TÜRKİYE için tarihi günlerden biri; 27 Kasım 1996.
O gün Ankara'da Bakanlar Kurulu toplantısı var.
Toplantının içerik olarak tarihi bir yönü yok.
Tarihi olan, ilk kez bir Bakanlar Kurulu toplantı salonunda "koruma" çemberi oluşturulması.
Fotoğraflar gazetelerin birinci sayfalarında çıktı:
Erbakan'ın başkanlığında Bakanlar Kurulu var, ama önce Başbakan gazetecilere açıklamalarda bulunuyor. Bu sırada çok sayıda koruma görevlisi, kabine üyelerinin yer aldığı toplantı masasının köşe başlarında tetikte nöbet tutuyor.
Bu fotoğraf Milliyet'in 29 Kasım günkü sayısında da 1. sayfada anlattığımız şekliyle bir tarihi ibret vesikası olarak yer aldı.
Bu toplantıdan önce, 26 Kasım günü yapılan Refah Grubu toplantısında da o güne kadar rastlanmadık şekilde, olağanüstü güvenlik önlemleri alındığı görüldü.
Hürriyet gazetesinde 28 Kasım günü çıkan RP grubuyla ilgili fotoğraf insana hem üzüntü, hem ürperti veriyordu.
Erbakan grupta kürsüde konuşuyor. Fotoğrafta kürsünün yalnız bir yanı görülebiliyor ve burada 5 koruma görevlisi, ayakta koruma nizamında, tetikte etrafı kolluyor.
İnsanın, "Yarabbi Türkiye bu hallere de mi düşecekti?" diye feryad edesi geliyor.
Bakanlar Kurulu'na, iktidarın büyük partisinin grup odasına kadar ölüm tehlikesi girdiyse bu ülkenin hali nicedir?
* * *
TÜRKİYE'yi dirayetsiz yöneticiler bu hale getirdi.
Bölük pörçük partilerle, onların yüksek vasıflı olmayan yöneticileriyle geldiğimiz nokta "çöküş" noktası oldu.
Düşünebiliyor musunuz; Türkiye nasıl normale dönebilecek?
Kolay mı?
Siz bir çıkış noktası görebiliyor musunuz?
Bu liderlerden hangisinde umut var?
Bu partilerden hangisi liderini aşıp olaylara objektif bakabilecek, el koyabilecek?
Ya Meclis? O nerede? Var mı?
Türkiye haftalardır dedikodudan, yolsuzluktan, usulsüzlükten, cinayetten, tecavüzden, iftiradan, yalandan, aynı olaya her gün üç beş farklı senaryo üretmekten başka ne yapıyor?
* * *
YILMAZ, "Elimde belge var" diyor, açıklamıyor. Önceki gün yaptığı konuşmasıyla yine yeni bir süre istemiş oldu. Yapamayacağı açıklamayı erteledi.
Demirel, "Bu işi örten, altında kalır" diyor. Örtünün aralanması içinse gayret sarfetmiyor.
Çiller şeklen de olsa, aklanma derdinde.
Erbakan baskılara dayanamadı ve sonunda "Araştırıyoruz" demek zorunda kaldı. Onun da amacı, bu kargaşa arasında kadrolarını önemli noktalara yerleştirmek. O nedenle valiler pazarlığı sürüyor, Emniyet Genel Müdürü ve bazı emniyet müdürlerinin değiştirilmesi isteniyor.
Peki sorunların çözümü ve Türkiye'nin hızla mesafe alması nasıl sağlanacak?
Kavgaya devam ederek mi?
Örneğin; Güneydoğu'da asayiş konusunda büyük mesafe alındı. Üstünlük güvenlik güçlerinin eline geçti.
İyi ama çatışmanın bittiği gün 80 bin korucuyu üretime katacak hazırlık var mı? Fabrikalar, imalathaneler, çiftlikler hazır mı?
Yok...
Kim düşünecek, kim planlayacak bunları?
Barışın hazırlığını yapan var mı?
* * *
NEVZAT Bölügiray'ın yeni çıkan "Anarşi ve Terör Nasıl Önlenir?" adlı kitabındaki şu paragraf, yıllardır içinden çıkamadığımız durumun bir özeti gibi:
"Devletin işlevi ile terör olgusu arasında bir `kısır döngü' yaşandığı söylenebilir: Siyasal istikrar olmayınca yönetsel istikrar da bozulur, bozulan yönetsel istikrar nedeniyle devlet çalışamaz duruma geliyor, devlet çalışmayınca terörle savaşımda alınması gerekli önlemler alınamıyor, önlemler alınamayınca terör tırmanıyor, terör tırmandıkça siyasal istikrar bozuluyor. Yıllardır, bu `kısır döngü' kırılamadığından terörle savaşımda da tam sonuç alınamıyor. Kaldı ki, `iktidarsız iktidarlar' terörün önlenmesinde gereken `siyasi istenci' nasıl gösterebilirler? Bu nedenle, önce iktidar gibi iktidar olmanın demokratik yolları aranmalıdır."