Azıcık vicdan lütfen!

27 Nisan 2009

İstanbul’un göbeğinde başı kesilerek katledilen 17 yaşındaki kızın ölümünü 54 gündür aydınlatamayan Emniyet’in başındaki isim Celalettin Cerrah...
Kendisini Ayşe Arman arıyor:
“54 gündür aileye neden bilgi verilmediğini” soruyor.
Cevap:
“Ekiplerimi onlara yollamadığımı nereden biliyorsunuz?”
“Çünkü onlarla konuşuyorum” diyor Ayşe...
Cerrah soruyor:

Yazının Devamı

Sayın Çubukçu! Kurtarın bu çocukları!

25 Nisan 2009

Sayın Nimet Çubukçu, Konu Adalet Bakanlığı’nı ilgilendirdiği halde ben size yazıyorum, çünkü her şeyden önce bir annesiniz. Her anne gibi, bahsedeceğim konunun bir çocuk için anlamını hissedersiniz.
Size yazıyorum, çünkü bir hukukçusunuz. Bu konuda hukukun ve insan onurunun nasıl çiğnendiğini fark edersiniz.
Size yazıyorum, çünkü İstanbul Barosu’ndayken Çocuk Hakları Komisyonu’nda, çocuk mahkemelerinde görev yaptınız. Çocuklara yapılan bu zulümden haberdarsınız.
Size yazıyorum, çünkü Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı’sınız. Acil bir çare bulup yaralı çocuklarımızı kurtarmalı, vicdanlarımızı rahatlatmalısınız.

Konu: Tacize, tecavüze uğrayan çocuklar
76 yaşındaki, Vakit yazarı Hüseyin Üzmez’in 14 yaşındaki bir çocukla, ailesinin oluruyla yatağa girmesine ilişkin davayı herhalde siz de bizimle aynı ruh bulantısıyla izliyorsunuz.

Yazının Devamı

Velev ki...

23 Nisan 2009

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Türkan Saylan, önceki gün Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’yla görüştü.
Çok bitkin görünüyordu.
O gece NTV’de “Neden”e katılacak Kaboğlu’na bir belge verdi.
“Lütfen programda bunu gösterin” dedi.
Bu, annesinin Müslüman olduğunu tescil eden nüfus kaydıydı.
Malum, son dönem bazıları Saylan’ın eğitim seferberliği adı altında misyonerlik faaliyeti yürüttüğü yalanını pompalamaya başlamış, “Zaten onun annesi Hıristiyan” iddiasını yalana kanıt göstermişlerdi.
Saylan’ın annesi İsviçreli bir Hıristiyandı, ama bir Türkle evlenince Müslüman olup “Leyla” adını almıştı.

Yazının Devamı

Allah’ın kızları

21 Nisan 2009

Hafta sonu Nedim Gürsel’in “Allah’ın Kızları” romanına başladım.
Kendi hayat yolculuğuyla Hz. Muhammed’in hayatını mezcederek sevecen bir destan yazmış Gürsel...
Kitap çıkalı bir yıl oldu; ama romandan içeriğine yönelik tepkiler konuşuldu. Ve düşünce özgürlüğü kadar eski bir tartışma yeniden alevlendi:
“Sanatçının fikir özgürlüğünün sınırı var mıdır? Varsa neresidir? Ve -daha önemlisi- o sınırı çizecek olan kimdir?”
* * *
Gürsel’in ve kitabının başına gelenler, ne yazık ki fikir özgürlüğü açısından kaygı verici bir manzara sunuyor bize...
Başbakan, Çetin Altan’a ödül verirken “Artık Türkiye yazarlarını yargılayan bir ülke değildir” demişti.

Yazının Devamı

Bir Silivri tutuklusuna tek kızından mektup: ‘Babam benim!’

20 Nisan 2009

Ekin Bernay 22 yaşında...    Bilkent İletişim ve Tasarım bölümünden geçen sene mezun oldu. Halen Londra’da, London School of Arts’da master yapıyor. Nike’ın dans yarışmasında birinci olduktan sonra Türkiye’yi defalarca yurtdışında temsil etmişti.
Geçen hafta Türkiye’den aldığı bir haberle onun da hayatı altüst oldu. Çünkü Ergenekon soruşturmasının 12. dalgasında tutuklananlardan biri olan, 19 Mayıs Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay, onun babasıydı.
Ekin, Londra’dan apar topar Türkiye’ye dönerken, önceki gece Facebook’ta babasına ve onu destekleyenlere hitaben bir teşekkür mektubu yazdı.
“Babam benim” başlıklı bu yazıyı, zorlu bir dönemin duygu yüklü belgesi olarak sizlerle paylaşmak istedim.
* * *
“Nasıl gurur duyuyorum anlatamam;
Hepimiz için, hepimiz adına babamla...

Yazının Devamı

“Hünkarım! Ne olmuş size?”

19 Nisan 2009

Oynadığı role esir düşmüş insanlar vardır. Aynı elbiseyi öyle çok giyerler ki, giydikleri elbise olurlar bir süre sonra... Değiştirmeye korkarlar. Cihan Ünal, son oyununda kendisini şöhrete kavuşturan kostüme cesaretle meydan okuyor


Bazen rollerimiz esir alır bizi... Görünmez bir yönetmenin boyunduruğu altındayızdır sanki... Onun dağıttığı rollerden payımıza düşeni gönüllü üstleniriz.
“Ciddi adam”ızdır bazen; “müşfik anne”... “komik genç”... “çılgın çocuk...” Bir elbise dikilmiştir üzerimize; onun iplikten kodesine teğelleniriz.
Ciddi adam, içinden fışkıran kahkahayı bastırır.
Müşfik anne, gözçukurlarına bastırdığı bir mendille ezer isyanını...

Yazının Devamı

Evler

18 Nisan 2009

Bir baba 4 aylık kızının boynuna dayamış bıçağını... “Gelmeyin keserim” diye haykırıyor.
Bıçağın kemiğe dayandığı nokta...
“Bildik manzaralar” diyorsunuz değil mi; “Kaçak yapıyorlar. Yıkıma gidildiğinde de olay çıkarıyorlar.”
Bir de Sultanbeyli’deki babaya kulak verebilseniz keşke...
Çünkü dinleyince öğreniyoruz ki bu, onun ikinci yıkımı... İlkinde, Güneydoğu’daki evleri yıkılmış. “Göçürülmüşler zorunlu...” 
İstanbul’a sığınmışlar. Şimdi de İstanbul göçertiyor evlerini...
* * *

Yazının Devamı

“Kart kurt”, alt üst oldu

16 Nisan 2009

“Dağların yükseklerinde yaz kış erimeyen karlar vardı. Güneş açınca karın yüzü, üzerleri buzlaşan camsı parlak bir tabakayla örtülürdü; üstü sert, altı yumuşak olurdu. Bu karın üstünde yürüyünce, ayağın bastığı yer içeri çöker, ‘kırt-kürt’ diye ses çıkarırdı. Doğulu Türkmenlere ‘Kürt’ denmesinin nedeni buydu. Bölücülerin ‘Kürt’ dedikleri, yüksek yaylalarda, karlık bölgelerde yaşayan Türklerin, karda yürürken ayaklarından çıkan sesin adıydı aslında...”
Bu sözleri, 12 Eylül sonrası Genelkurmay’ın hazırladığı “Beyaz Kitap”ta okumuştuk.
Önceki gün “aynı” Genelkurmay’ın düzenlediği brifingde Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ şöyle dedi:
“Devletimiz, Kürt ve Zaza vatandaşlarımıza kendilerini her alanda geliştirebilme imkânını sağlamak zorundadır. İkincil kimlikleri kültürel bir zenginlik olarak görüyoruz.”
* * *
12 Eylül ve sonrasında

Yazının Devamı