Semiha Berksoy’un bütün dünyasını sığdırdığı “yatak karargahı” Yapı Kredi Sanat Galerisi’nde... Mutlaka görün
Yatak odası da, salon gibi, mutfak gibi, ofis gibi ev sahibesinin kişiliğini, ruhunu yansıtır.
Sakin bir huzur sığınağı mı?
Tertipli bir hüzün zindanı mı?
Vahşi bir fantezi tapınağı mı?
Yoksa bir yasak odası mı? Hemen anlarsınız.
Semiha Berksoy’un yatak odasını gezdim geçen ay...
Onu yaşarken tanımamış olsam da aynı adı koyardım:
“Çılgın bir arının bal kovanı!”
Hayat dolu ölüm
Geç kaldım yazmakta... Ama hâlâ vaktiniz var; mutlaka gidip gezin, İstiklal Caddesi’nde Yapı Kredi Sanat Galerisi’nde sergilenen Semiha’nın “yatak karargahı”nı...
Çoğunlukla ölüm temalı tabloların arasından geçerek ilerliyorsunuz, yatak odasına doğru...
Çoğu tablonun içinden, bir ömrü boydan boya geçer gibi geçen siyah bir çizgi, bu dünyayı ötekinden ayırıyor.
Ama ölüm, öyle kasvetli bir şey değil... Semiha gibi, onun resimleri gibi rengarenk, “hayat dolu”, hatta neşeli bazen...
Bir annenin uzayan kolu, ara sıra çizgiden sınırı aşıp yaşama taşıyor; erken terk ettiği evladının elini tutuyor, ona yüzüğünü veriyor, başını okşuyor.
Böyle yaşama tutuna tutuna ilerliyorsunuz odaya...
İpek kozası gibi
1990’ların ortaları...
Ayazpaşa’da Pamir Apartmanı...
Büyük dairenin yüksek tavanlı odalarından birinde Semiha çalışıyor. Kalbinden rahatsız. Üç damarı tıkalı... Zaman zaman küçük krizler atlatıyor. Sıkıntı geldiğinde kendini balkona atıp başını korkuluk demirlerine dayayarak nefes almaya çalışıyor.
80’lerinin ortalarında artık... Kızı Zeliha Berksoy’un tabiriyle “Giderayak, hayatına dair bir başyapıt bırakmak istiyor. Ve tüm hayatını o yatak odasına bir ipek kozası gibi örerek içine gizleniyor. Orada benzeri görülmemiş bir enstalasyon ve performans sanatı gerçekleştiriyor.”
“Bellek odası” böyle doğuyor.
“Dünyam odamda”
Odayı yaklaşık bir yılda düzenlemiş Semiha...
Buranın senaryosunu, rejisini, düzenlemesini kafasında hazırlamış. Arşivindeki yazıları, mektupları, dostlarından kalanları geceler boyu ayıklamış. Bunlardan bir sanat külliyatı oluşturmuş. Kendini anlatan bir tapınağa dönüştürmüş.
Ve adını kendi koymuş:
“Bütün dünya odamın içinde...”