Yazarlar Daha çok... Daha çok...

Daha çok... Daha çok...

18.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Daha çok... Daha çok...

Daha çok... Daha çok...

Yavuz DONAT

MECLİS'te bütçe görüşmeleri sürüyor.
Parti sözcüleri kürsüye çıkıp "bazı şeyler" söylüyorlar.
"Rejim... Ara rejim" diyorlar.
"Yaralı demokrasiden" bahsediyorlar.
"Meşruiyet" üzerinde duruyorlar.
Dünyanın hangi demokrasisinde, seçimle gelmiş bir Meclis, "kendi meşruiyetini" tartışıyor acaba?
İçinde bulundukları kurumun meşruiyetinden şüphesi bulunanların "hala orada oturmaktaki ısrarları" neden?
Biz bu demokrasiyi eninde, sonunda başaracağız başarmasına da...
Bu arada "bir fırın ekmeğe daha" ihtiyacımız olacak.
* * *
MECLİS'te bütçe konuşulurken "işçiler" Ankara'ya geldiler.
Günlerce soğukta, yağmur altında yürüyen işçiler.
Dün de Meclis'teydiler.
Biz bekledik ki siyasetçiler, "demokrasi... Daha çok demokrasi" diyen işçileri, Ankara'nın girişinde karşılasınlar.
Eğer işçiler "aradıklarını" bulamazlarsa...
Eğer sendikalar dışlanırsa...
Ve 1982 Anayasa'sının belini büktüğü sendikal hareket, daha da cılızlaşırsa...
İşte asıl o zaman "rejim tartışması" başlar.
Sendika, demokrasinin sigortasıdır.
Siyasetçi ah bunu bir kabullenebilse...
Bunu bir içine sindirebilse...
Kendisi de rahatlayacak, Türkiye de.
* * *
DÜN Meclis'te "Başbakan Vekili" ile bir süre sohbet ettik.
Sohbette "geçmişi" konuştuk.
Hem uzak geçmişi, hem de yakın geçmişi.
"Uzak geçmişte" İsmet İnönü Başbakan'dı.
Bülent Ecevit de Çalışma Bakanı.
Bir gün İsmet Paşa "Batı'ya... Amerika'ya" kızmıştı.
Ve "meşhur konuşmasını" yapmıştı:
- Yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu yeni dünyada yerini bulur.
Ecevit'e dün sorduk:
- Yine "o noktaya" mı geldik?.. "Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de orada yerini bulur" noktasına.
Bülent Bey güldü.
- Zaten öyle olmuyor mu?
* * *
BAŞBAKAN Vekili Ecevit "Avrupa Birliği'ne girme arzumuz sürecek" dedi.
"Ama" diye de devam etti:
- Anlaşılıyor ki "eşref saatleri" gelmedikçe, bizi içlerine almayacaklar.
Ecevit'le "bundan sonrası" konusuna girdik.
Şunları söyledi:
- Önümüzde başka seçenekler de var. Onları değerlendiririz... Türk cumhuriyetleri var. Doğu Avrupa var. Çin, Hindistan, Kore var. Dünyaya açılıma hız veririz.
* * *
ECEVİT ile "yakın geçmiş" üzerinde de durduk.
Geçtiğimiz yıllarda Gümrük Birliği konusunu hayli işlemiştik.
"Aman dikkat!.. Gereksiz tavizler veriyoruz" demiştik.
Ve bu konudaki her yazıdan sonra Ecevit'ten mutlaka telefon almıştık:
- Çok kaygılıyım... Türkiye önemli bir hata yapıyor.
"O süreçte"
Ecevit geleceği görmüştü.
"Uyarılarda" bulunmuştu.
Ama pek kulak asan olmamıştı.
Dün dedik ki "haklı çıktınız."
Bülent Bey:
- Evet ama o dönemde nasıl "Gümrük Birliği düşmanı" ilan edilmiştim, hatırlıyor musunuz?
* * *
BAŞBAKAN Vekili "900'lü telefonlardan" bahsetti:
- Hani, TV'de bir soru soruyorlar ya... "Evet" diyenler falanca 900'lü telefonu arasınlar, "hayır" diyenler, diğer 900'lü telefonu... Bizde tartışmalar çoğu kez böyle oluyor... Evet mi, hayır mı? Ak mı, kara mı?
Gümrük Birliği tartışması da öyle oldu.
Kazanan "seçim hesabı" oldu.
Kaybeden ise "Türkiye."
* * *
ÇARŞAMBA, saat 16.00...
Meclis'ten çıktık.
Ve yürüyen işçilerin önderi Rıdvan Budak'la konuştuk.
Gördük ki "sokaktaki vatandaş" yürüyüşçülere büyük destek veriyor.
Herkes onları kutluyor.
Siyasetçilerin büyük bölümünün esirgediği ilgiyi halk sergiliyor.
Zira halk "kendi seçtiklerinden" daha demokrat.
Ve "daha çok demokrasi" yanlısı...



Yazara Email Y.Donat@milliyet.com.tr