SENARiSTLERiN SUÇU NE?

17 Kasım 2010

Eleştirilen iki senarist Melek Gençoğlu (solda) ve Ece Yörenç.Yerli diziler ne kadar çok izlenir, ne kadar çok konuşulursa o kadar da çok taşlanıyor. Fatmagül’den sonra şimdi de senaristlerin başı dertte

Nedir bu senaristlerin çektikleri? Bir yandan dizilerin uzunluğuyla boğuşuyorlar, hikayeyi nasıl uzatsak diye kafa patlatıyorlar, bir yandan ruh hastası ilan ediliyorlar, hem de herkesin gözü önünde, bir milletvekili tarafından. Üstelik bu milletvekili aynı zamanda çok önemli bir kurumun da başkanı. “Ruh hastaları, şuur altındaki sapıklıkları yazarak kitleleri etkiliyorlar” diyor. Bahsedilen dizi de ‘Yaprak Dökümü’ ve ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ Biri Reşat Nuri Güntekin’in diğeri ise Vedat Türkali’nin romanından uyarlama. Zaten dizilerin büyük bir kısmı önemli romanlardan uyarlama oluyor. Bu da demek oluyor ki hikaye senariste ait değil. Bizim senaristleri en çok eleştireceğimiz konu ancak bu olabilir. Orijinal hikayeler de pekala yazılabilir. Ama tabii televizyon kadar hızlı bir sektörde o kadar zaman yok.


Eyvah, dizilerimiz yurt dışında da her yeri sardı!Milletvekilimiz hızını alamıyor. Yurt dışında da Türk dizilerinin izlendiğini görmekten nasıl şaşırdığını

Yazının Devamı

İstanbul’dan Garance Dore geçti

15 Kasım 2010

Modayla ilgilenenlerin yakından tanıdığı bir ikili Garance Dore- Scott Schuman. Peki ama dünyanın en etkili bloggerlarını İstanbul’a ne getirdi?

Malum bloggerlar artık günümüzde çok önemli yerlere sahip. Moda haftalarında başköşelerde bloggerların oturup bir yandan tweetleyip bir yandan da iPad’den bloglarını güncellemelerine tanık oluyoruz.
Benim favori bloggerlarımdan biri Garance Dore. Adresi www.garancedore.fr. Önce illüstrasyonlarla başlıyor bloguna, sonra yorumlar ekliyor, en son da erkek arkadaşının da desteğiyle fotoğraf çekmeye başlıyor. Fotoğraflar ve yorumlar illüstrasyonlardan daha çok ses getiriyor. Şimdi Garance Dore moda dünyasında önemli bir isim. Erkek arkadaşı da kendisi gibi ünlü bir blogger. Scott Schuman’ın ‘Sartorialist’ adlı bir blogu var. Sartorialist’te daha çok farklı şehirlerden sokak modası fotoğrafları yer alıyor. Hatta önemli moda tasarımcıları Sartorialist’teki fotoğraflardan ilham aldıklarını itiraf ediyor. Scott Schuman aynı zamanda GQ’da köşe yazarı.
Peki şimdi bunları neden anlatıyorum? Çünkü Garance Dore ve Scott Schuman hafta sonunu İstanbul’da geçirdi. Hem de L-atitute adlı bir blog ve alışveriş sitesi için. L-atitute çok seyahat

Yazının Devamı

Hollywood diyeti işe yarıyor mu?

13 Kasım 2010

Nasıl moda zaman zaman geri geliyorsa diyetler de yeniden gündeme geliyor. Diyetisyen değilim ama ağzı yanmış biri olarak birkaç naçizane tavsiyem var

Geçen hafta Mehmet Yılmaz yazdı, ABD’deki sebze ve meyve sulu detoks modasını. New York Times Style kapak yapmış bu akımı. Ayıptır söylemesi, biraz geç kalmışlar.
Son zamanlarda zayıflama konusuna iyice kafayı takmış durumdayım. Ayurvedik detoksta hayal kırıklığına uğradım. Mezoterapi sayesinde iğneleri yiye yiye voodoo bebeklerine döndüm. Artık mutfak alışverişimin çoğu aktarlardan. Mısır püskülü, kiraz sapı derken filmlerdeki büyücülerin iksirleri gibi garip karışımlar içiyorum. Tabii hiçbirini kafama göre yapmıyorum. Hep doktor ya da diyetisyen kontrolündeyim.
Tam 13 yıl önce ABD’de üniversiteye başladığımda dergilerde ‘Hollywood Diet’ diye bir reklam dikkatimi çekmiş ve hemen siparişi vermiştim. Paketi heyecanla açtığımda içinde sadece meyve ve sebze suları olduğunu görmüştüm. Hatta marketlerde V8 diye bir iki dolara satılan sebze sularına 100 dolar vermiş olmanın hayal kırıklığını mı, yoksa sırf bu sularla bir hafta nasıl yaşarımın kaygısını mı daha çok hissettiğimi şimdi hatırlayamıyorum.
Daha ikinci günümde midem

Yazının Devamı

Ben de dans yarışmasındaydım

10 Kasım 2010

Hiç tahmin etmediğiniz kişiler bile bu yarışmayı izliyor ve konuşuyor. ‘Yok Böyle Dans’ jürisi, yarışmacıları ve Acun faktörüyle hepimizi yakaladı. Cumartesi gecesi Tan Sağtürk sayesinde yarışmayı stüdyoda izledim

Cumartesi akşamı Nişantaşı’nda beş kız oturuyoruz. Gece için program yapmak üzereyken konu nasıl oluyorsa dans yarışmasına geliyor. “Neyse ki yarın tekrarı var” diyor biri. Derken Aslı diyor ki “Keşke bu akşam dans yarışmasına gitsek de stüdyoda seyretsek.” Birden hepimiz heyecanlanıyoruz. Tamam, neden olmasın?
Hemen canım arkadaşım Tan Sağtürk’ü arıyorum. “Programa gidiyorum, yoldayım” diyor. Lafı uzatmadan, “Biz de gelmek istiyoruz, beş kişiyiz bize yer ayarlar mısın?” diyorum. Son dakika isteğimi kırmıyor.
Bir saate kendimizi karanlık Kağıthane yollarında buluyoruz. Etrafta in cin yok. Stüdyoya zar zor varıyoruz ve yayın başlamak üzereyken içeri giriyoruz. İlk tepki, “Stüdyo ne kadar küçükmüş!” oluyor. Tabii televizyonda dev görünen stüdyo gerçekten de öyle değil. Bir de uçan kameraman adını taktığımız kameraman var ki görmelisiniz herkesten çok o dans ediyor aslında.
Acun Ilıcalı son derece profesyonel. Programı rahatlığı ve doğallığıyla

Yazının Devamı

Gözüm sadece kıyafetlerde

6 Kasım 2010

Karşımda uçsuz bucaksız gibi görünen bir kuyruk. Millet birbirini parçalamak üzere. Bir yandan da telefonla konuşuluyor. Sırada daha önde olanlara, “Bana o bej trenç-kotun 36’sını al, ben sana sonra veririm parasını” şeklinde siparişler geçiliyor.
Baştan kabul etmek lazım. Kadınlar konu alışveriş olunca deliriyor. Gözlerimiz hedefe kilitleniyor, hiç kimseyi görmüyoruz. O sırada asla ve asla bize bulaşmayacaksınız. Yoksa başınıza geleceklerden kesinlikle sorumlu değiliz. Erkeklerin maçlardaki durumundan daha tehlikeli olduğumuz kesin.

Sonsuz kuyruğa bakıyorum
Cool’luk yapmaya gerek yok. İşte ben de bu korkmanız gereken kadınlardan biriyim. H&M, ilk mağazasını Bayrampaşa Forum İstanbul’da açacağını duyurduğu zaman “Ay, nasıl gideceğiz oraya?” derken şimdi Forum’da ağzım açık bu sonsuz kuyruğa bakıyorum. Beni öldürsen o kuyruğa girmem. Ama H&M’e girmeden şuradan şuraya gitmem. Neyse ki, basın mensubu olmanın avantajını kullanıp kuyruğa girmeden kendimi Türkiye’nin ilk H&M mağazasında buluyorum.
Şampanyalar, Carlo Bernardini’nin hazırladığı finger food çok şık. Ama hiç önemli değil. Biz hedefe kilitlenmiş durumdayız. Gözümüz ne şampanya, ne de başka bir şey görecek durumda. O

Yazının Devamı

Kara Şimşek’e az kaldı!

3 Kasım 2010

İstanbul Auto Show’u konuşuyor. Peki ama benim gibi acemi bir sürücü Roma’ya ‘test sürüşü’ne giderse ne olur?Araba kullanmaya başladığımda İstanbul yeni bir trafik canavarı kazandı diye düşünmüştüm. Arabayla ilişkim hep mesafeli oldu. Park etmekle uğraşacağıma çoğu zaman arabayı yolun ortasında bıraktım. Tam “Bu, kesin kadın sürücü” dedikleri kategoriden oldum. Şansa bakın, bu özelliklerime rağmen araba ‘test sürüşü’ne davet ediliyorum.
Geçen hafta Infiniti M’in lansmanı için Roma’daydım. Infiniti bir Japon markası. Japonlar benim çok ilgimi çekiyor. İnanılmaz bir tasarım anlayışları var. Infiniti’de de geyşaların sırtından ilham alınan araba koltuklarına kadar bir sürü detay var.

Hayatı kolaylaştıran özellikleri varArabada benim gibilerin hayatını kolaylaştıran özellikler de bulunuyor. Hız sabitleyicinin yanı sıra öndeki araçla mesafeyi belli bir seviyede koruyan ve öndeki araç durduğunda kendi kendine duran bir mekanizmaya sahip. Park ederken ya da geri geri giderken arkanızı kameradan görüyorsunuz. Yandaki araç kör noktaya girdiğinde ikaz ışığı yanıyor. Şeritinizden çıkınca araba sizi uyarıyor, bip bip bip ötüyor, hiç susmuyor. Tabii bu arada bir de navigasyon

Yazının Devamı

Artık yurt dışına çıkmaya gerek kalmadı!

27 Ekim 2010

Nişantaşı’dan bildiriyorum, H&M showroom’unda kendimi oyuncakçıda gözü dönmüş bir çocuk gibi hissettim. Ama bu H&M ile ilgili merak ettiklerimi Pelin Atay’a sormama engel olmadı
Dün H&M’in halkla ilişkiler müdürü Pelin Atay ile Nişantaşı’ndaki showroom’unu gezdim. Her yurt dışına çıkışta mutlaka H&M’de yoklama veren biri olarak kendimi oyuncakçıya girmiş bir çocuk gibi hissettim. Ayrıca yıllardır süregelen “H&M Türkiye’ye geliyormuş” konuşmalarının sonunda gerçekleştiğine inandım.
H&M’i birkaç senedir eskisi kadar başarılı bulmasam da koleksiyonda yine de bayıldığım parçalar oldu. Hatta “Acaba eskisi gibi mi olacak?” bile dedim.
Koleksiyonla başlayalım. Bej, kahverengi, siyah, gri ve yeşil tonları hakim. İnce çizgiler, minik çiçek desenleri ve geometrik baskılar var. Sezonun olmazsa olmazları blazer, denim parçalar, fırfırlı bluz, drapeli elbise, hırka, panço, trençkot ve omuz çantası diye sıralıyorlar.
“Her ürün bizde de olacak, sadece İsveç için yapılan çok soğuk havalara uygun kıyafetler olmayacak” diyor Pelin Atay. Forum’da kadın, erkek, çocuk ve iç çamaşır bölümleri olacak.

Büyük gün 6 Kasımİstanbul’daki ilk H&M mağazası 6 Kasım’da Bayrampaşa Forum’da açılıyor.

Yazının Devamı

Şehirde neler oluyor?

23 Ekim 2010

Al-Bushra: Aylar önce yazmıştım, İstanbul’un en iyi Çin restoranı Dragon’un sahiplerinin Hilton otelinin en üst katında bir Lübnan restoranı açacağını. Al-Bushra sonunda açıldı. Henüz diyet listesini bozmaya cesaret edemediğim için denemeye fırsat olmadı. Ama en yakın zamanda gidilecek.
Bu arada İstanbul’da bir Lübnan restoranı furyası başlıyor. Sırada Reina’cıların Crystal’in yerinde açacakları Nomand var.
Akaretler: Şık mağazalardan sonra şimdi de şık sanat galerilerine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Galerist’ten Autoban’a birçok yenilik olacak Akaretler’de. Sırf alışveriş ya da sırf sanat olacağına biraz daha çeşitlilik olsa daha iyi olmaz mı?
Phonem by MIller: Bu sezonun ilk etkinliği bu geceki Liars konseri. Saat 21.30’da. Nerede mi? Tabii ki İKSV Salon’da.
‘Sosyal Ağ’: Çarşamba günü anlata anlata bitiremediğim David Fincher filmi dün gösterime girdi. Bu hafta sonu mutlaka izleyin. Ayrıca ilgilenenler Napster’ın kurucusu, Facebook’un ortağı Sean Parker ile ilgili Vanity Fair’deki makaleyi de kaçırmamalı.
‘Serbest Bölge istanbul’: Sergi Beşiktaş’ta saldırıya uğradı, Üsküdar’da yok oldu. Neyse ki sonradan Üsküdar

Yazının Devamı