
Ortadoğu diplomasisinde ‘fırsat kapıları’ nadiren uzun süre açık kalır. Eğer o fırsat kapısının bir kez daha suratımıza kapanmasını istemiyorsak, Paris’te perşembe günü yapılan toplantıyı, Mısır’daki ‘zaferden’ ayrı düşünmemek gerekir.
Neden böyle söylediğimizi kısaca özetleyelim: ABD Başkanı Donald Trump detaylarla uğraşan bir lider değil. Barıştan anladığı ‘ateşkes’. Oysa kalıcı barış daha detaylı bir zihniyet, incelikli bir siyasi irade gerektiriyor. Paris’te Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı Temas Grubu ülkelerinin temsilcileri ile Avrupa Birliği, Türkiye, İngiltere ve Kanada’nın dışişleri bakanlarının çabası ‘detaylara tutunmak’ diye okunmalı. Ev sahibi Fransa’nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ‘iki toplantı birbirinin tamamlayıcısı nitelikte’’ demesinin sebebi de bu.
Geriye kalan 12 madde
Mısır’da varılan mutabakat, en basit tanımıyla, ABD Başkanı Donald Trump’ın 20 maddelik planının ilk sekiz maddesini kapsıyor. Yani ilk aşamadan kasıt, ateşkes, rehine ve tutuklu takası, cenazelerin teslimi ve insani yardımların Gazze Şeridi’ne sokulması.
Sonraki aşamalar üzerinde henüz mutabakat yok; yani Gazze’yi yönetecek teknokrat Filistin komitesinin ve onu denetleyecek Barış Kurulu’nun yapısı, Gazze’nin yeniden inşası için yapılacak yatırımlar, Hamas’ın silahsızlandırılması, Uluslararası İstikrar Gücü’nün bölgeye konuşlandırılması, İsrail askerlerinin Gazze Şeridi’nden çekilmesi konuları hala belirsiz. Paris’teki toplantı buralara odaklandı.
Paris’in gündemi
Fransa’daki toplantının ana gündemi ‘ateşkes sonrasıydı.’ Gazze Şeridi’nde güvenlik düzenlemeleri, Uluslararası İstikrar Gücü önerileri ilk başlıklardandı. Hangi ülke bu güce nasıl katkı verebilir, ‘kapasite desteği, finansman, lojistik’ konuşuldu. Gazze’nin yeniden yapılandırılması ve bunun için harcanacak kaynağın çeşitlendirilmesi de gündemdeydi.
Avrupa ve Körfez ülkeleri ‘her seferinde yapılıp yeniden yıkılacak bir Gazze’ için artık para dökmek istemiyor. Kalıcı yatırımın temeli kalıcı barışın tesisi ile mümkün. Filistin yönetiminin rolünün nasıl yeniden güçlendirilebileceği de Paris’in gündemiydi.
İki-devlet belirsizliği
Fransa’nın ve bölge ülkelerinin en önemli hassasiyeti bu süreci ‘iki-devletle’ sonuçlandırmak. Bu açıdan sadece Gazze değil, Batı Şeria’daki ‘yerleşimci’ sorunu Filistin devleti perspektifi açısından kritik bir kırılım alanı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu her fırsatta bir Filistin devleti olmayacağını söylüyor. ABD Başkanı’nın planında Batı Şeria’nın esamisi okunmuyor. Her ne kadar Trump, Eylül ayında New York’taki toplantıda bölge ülkelerine ‘Batı Şeria’nın ilhakına izin vermeyeceğim’ sözü vermiş olsa da Mısır’daki ateşkes sonrası ‘iki devletli çözüm ne olacak?’ sorularını ‘zamanı gelince bakarız’ minvalinde sözlerle geçiştirdi.
Bugün Batı Şeria’da İsrailli yerleşimcilerin oranı yüzde 14. İsrail yerel yönetimlerinin verdiği inşa izni geçen yıla göre üç kat artmış durumda. Eylül ayında Filistin devletini tanıma süreciyle ivmelenen, Birlemiş Milletler çatısı altında da bir ayağı olan bu inisiyatif, bölge ülkeleri için bir çıpa olmak zorunda.
Sürece tutunmak
ABD Başkanı Donald Trump göreve geldiğinden bu yana Avrupa’yı masanın dışında tutmaya, savaşları kendi yöntemiyle bitirmeye çalışıyor. Ukrayna Savaşı’nda bile bunu yapan Trump’ın Şarm El Şeyh’teki masaya onları dahil etmesi zaten beklenmezdi; ancak Fransa bu meseleyi uzun süredir Suudi Arabistan ile Türkiye dahil bölge ülkeleriyle birlikte yürütüyor. Bu iki girişim arasında dikkatli bir süreç yönetimi yapılabilirse, Paris iki devletli çözüm gündemine katkı verecek bir katalizör haline gelebilir. Tabii İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu geçen mart ayında olduğu gibi anlaşmayı yine bozmazsa...