Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AB Komisyonu İlerleme Raporu geçen hafta bayram coşkusuyla karşılanmıştı. Gerçekleşen "tavsiye" değil de "tam üyelik" olsaydı acaba daha farklı nasıl kutlanırdı?Biz o gün bu köşede "Bundan sonrası daha da zor" demiştik. Türkiyeyi AB yolunda bekleyen engellerin ifadesi olan noktaları rapordan alıntılarla belirtmiştik.* * *BUGÜN ortaya çıkan manzara şu:Ankara, 17 Aralıktaki liderler zirvesinde, İlerleme Raporundaki bazı sakıncalı noktaların giderilmesi için atağa kalkıyor.Türkiyenin hareket noktası şu cümlede özetlenebilir:"Kopenhag siyasi kriterleri içinde ne varsa bizi yalnız onlar bağlar..."Buna karşı şu anda Avrupada da özellikle Fransa ve Almanyada bazı siyasi çevreler Türkiye aleyhine şartların daha da ağırlaştırılması için hamle üstüne hamle yapıyor.17 Aralık bu nedenle daha da önem kazanıyor.Her fırsatı Türkiye aleyhinde kullanmayı marifet sayan Kıbrıs Rumlarıyla Ermenilerin de parazite başladıkları görülüyor.Yunanistanın Cumhurbaşkanı Stefanopulosun, "Türkiye Kıbrıs Rumlarını tanısın, yoksa ABye giremez" tehdidi, siyasi nezaket kurallarını zorluyor.Stefanopulos, "Patriğin ekümenik statüsünün kabulünü ve Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasını" da dayatmak istiyor. Şantaja sapıyor.Oysa daha yola çıkılmadı bile, 17 Aralık aşılmadı, müzakere tarihi verilmedi, müzakereler başlamadı.Bir de görüşmeler başlayınca kim bilir daha nelerin, ne tehditlerle Türkiyeden istenebileceğini tasavvur edebiliyor musunuz?* * *MÜZAKERELERİN ucunun açık olması Türkiye tarafından kabul edilebilir mi?Süreç içinde müzakerelerin askıya alınabilmesine de Türkiyenin evet demesi kolay mı?Serbest dolaşım, gümrükler, tarım, azınlıklar ve azınlık olmayanların azınlık sayılması, Türkiyeye farklı bir üyelik süreci sunmak demek değil mi?Başka aday ülkelerden istenmeyen, beklenmeyen şeylerin Ankaradan talep edilmesi ve referandum önerileri Türkiyeye ikinci sınıf ülke gözüyle bakmanın göstergesi sayılmaz mı?Bu açıdan bakınca Türkiye kadar Avrupanın da reforma ihtiyacı olduğu anlaşılmıyor mu?* * *Nihayet, Ankaranın mutluluk sarhoşluğundan kurtulup gerçeklerin farkına vardığı görülüyor.Ve bu nedenle de Ankaranın 17 Aralıka kadar üstün bir gayretle bazı şeyleri değiştirmenin çarelerini bulması bekleniyor. Çünkü Türkiyenin Avrupadan vazgeçmek gibi bir lüksü olamaz. Tabii, Avrupanın da Türkiyeden. İLK günlerin heyecanı atlatılınca gerçeğin acısı hissedilmeye başlandı. Bütçenin yüzde 85 kadarı borç ödemeleri ve maaşlara ayrılıyor.Geriye kalan yüzde 15le sağlığa, eğitime ağırlık verilecek, yeni yatırımlar yapılarak işsizliğe çare bulunacak, gelir dağılımı adaletsizliği, bölgeler arası gelişmişlik farkları giderilecek, ülke zenginleşecek, yenilip içilecek, insanımız daha mutlu, mesut olacak... İster inan, ister inanma... AÇIK HESAP... İSTANBUL Yağmur yağdı mı İstanbulda su baskını kaçınılmaz oluyor. Şehirde göller oluşuyor.Çünkü İstanbulu yönetenler yıllardır altyapıya önem vermiyor.Bakın bugüne kadar ihmal edilen yağmur suyu ve atık kanalı yapımı için 4 milyar dolar gerekiyor.Altyapıya önem verilmeyişinin yarattığı çelişkinin bugün en bariz örneği, Levent - Maslak hattında yaşanıyor. Kaçak Belediye Başkanı Gülay Atığ, "Burayı Manhattan yapacağım" diyordu. Yaptı. Yaptı ama yeterli yolu yapmadan, kanalı açmadan, otoparkı hazırlamadan... Yani bize özgü bir Manhattan... Binlerce işyeri, on binlerce çalışan ve araçları buraya yığıldı. Caddeler servis araçlarının işgaline uğradı.Oysa biliyoruz bazı ülkelerde altyapı tamamlanmadan inşaat izni verilmiyor. Bazıları bu işi inşaat sahiplerine yaptırıyor.Bizim bir eksiğimiz de bazı müteahhit ve mühendislerimizin gereken özeni göstermemesi. Böyle olmasa, sahil yollarında ve yüksek semtlerde bile geçit vermez gölcüklerin oluşması nasıl izah edilebilirdi? Yönetmek ciddi iştir TÜRKİYENİN Altan Öymenin "Değişim Yılları"nın 2. cildi çıktı.Bu kitap İkinci Dünya Savaşından sonraki yılları ele alıyor. Savaş bitmiş, iki blok oluşmuş, Türkiye Batı blokundaki yerini pekiştiriyor.Ve bu kitapta 1950 ve sonrası, Öymenin yaşadıklarıyla bütünleşerek bir film şeridi gibi gözlerinizin önünde adeta yeniden hayat buluyor.Siyaset, asker, sokak, insan ve her şeyden önemlisi topyekün değişim var bu anılarda.Öymen anılarını anlattıkça siz yakın tarihimizden bilmediklerinizi öğreniyor, unuttuklarınızı hatırlıyorsunuz. Değişim Yılları IRAKTA Ali Haydar Veziroğlunu takdir mi etmeli, tekdir mi?10 işçisi serbest bırakılan işadamı Veziroğlu Bağdatta "Iraktan çekilmeyeceğiz" diye meydan okuyor.İş mi, insan hayatı mı? Gelin çıkın işin içinden...Şakası yok, adamlar 50 - 60 Türk işçiyi kaçırdı, öldürdü, bazılarının kafasını kesti. Kim Türk sermayesinin, işgücünün Irakta olmasını istemez. Tabii çalışanların yaşamları güvenceye alınabiliyorsa.Yok, şirketler, Ankara ve Bağdat bunu sağlayamıyorsa, ben yaşamdan yanayım. dheper@milliyet.com.tr Yaşamdan yanayım