Not Erdoğan-Bush buluşmasının sonucundan söz ediyorum.Ankara neler istiyordu.PKK'nın kamplarının kapatılması ve bu terör örgütünün bitirilmesi.PKK elebaşılarının teslimini.Irak'ın bütünlüğünün korunması.Türkiye bunları istemiyor muydu?İstiyordu.Bunlar yerine getirilmezse Türkiye ordusunun sınıra yığdığı askeriyle sınır ötesi operasyona başlayacaktı.İşte kamuoyu bunu bekliyordu, daha doğrusu hükümet bu beklentiyi yaratmıştı.Oysa Erdoğan-Bush buluşmasında Amerika buna yeşil ışık yakmadı. Bu yüzden de buluşma için "Dağ fare doğurdu" dendi. Doğrudur.* * *AMA, hükümetin kamuoyunda yarattığı beklenti bir kenara bırakılırsa, bu buluşmadan çıkan sonuç halkımızın bir kısmı tarafından gerçekçi bulunabilir.İplerin kopmaması, görüşmenin anlaşmazlıkla bitmemesi olumlu karşılanabilir.ABD sorumluluğunu ilan etmiş, yükümlülük altına girmiştir. Her an bu sorumluluğu yerine getirmesi kendisinden istenebilecektir.Bush, PKK'yı Irak'ın, ABD'nin ve Türkiye'nin düşmanı ilan etmiştir.Yani, düşman için gereken yapılacak, demektir.Gerekense "3'lü mekanizma" ile askere teslim edilmiştir.ABD istihbarat verecek ve Türkiye nokta operasyonları yapacaktır.Bunlar tatmin edici bulanabilecek hususlardır.* *
Not Hayır. Ağız dalaşı.Ne zamandır.Uzun bir süredir.Ankara konuşuyor.Bağdat ve Erbil yanıt veriyor.Bağdat ve Erbil konuşuyor.Ankara yanıt veriyor.Ağız dalaşı, bütün hızıyla devam ediyor...Ne zamana kadar?* * *YİNE tekrar edelim. AKP'nin, yani hükümetin dış politikası yok, bölücü teröre karşı politikası yok.1 Mart tezkeresi reddedildi, onun için Amerika, bu reddin intikamını Türk asker ve subaylarının başına çuval geçirerek aldı.Ve aynı Amerika tezkerenin reddi intikamını PKK'yı destekleyerek almaya devam ediyor.İnşallah sıra Türkiye'nin bölünmek istenmesine gelmez.* * *BARZANİ bu laf salatası arasında iş de yapıyor. Mesafe de alıyor.Kürt devletini kuruyor.Türkiye'de üniversite giriş sınavını kazanamayan Güneydoğulu gençleri Irak'ın kuzeyindeki üniversitelere alıp onlara burs veriyor.Güneydoğu'nun işsiz gençlerine yine Irak'ın kuzeyinde iş bulunuyor.Kerkük'ü, bu petrol ambarını, bu Türk şehrini Kürtleştirmek için elinden geleni yapıyor.Ve PKK'yı Türkiye'yi vurmaya yolluyor.Bunların sonucu, yakın bir gelecekte, Barzani Türkiye'den toprak isteyecek.Haritalar şimdiden yapıldı. Hem Barzani'nin odasında asılı, hem Amerikalılarda, hem Avrupa Birliği'nde var. Herkes bu haritaları
Not Benim izleyebildiğim, bir günde, 8 emekli general çeşitli TV'lerde konuştu. Hepsi, Irak'ın kuzeyine geç kalınmadan yürünmesini, yani sınır ötesi harekâtı tavsiye etti.Bu emekli askerlerin aşağı yukarı hepsi PKK ile çatışmış, bölgeyi bilen generallerdi. Yani bunlar uzmandı. İstanbul'da, Ankara'da oturup ahkâm kesen kişiler değil.Ders verir gibi, bir kısmı harita önünde anlattı, anlattı.Haydi bunlar "emekli" denilebilir, onun için son durumu bilmiyorlar, bahanesi ileri sürülebilir, peki, Genelkurmay Başkanı bir süre önce "Sınır ötesi harekât gerekli. Bize hedef gösterilsin, hedefimizde yalnız PKK mı olacak, yoksa Barzani'yi de hedefimize alacak mıyız?" dememiş miydi?* * *BEN o bölgenin arazisinin ne derece engebeli, daha doğrusu dağlık olduğunu biliyorum.Nereden biliyorum?Gördüm.Irak'ın kuzeyinde dağları gezdim. Dağlar arasındaki insanlarla konuştum."Altın Köprü" tabelası önünde fotoğrafım var. Dohak, Şekleva, Erbil ve birçok yerleşim bölgelerinde bulundum.Bazı köprülerden geçerken biz aracımızdan indiriliyorduk, yürüyorduk. Bu, araç uçarsa bari içindekilere bir şey olmasın çabasıydı. Yani arazi o derece tehlikeliydi.Bu dağlık arazi Türkiye tarafından da devam ediyordu. Fakat,
Not Ama, "Doğruya doğru, eğriye eğri" diyorsak, Tayyip Erdoğan Amerika'ya meydan okuyunca, "İnceldiği yerden kopsun" deyince ona "Bravo" demek de bizim boynumuzun borcu, sayılır. * * *İKİ olay var ki, Türkiye'nin hemen halletmesi, en azından susmamaması ve karşı taraf kadar sesini yükseltip varlığını dünyaya duyurması lazım.Bunlardan biri bölücü terör.İkincisi Ermeni sorunudur.Bu hainleri kim desteklerse desteklesin iki sorunu da halletmek bu milletin, onun hükümetinin ve silahlı güçlerinin elindedir.* * *İSTEDİĞİ kadar ABD, istediği kadar AB, istediği kadar DTP ve diyaspora bu konularda Türkiye'nin aleyhinde olsun, Erdoğan, yani hükümet isterse bu yangınlar hızla söndürülebilir. Ama bu yangınları sona erdirebilmek için şimdi, artık sözün bittiği ve sıranın eyleme geldiği kabul edilmelidir. Meclis yetkiyi verdi, yani tezkere çıktı. Erdoğan geç kalmaz ve eylemleri sert olursa bir kez daha bu milletten "bravo" alır.* * *BEKLİYORUZ. Çünkü, Hazreti Ömer "Bir çoban bir kuzuyu kaybetse mesulü benim" demiş, yani yöneticilerin sorumluluğunu en güzel şekilde ortaya koymuş.Aynı davranışı, Hazreti Ömer adaletini biz Erdoğan'dan beklemekte haksız mıyız?* * *TAYYİP Erdoğan bu adaleti
Not Edemez.Bu hükümetin 1. meselesi "terör" değil.Bu yüzden yıllar sonra 13 askerimiz birden şehit edilebiliyor.Şanssızlığa bakın ki, Başbakan da, "ABD'ye gidince bunu Başkan Bush'la görüşeceğim" diyor.Ne görüşmesi, ne Başkan'ı? 13 şehit var, şehit.Şehitler bizim, peki Başkan Türkiye'nin Başkanı mı?.. Hayır...Bu ne acz?..Evet, bu öyle bir acz ki, 2 gündür Türkiye bu 13 şehidine kan ağlarken dün akşam teröristler Diyarbakır'da polislere saldırabildi. * * *PEKİ bu ölümlerden kim mesul?Tekrar edelim, mesul bu hükümettir. Irak'la sıcak takipli bir anlaşma imzalayamaması teröristi cesaretlendirmiştir.Barzani adeta Ankara'ya kafa tutmaktadır. * * *GÜNEYDOĞU'daki bazı belediye başkanları ve DTP'nin bazı yöneticileri askerimizi öldüren adamlar için "Bize terörist dedirtemezsiniz" diyorlar.Bakın geçen gün bir büyük gazetemizde resimli bir haber vardı. Bu resimli haberin başlığı ise "Başkanların taziye çadırı" idi. Ve haber şöyleydi:Beytüşşebap'taki operasyonda öldürülen PKK'lı Hamit Bayram için Adana'daki evinde kurulan taziye çadırı, DTP'li iki belediye başkanının ziyareti sırasında PKK gösterilerine sahne oldu. Yüreğir'in Yakapınar Belediyesi'nin DTP'li Başkanı Osman Keser ve Seyhan
Not Adı "mahalle baskısı" da olsa, başka şey de...Baskı var.Bu baskı dindar olduğunu zanneden bazılarından geliyor.Peki, baskı yapılmak istenenler, yani baskı altındakiler Müslüman değil mi? Dinine bağlı değil mi?Bana göre, onlar da Müslüman. Onlar da dinine bağlı.Yani baskı yapanlar da, baskıya uğrayanlar da Müslüman.İki taraf da Müslüman.Öyleyse bu baskıyı yapanlar ne adına bu baskıyı yapıyor?İşte bunun cevabı önemli.Bu birinciler, baskıcılar, bence bu baskıyı siyasi amaçla yapıyorlar.Yani iktidar olmak istiyorlar.Bunu AKP'yi iktidara getirerek sağlamadılar mı?Sağladılar.Ama bununla yetinmek istemiyorlar. İleride gerekirse AKP'yi de ezip geçmek ve devamlı iktidar olmak, iktidarda kalmak istiyorlar.Ve çeşitlilik istemiyorlar. Çeşitliliği yok etmek istiyorlar.Herkesi kendilerine benzetmek istiyorlar.İkinci kısımdakilerin kılık kıyafeti, giyim kuşamı da bizim gibi olsun, demek istiyorlar.Oysa onlar için kılık kıyafet, türban bir ideolojinin rozeti değil mi, sembolü değil mi? Bir partiye bağlılığı göstermiyor mu?Birinci kısım bu tutumla ikinci kısmı İslamdan uzaklaştırmış olmuyor mu? Davranışları bu soruyu akla getirmiyor mu? Din, Müslümanlık onların inhisarında mı?* * *ÖNCEKİ gün
Not Parti hemen kolları sıvayacak ve bekleyen önemli memleket sorunlarını hal için girişimlerde bulunacak, değil mi?Nedir, bekleyen önemli memleket sorunları? Kuzey Irak ve PKK. Kıbrıs. AB. ABD ile münasebetler. Refah. Seçim ve partiler kanunu. Oysa AKP bunları bir yana bıraktı, unuttu ve seçim sonuçları belli olur olmaz "türban" meselesine odaklandı. Bunu anayasa değişikliği bahanesiyle ele aldı. Gerilim doğurdu.* * *ŞİMDİ iki türlü münakaşa var.Birincisi, bazı hukukçular "Anayasa'ya türbanı serbest bırakan bir madde konamaz. Bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadına aykırı olur. Çünkü bu içtihat bizim kanunların ve de Anayasa'nın üstündedir" diyor.Buna karşı görüşte olanlar, "İçtihat kanunla değişir" diyorlar. Bu hukuki tartışmaları bir yana bırakanlara tercüman olalım. Biz laik cumhuriyeti sokakta bulmadık. Laik rejimi zayıflatacak, sonunda ortadan kaldıracak her türlü teşebbüs bu anayasayla teşvik edilmemeli, aksine, önlenmeli.Böyle olunca da bu Anayasa'ya "Türban serbesttir" maddesi konamaz. Konmamalıdır.Hürriyetler sınırsız değildir. Her türlü hürriyet, gerekiyorsa sınırlanabilir.Çünkü bazılarının "mahalle baskısı" dedikleri unsur yabana atılamaz, gerçektir ve şimdiden
Not 22 Temmuz seçimini yüzde 47 ile AKP aldı.Bunu kimse tahmin edemiyordu. Bu yüzden Tarhan Erdem şimşekleri üzerine çekmedi mi?Peki AKP'nin yüzde 47'yi almasında rol oynayan unsurlar arasında "fakiri düşünmek, ona umut vermek" yok muydu?Vardı.AKP zenginleri nasıl daha zengin ettiyse fakirlere de "para" ve daha önemlisi "umut" dağıtmıştı.* * *BİZ 11 Haziran 2006'da bu köşede "Herkese ev, nerede bu bolluk?" demişiz ve evlerin maliyetlerini ele almışız.Bunu o zamanki Bakan Şener'in sözleri üzerine söylemişiz. Ama her şeye rağmen AKP'nin politikası değişmedi.Ne demişti Bakan Şener:"Türkiye'de yoksulluk sınırı altında yaşayan 18 milyon kişi var."Bu 18 milyon kişi toplam nüfusun yüzde 25'ini oluşturuyor. Bunlar genel seçimlerde seçmen de oluyor. Sonra memur, işçi ve emekli geliyor. Bunların da ev sahibi olmayanları var.Bu, evi olmayanları bir plan dahilinde ev sahibi yapmak sosyal devletin görevi değil mi?Ve o gün yazımızı şöyle bitirmişiz:Ülkenin fakiri bu kadar çok olunca Başbakan'ın işi de zor olur. Bunlara da başlarını sokacak bir konut lazım. Allah kolaylık versin.* * *İŞTE aradan 1.5 yıl geçti ve Başbakan Tayyip Erdoğan emrini verdi.Hem de açıkça..."Herkes ev sahibi