
Salı günü önce Galerist’te Elif Uras’la özel bir tur yaptıktan sonra Tersane İstanbul’daki Contemporary Istanbul’a geçiyorum.
Contemporary Istanbul’un 20. yılı.
Elbette Türkiye kadar dinamiklerin hızlı değiştiği bir ülkede bir sanat fuarının 20 yıl devam edebilmesi büyük bir başarı.
Rabia ve Ali Güreli bu konudaki azimleri ve çalışkanlıklarıyla takdiri hak ediyor.
Akbank ana sponsorluğunda gerçekleşen Contemporary Istanbul’un 2 ön izleme günü var.
Bu şu anda yurt dışındaki fuarların da yaptığı bir sistem.
İlk ön izleme günü olmasının da etkisiyle girişte bir kaos yaşanıyor, fazla kalabalık olmamasına rağmen.

Geçen haftaki İstanbul Bienali ve eş zamanlı sergi açılışlarının davetlerinde de olduğu gibi Contemporary Istanbul’da da koleksiyonerler için konu aynı, davetliler VIP ve daha da VVIP olarak bölünmüş olmaktan şikayetçi.
Hatta bazı açılışlarda gece kulüplerindeki gibi kırmızı kadife kordonlarla VIPlerle davetliler arasına bir sınır getirilmesine anlam veremediklerinden bahsediyorlar uzun uzun.
Neyse ki Contemporary Istanbul’un girişinde Yunus Ege Güreli’yle karşılaşıyorum.
Rabia-Ali Güreli’nin oğlu, mimarlık eğitimini tamamlamış şimdi yeni işi ve Hatay’da Contemporary Istanbul Vakfı ve değerli mimarlarla yaptığı projeyi anlatıyor ayaküstü.
O da başlı başına ayrı bir yazı konusu.
Yunus Ege’nin heyecanı ilham veriyor.
Dünyanın her yerindeki sanat fuarları bir süre sonra tekrara düşüyor ister istemez.
Contemporary Istanbul’da da daha önce görmediğim çok eser yok.
Bu yıl Focus Amerika bölümü ve merak uyandıran konuşmalar var programda.
En etkileyici eser: ‘Neuroflux’
CI’ın 20. yılında hiç şüphesiz en etkileyici eser Güvenç Özel’in ‘Neuroflux’ı.
Güvenç Özel’in adı Türkiye’de geniş kitleler tarafından yeni yeni duyulsa da, uluslararası arenada çoktan çağdaş mimarlık, medya sanatı ve teknoloji kesişiminde öncü bir isim olarak kabul ediliyor. ABD’nin en prestijli üniversitelerinden UCLA’de akademisyen olan Özel, aynı zamanda robotik, yapay zekâ ve etkileşimli tasarım üzerine çalışan bir sanatçı.
Kimi onu “siberfizik mimar” olarak tanımlıyor, kimileri ise “Mars’a bina yapacak mimar” diyor.
Coachella Müzik Festivali’nde sergilediği 18 metrelik ‘Holoflux’ adlı dijital heykel, dünya çapında büyük ses getirmişti.
Işık, projeksiyon, yapay zeka ve mekansal algıyı bir araya getiren bu çalışma, dijital mimarinin nereye gidebileceğini gösteren bir öncüydü.
Şimdi ‘Holoflux’ın İstanbul uyarlaması olan ‘Neuroflux’, Trendyol Sanat’ın desteğiyle Haliç kıyısında yer alıyor.
‘Neuroflux’, 8 metrelik dev bir hipermedya heykeli.
Uzaktan bakıldığında esrarengiz bir obje, yaklaştıkça mimari bir forma dönüşüyor.
Güvenç Özel, bu işi “insan ve makine yaratıcılığı arasındaki sınırları araştıran bir platform” olarak tanımlıyor.
Yapay zekayı bir araç değil, bir yaratıcı ortak olarak kurguluyor. Nitekim Özel’in mimarlık kariyeri de tam bu noktada evriliyor: Mars’a koloni kurmak için NASA’nın düzenlediği 3D baskı habitat yarışmasını kazanmasından Los Angeles’ta sanat ve teknolojiyi bir araya getiren, yönetim kurulunda NASA’dan Hammer Museum’un yöneticilerine birçok önemli ismin olduğu Fulcrum Arts için tasarladığı etkileşimli robotik sanat merkezine kadar her işi teknolojiyle iç içe.
Fulcrum Arts adlı vakfın ilk fiziksel mekânı Pasadena’da Ocak ayında açılıyor.
Projeyi önemli yapan mimari ve robotik konusunu bir araya getiren ilk kalıcı mekân olması.
Otomasyon kullanılarak aynı alan 4 farklı mekân hâlinde hizmet verebilecek.
Kaliforniya’daki sanatçı ve teknoloji uzmanları için önemli bir merkez olacak.
Güvenç Özel’in asıl farkı, teknolojiyi duygu ve hikaye anlatımı aracı olarak görmesinde.
“Gelecekte estetik algımızı yapay zeka ile yeniden tanımlayacağız” diyor.
‘Neuroflux’ da bu tanımın ilk kelimelerini yazıyor.