Doğan Heper
İNSANOĞLU Mars'ı istila etmek üzere.
Onun yaptığı araç gezegende tur atıyor.
Gelişmişlik denilen şey herhalde bu.
Ama Türkiye'de?
Türkiye'de gerilik kol geziyor.
Normali bile, kullanılması mümkün olanı bile kullanamayan bir ülke.
Bakın bir fabrika yapıyoruz. Türkiye'nin kalbi gibi bir fabrika.
Ama korumasını bilmiyoruz.
Fabrikayı koruyamadığımız gibi fabrika alanını, arsasını da koruyamıyoruz. Konutlar fabrika alanını istila ediyor.
Yani bizde ne
"sanayi bölgesi" diye bir mefhum var ne de
"konut alanı" diye...
Her şey arapsaçı gibi. Kafamızın içindeki kargaşa, sistemsizlik, bilgisizlik, görgüsüzlük ve de adamsendecilik ancak bu ucubeyi yaratabiliyor.
Silah fabrikasıyla kent iç içe.
* * *
KIRIKKALE mi yalnız ilkelliğin örneği.
Hayır.
Bakın büyük şehirlerimize.
İmalathanelerle, benzin istasyonlarıyla insanlar iç içe yaşıyor.
Konutlarla ahırlar iç içe yaşıyor.
Alışveriş merkezleriyle konutlar kucak kucağa yaşıyor.
Eğlence yerleriyle konut alanları diz dize yaşıyor.
İnsanlarla araçlar sokaklarda, caddelerde, kaldırımlarda alt alta üst üste yaşıyor.
Heyelan bölgelerinde, sel yataklarında, çöp dağlarının üstünde yaşayanlar bizim insanlarımız değil mi?
Bu, Türkiye'nin ve yöneticilerinin yüz karasıdır.
Hem seçilmişlerin, hem atanmışların yüzkarası...
* * *
KIRIKKALE'de, MKE'nin mühimmat fabrikasındaki patlamalar sonrasında 70 bin konuttan 40 bini zarar görüyor.
Kent ve işyerlerindeki zararın maddi değerinin 3 trilyon lira olduğu söyleniyor.
Hesaplayın şimdi; üç trilyon lira ile fabrikanın uzağında yeni bir yerleşim bölgesinin temeli atılamaz mıydı?
Eğer iş baştan sıkı tutulsaydı, gelişmiş ülkelerin ölçüleri kullanılsaydı zaten bu 70 bin konut bu fabrikanın çevresinde olmazdı.
Yılların adamsendeciliği İstanbul'da, İzmir'de, Ankara'da nasılsa Kırıkkale'de de öyle karşımıza çıkıyor.
* * *
OY avcılığı peşindeki partiler göçü teşvik ediyor.
Bölgesinde mutlu edilemeyen insanımızın büyük şehirlere akmasına göz yumuluyor.
Yine oy avcılığı nedeniyle çarpık yapılaşmaya müsaade ediliyor.
Gecekondulaşmaya ses çıkartılmıyor.
Aflarla yasallaştırılıyor.
Sonra da sel geldi, patlama oldu, toprak kaydı diye üzüntü gösterisi yapılıyor. Olanlara da kaza deniliyor.
Olanlar kaza değil ihmaldir, kasta yakın ihmaldir.
Felaketler, oy deposu olarak görülen halkın figüran olarak kullanılmasının sonucudur.
Demokrasi, istenilen yere göç etmek, orada istenilen inşaatı yapmak, felakete uğrayınca da yardım talep etmek midir?
Yöneticiler için de bu çarpıklığa gözyumup rüşvet alarak oy toplamak mıdır?
Sistem buysa Türkiye ilkellikten kurtulamaz, felaketler de son bulmaz.
Yazara EmailD.Heper@milliyet.com.tr