo 40 yıllık yerli bir marka, büyük bir tasarım ekibi var. Son iki yıldır İtalyan tasarımcılarla da çalışıyorlar.
Defileyi moda dergilerinin yöneticileriyle birlikte izliyorum. Tina Brana’nın vahşi doğa ve ultra yeşil koleksiyonları da, Hamish Ramsay’in Marakeş ve Kuzey Sahra’dan esinlendiği çadır vadisi koleksiyonu da hepimizden tam puan alıyor. Üstelik hem etkileyici hem de giyilebilir. Malum çoğu

Yazının Devamı

EYVAH BUGÜN 22 ARALIK!

22 Aralık 2010

Çok şükür 21 Aralık’ı atlattık, şimdi daldan dala atlıyoruz. Supermarket by Longtable’dan Galatamoda’ya, oradan sicil temizlemeye


Bu yazıyı dünden yazmadığım için çok pişmanım. Çünkü yazı her an uçabilir, deprem olabilir. Susan Miller demişti ki, "Tutulmalar gerginliği atlatmamıza neden olur ama en zayıf sızıntıyı kollar ve bulur." Susan Miller’a göre sonrasında güçlenmek için tutulmalar iyi. Ama öncesinde zor bir şey atlatmak gerekiyor tabii.
Malum bugün 21 Aralık, siz bu satırları okurken 22 Aralık olmuş olacak. Umarım bugünü bir felaket olmadan atlatmış olacağız.
Kiminle konuşsam “Ay bugün evden çıkmayalım, başımıza bir şey gelmesin” diyor. Oysa ki evde oturmak da bir çözüm değil. Halimize bakın, 2011’e girmek üzereyiz ve her şeyimiz astrolojiye kalmış durumda. Gülelim mi, ağlayalım mı yoksa “Fala asla inanmam, ama astroloji bir bilim” deyip avunalım mı bilmem.
Bu arada Susan Miller’ın 21 Aralık’a eksi artı beş gün de eklediğini unutmamak lazım. Öyle düşünürsek aralık ayını kış uykusunda geçirmemiz lazım ki bu pek mümkün değil.
Şimdi 21 Aralık’ı atlatmış olmanın rahatlığıyla girizgahı bitirelim ve konulara geçelim.

Yazının Devamı

Beyrut maceraları 2

20 Aralık 2010

Beyrut’ta gezecek görecek o kadar çok yer vardı -ki bir güne sığdırmak mümkün olmadı. Martini Gold partisinde Beyrut sosyetesine nasıl karıştığımızdan hangi gece kulüplerine gittiğimize kadar, buyrunuz 24 saatlik gezinin devamınaBeyrut’ta Türk markalarının çıkarması hızla devam ediyor. 24 saatlik gezide Step’ten sonra yeni bir Türk mağazasının daha açılmasına şahit oluyoruz. Caroline Koç ve Banu Yentür’ün markası Haremlique yurt dışındaki ilk mağazasını Beyrut’ta açıyor.
Beyrut alışveriş konusunda bir cennet ama fiyatlar İstanbul’dan daha pahalı. Yalnız yeme-içmede durum farklı. Bizim restoranların pahalılığının yanında neredeyse her gittiğiniz ülkede yeme-içme ucuz geliyor.

Beyrut sosyetesine nasıl girdik?
Akşam Beyrut’un havalı restoran/gece kulüplerinden biri olan Rose’da Martini Gold partisi. Martini Gold’u, Dolce & Gabbana’cılar tasarlamış. Sadece şişesiyle değil, aromasıyla da yakından ilgilenmişler. Üstüne de kocaman damgalarını vurmuşlar. Ortaya ‘limited edition’ içki çıkmış. Tabii ‘limited edition’ olsun da ne olursa olsun.
Partinin amacı bu içkiyi Beyrut cemiyet hayatına tanıtmak. Farkında olmadan biz de Beyrut sosyetesine giriyoruz. Fotoğrafçılar peşimizi

Yazının Devamı

Beyrut’ta 24 saat

18 Aralık 2010

Son zamanlarda en çok görmek istediğim yerdi. Her gitmeye kalkıştığımda bir şey oldu, iptal etmek zorunda kaldım. Bu sefer kararlıydım, Rose’daki Martini Gold partisini kaçırmayacaktım

Bu kadar isteyip de bir türlü gidemediğim yer Beyrut, biliyorsunuz son zamanların en yükselen şehirlerinden biri. Yeme-içme ve gece hayatıyla her geçen gün daha da çok konuşuluyor. Üstelik Beyrut’a gelme amacım da Martini Gold’un lansmanı için Rose’da düzenlenen parti.
Jack Bauer’in 24’ü halt etmiş, ben de 24 saate onun kadar çok şey sığdırıyorum, en azından yeme-içme ve eğlence alanında.
Sabah uçakta ilk gözlem yapılıyor. Beyrut bir estetik, mücevher ve kumar cenneti. Uçaktaki kalabalık da bol botoksuyla dikkat çekiyor. Beyrut’a uçmak Antalya’ya uçmak gibi. 1.5 saatte İstanbul’un gri havasından sonra 28 dereceye hoşgeldiniz!

Sırf bu mezeler için 1.5 saat uçulur!Otele uğrayıp eşyaları attıktan sonra şehrin ünlü restoranı Karam’a gidiyoruz. O da ne? İçeri girer girmez kalabalık bir Türk masası görüyoruz. Masadaki isimleri saymıyorum, ama pekala bir TÜSİAD toplantısından çıkmış olabilecek bir grup diyelim. Belli ki Türkler Beyrut’u sevmiş ve çoktan keşfetmiş.
Karam’da mezeler olağanüstü.

Yazının Devamı

Changa’cıların Londra çıkarması devam ediyor

15 Aralık 2010

Yabancı restoranların İstanbul’da şube açmaya doyamadığı şu günlerde Changa’cıların Londra’da yeni bir projesi var. İlk günden beri birlikte çalıştıkları Peter Gordon ile Covent Garden’da bu hafta Kopapa adlı yeni bir restoran açıyorlar...

İstanbul’un en stil restoranı Changa. Bunu ben söylemiyorum, geçen hafta Elle Style Awards jürisi Changa’ya bu ödülü layık gördü. Bu arada birçok kategoride verilen ödüller tartışıldı ama en stil restoran konusunda herkes hemfikirdi.
Changa’nın sahipleri Tarık Bayazıd ve Savaş Ertunç’tan yeni haberlerini alınca çok heyecanlandım.
Taksim Changa’daki çağdaş Türk sanatçıların eserlerine yenileri eklenmiş.
Nermin Er’in ve Selçuk Demirel’in eserlerini de artık burada görebilecekmişiz. Zaten geniş olan şarap listesi daha da genişlemiş. Benim en çok merak ettiğim yeni yaptıkları, Isfahan adlı kokteyl oldu. Laduree’nin ezeli rakibi, Fransız pastane zinciri Pierre Herme’nin Ispahan adlı güllü makaronlu pastasından ilham alınarak yapmışlar. Sırf Isfahan’ı denemek için bile hemen Changa’ya gitmek istiyorum.


Yazının Devamı

BEN SUSAN MILLER’IN YALANCISIYIM!

13 Aralık 2010

Tempo dergisi, astroloji yazarı Susan Miller’ı İstanbul’a getirdi. Susan, İstanbul’a doyamadı, seyahatini uzatacağını açıkladı. Bu arada kardeş dergi Hello! ile birlikte bir organizasyon da yapıldı.
İpek Kıramer ve Ezgi Kıramer’in yanındaki sandalyeye ilişiyorum. Susan Miller resimlerdekine pek benzemiyor. Tipik bir Amerikalı, konuşmanın ortasında rahat etmek için ayakkabılarını çıkarıp atıyor. İngilizcesini anlamamız için o kadar yavaş konuşuyor ki, sürekli "Hadisene" diyesiniz geliyor. Feryal Gülman’dan Leyla Alaton’a, Çiğdem Kayalı’dan Tuğba Coşkun’a renkli bir izleyici topluluğu var.
Susan Miller konuşmasına başlıyor. Astrology Zone, yarın internette 15'inci yılını kutlayacakmış. Astroloji eğitimine annesi sayesinde 14 yaşındayken başlamış. 12 yıl eğitim almış. Astroloji için felsefe, din ve iletişim alanlarını da çok iyi bilmek gerekiyormuş.

‘Wikileaks’in sorumlusu Merkür’
Önce gezegenlerle başlıyor. Merkür’ün kötü bir etkisi olduğuna dair bir kulak dolgunluğum var. Susan Miller’a göre Wikileaks’in sorumlusu da Merkür. Merkür bilgi akışını sağlıyormuş. Merkür’ün değişimi bilginin yanlış insanlara iletilmesine neden olmuş. "Bu çok zarar verici bir şey" diyor Susan Miller.

Yazının Devamı

LACHAPELLE VE iLHAM PERiSi

11 Aralık 2010

Akaretler’deki David LaChapelle sergisini Amanda Lepore’yle gezip hemen sonrasında The House Cafe’de risotto kursuna katıldım. Şimdi sırada Susan Miller’la büyük buluşmam varAkaretler’deki Paul Kasmin galerinin açılışının ne kadar kalabalık olacağını önceden tahmin ediyordum. Programımı ona göre yaptım. Saat 19.00’da başlıyorsa tam o saatte gidip hızlıca gezip sonra da çıkışta doğru İstiklal Caddesi’ndeki The House Cafe’ye risotto kursuna gidilecek. Kursa geç kalınmayacak!
Galerinin önüne geldiğimde izdihamı görünce yine de şaşırdım. Bütün fotoğrafçılar kapıda bir kadının önüne dizilmiş, fotoğrafını çekiyor. “Eda Taşpınar’dır herhalde” derken bir de baktım önümde Amanda Lepore duruyor. Kendisi David LaChapelle’in ilham perisi oluyor. Transeksüel bir Marilyn Monroe düşünün. Tam da öyle işte. Bu arada kimse üzerine alınmasın ama bizim botokslulara yüzü çok benziyor. Dekolteli diyemeyeceğim, acayip kıyafetiyle salınırken gözüm ayakkabılarına ilişiyor, masmavi, komple payetli. Bir an moralim bozuluyor, bu ayakkabılardan bende de var, heralde bir anlık boşluğuma geldi, o sırada kendimi assolist falan sanıyordum.
Zar zor içeri girmeyi başarıyorum. Girişte Onur

Yazının Devamı

İyi ki bu geceyi kaçırmamışım!

8 Aralık 2010

Robert Kolej’in son NetwoRC gecesinde Reşit Soley ve Akın Öngör şarapçılığı konuştu. Moderatör Nuri Çolakoğlu’ydu. Eee, böyle sohbet kolay bulunmaz!“Emeklilik televizyon karşısında çizgili pijamayla oturup göbek büyütmek değil. Benim için emeklilik para kazanmak için deliler gibi çalışmak yerine, kaliteli zamanı kendin için geçirmek.”
Bu sözler Akın Öngör’e ait. Önceki akşam Robert Kolej’de bulunan Suna Kıraç Hall’de toplandık. Sadece mezunlara özel bir NetwoRC programı var okulun. Nuri Çolakoğlu moderatörlüğünde alanında önemli iki isim konuşuyor. Onlara sorular sorabiliyorsunuz, fuayede konuşmacılarla tanışıp, birebir sohbet etme şansınız oluyor. Bu özel etkinliklere sadece mezunlar katılabiliyor, dışarıdan misafir getirilemiyor çünkü burada konuşulan burada kalıyor.
Herkes okul yıllarını atlatmış olmaktan mutlulukla bahsederken Robert Kolej’de durum farklı. Okul sizi her geri çağırdığında koşarak gidiyorsunuz. Öyle bir istek veriyor. Robert Kolej’i bu kadar özel yapan detaylardan biri de bu.

Emekli olmasalardı ‘Corvus’ ve ‘Selendi’ olmayacaktı!

Önceki akşam konuşmacılar, emekliliklerinde şarapçılığa başlayan iki isimdi. Reşit Soley ve Akın Öngör. Reşit Soley

Yazının Devamı